Devrimciliğin de 'konforlu'su olur mu demeyin!
Bal gibi olur.
Bal gibi oluşu, o devrimciliği tuzu kuru yapmaz da üstelik.
İlle de acıların çocuğu pozisyonunda konumlandırmaya alışmıştırmışız kendimizi, hepsi bu (içmişiz, sarhoşuz, hepsi bu!)

Siyasetten edebiyata kadar genişleyen yelpazede, halk içinden gelmiş, halkın acılarını kendi de çekmiş kişilerin, bu özgeçmiş menkibelerini hep bir 'rant'a çevirme heveslisi olduklarına çok şahit olunmuştur.

Orhan Pamuk muydu, bilmiyorum, sırf bu rantçılığı faş etmek için, 'ben fildişi kulede yetiştim' deyivermişti. Yaşamı da bu gibi kulelerde geçmişti, bu doğru. Ama daha doğru olanı, acılarını ranta çeviren zihinsel çarpıklığı mahkûm edebilmesiydi bence.

Şimdi acı çekenlerin başına bir de biz basalım da iyice ezilsinler, demiyorum. O kadar da zalim sayılmam.

Sevdiğim de bir kişi olan yazar Cezmi Ersöz'ün, şahit olduğum bazı konuşmalarında O. Pamuk'u, yeterince halkın içinden çıkmamış olmakla itham ettiğini görmüş ve halkçılıktan nefret eder hale geliveriyordum neredeyse.

C. Ersöz'ün genel hatlarıyla eleştirdiği bu 'pamuk' hayata, bazılarının daha da bayağılaşarak saldırdığını görmüş ve halkçılıktan iyice uzaklaşmıştım.

Fildişi kulelerde yaşayanlara özenmiştim.

Nobel ödülü aldığında 'harika' deyip sevinirken de çevremdekiler, onun batı ajanı olduğu için bu ödülü almaya hak kazandığını dile getirerek beni üzmeyi sürdürdüler.

Olan benim halkçılığıma oluyordu bu arada.

Tahsin Yücel'di sanırım, 'O. Pamuk, Türkçe yazmasını bilmiyor' diye eleştiriyi dilbilimsel alana kadar taşıdı. O Pamuk ki, Diyarbakır'da Kürtler'in arasında 'ben 'Türkçe'nin milliyetçisiyim' diyecek kadar Türkçe hayranıydı.

Neyse, bu eleştirmenimizin Türkçe'yi bilmediğini söyleyerek yerin dibine batırdığı yazarımız, bir iki yıl sonra dünyanın en büyük edebiyat ödülünü almış, Türkçe'yi taçlandırmıştı.

Halkçılığım habire darbe yiyor, yara bere içinde kalıyordu.

Bir solcu tanıdığım (M.Uyurkulak bu tanıdık, tanıdık dedimse, akraba değil, arkadaş da sayılmayız, ara sıra selamlaşırdık, bir yıl öncesine kadar, hepsi bu) Avrupa Birliği'ne karşı çıkan solculara inat 'girelim şu AB'ye de şöyle rahat rahat solculuk yapabilelim' diyerek bu çatışan tarafların ortaklaşacağı yeni bir mecra açmıştı zihnimde. (Uzun süredir ulaşamıyorum bu tanıdığa, duyduğuma göre, kitap yazmak için bir yerlere kapanmış.)

Galiba konu biraz dağıldı. Şimdi ben de nereye varmak istediğimi karıştırdım. Zor şartlarda çok ve büyük işler yaptıklarıyla övünenenlerin olduğu, mutsuzluklarıyla başbaşa kalmak isteyenlerin 'düzen adamı' olarak yaftalandığı, çıkarları hafif zedelendiğinde muhalif bayrağını devralıp dalgalandıranların gürültüsünün kafa bulandırdığı v.s. bir dünyadaydık ve bu dünyaya şöyle adam gibi bir cevap veremiyorduk. Bu zor durumuma o tanıdığımın (Uyurkulak gene) 'bıçak kemiğe dayanmadıkça halk cevabını vermez' mealindeki deyişi uygun düşer mi acaba?
( Dağınık Bir Yazı başlıklı yazı aydin--oztur tarafından 22.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu