Hiç kaza yaşadınız mı?

Yemek yaparken parmağınızı kesmenizi, ya da eşekten düşmenizi kastetmiyorum.

Bunlara kaza demiyorum.

Şöyle 90-100’le giderken, petrol tankeri de aynı hızla geliyor, kafa kafaya çakıştınız mı?

Bu çakışmadan ‘caak’ diye kulakları sağır eden sesi de duydunuz mu?

Bu arada, bu kazayı yaşarken, Orhan Pamuk’un, kazayı yeni bir hayata götüren bir deneyim olarak gören kitabını hatırladınız mı?

Ben yaşadım böyle bir kazayı ve Orhan Pamuk’un kitabını da hatırladım.

Karşıdaki hayvan, benim şeridime girip üzerime geliyordu. Karanlık olduğu için de sağa sola giremiyordum, çünkü uçurum da olabilirdi, bu yüzden şeridimin en sağına geçip, tanrım umarım çok acımaz diye dua ederek, bekledim.. Bekledim dedimse, durmadım çünkü o hızla giden araç öyle bir kaç metrede mümkün değil duramaz.. Belki frene asılmışımdır biraz, hatırlamıyorum..

Kazanın ‘caak’ diyen sesini duyduktan bir iki sanise sonra, kucağımda bembeyaz bir bez gördüm, kefen gibi bir beyazlık.

Hava yastıkları şişmiş ve bizi kurtarmış.


Kaza anı, herhalde ölmek üzere olduğumuzu dipten dibe hissetmekten dolayıdır, yeni bir ışık düşürür yaşamımıza.

Bu ışığın peşinden gidersek, yeni hayatın içine girebiliriz.

Ben yeni bir hayata başlamadım, çünkü, ölmek üzere olduğumu düşünmeden önce, ‘kahretsin, gene, zahmet, gene masraf, kurtarıcıyı nasıl bulacağım, bu arabayı nasıl bir daha ayağa kaldıracağım, ayağa kalkar mı bir daha bu araba’ gibi dünyevi şeylerle iştigal ediyordum o an..

Bunları düşünmenin etkisiyle, tam o sırada, ‘namussuz herif’ tırın şoförüne de küfürler savurmaktaydım.

Hemen polisi arattım yanımdakine, benim telefonum ortalıkta görünmüyordu çünkü..

Tır şoförünün bize çarpıp, bizi yoldan attıktan sonra yoluna hiçbirşey olmamış gibi devam ettiğini sanarak deliye dönmüştüm. Buraya almayacağım başka küfürler de ettim.

Meğer öyle değilmiş. Bizi yoldan attıktan yaklaşık 50-70 metre sonra durabilmiş garibim.

Uyumaktaymış. Biz uyandırmışız demek.


Ben bir türlü, bu kazayı, yeni bir hayata tahvil edemedim.

Arabanın yürüyemeyecek olması (fena darbe yemişti) bundan sonra arabasız kalacak olmam (araba kaskosuzdu) gibi dünyevi dertlerle bilincimi kirletiyordum kaza anında.

Ve sigara üstüne sigara tüttürüyordum.

Bu kazayı uhrevi bir hayat için bir deneyim olarak kullanamamış olmamın sebebi şu olabilir: Bu beşinci kazamdı, olsa daha önce olurdu bu geçiş, yeni hayat.. Artık alışkanlık yaratmış demek (alışkanlık ise son derece dünyevi bir şey), hani ilk kazada belki olabilirdi, ama olacağı yokmuş demek.

Kaza sonrası arkadaşlar ‘Allah korumuş’ dedi, ben de ‘aslında Almanlar korudu’ dedim (çünkü koca tır, en büyük darbeyi benim kapıya vurmuştu ve kapı, milim içeriye kaymamıştır, müthiş direnmişti, yerli malı olsa, o kapıdan tır girer ve tost ederdi bizi).

-Haşa dediler. Ben de bizimkilerin, her şeyi Allaha havale ederek, çürük ürünler çıkardıklarını ‘bizden çıksın da kime girerse girsin’ düşüncesiyle iş yaptıklarını, Almanlar’ın ise her şeyi en incesine kadar düşünerek Allah’a iş bırakmadığını anlatmaya çalıştım. Tabi ki kimseyi ikna edemedim, bir meczuba bakar gibi baktılar bana.

Evet Almanlar, felsefede, edebiyatta, bir zamanlar faşizmde ve şimdi teknolojide iyiler, hayran olmamak elde değil...




( Alman Hayranlığı başlıklı yazı aydin--oztur tarafından 2.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu