İçindeki tiyatro
aşkını memuriyet hayatında da ortaya atmaktan geri kalmayarak; Halk Eğitim
Temsil Kolu Başkanlığı uzunca sure devam ettirdi. Birçok eserde rol alırken,
rejisörlükte yaptı keyifle.
İlk sahneye
koydukları eser “ Buzlar Çözülmeden “ de Tahrirat Kâtibi rolünü üstlendi. Bir
sahnede hafif meşrep bir kadın rolü için, kadın oyuncu bulamayınca bir arkadaşlarını
makyaj, peruk gibi aksesuarlar ile kadın kılığına sokarak sahneye
çıkarmışlardı. O sahneyi çok başarı ile oynayan arkadaşlarının babası “ – Kimin
kızı bu ya, maşallah ne güzel ve ne kadarda başarılı!” diyerek beğenisini ifade
etmiş, ertesi gün o kadının oğlu olduğunu öğrenince evlatlıktan ret etmişti. Bunu haber alınca ekip olarak yanına gidip,
onca dil dökülerek ikna edilmesi dün gibi hatırasında yer almıştı.
İdeolojik yönüyle hiç ilgilenmeyen veya
anlamayan Murat Bey o gece bir şok daha yaşamıştı. Oyunu Atatürk İlkokulu Aile
Birliği Başkanlığı adına sahneye koymuşlar ve ilerleyen sahnelerin birinde
seyircilerin arasından ayağa kalkan bir şahsın “ – Bizde böyle olmak istiyoruz.
Yaşasın Devrim !” sloganıyla oyun kesintiye uğramıştı. Bağıran TİP Partisi İlçe
Başkanından başkası değildi sonradan öğrendiği kadarıyla. Görevlilerin müdahalesiyle
şahsın yaka paça dışarıya çıkarılmasıyla oyuna devam edilmişti. Profesyonel
değildi elbet oyuncular. Amatör olduklarından dolayı onların performansını
etkilemişti bu nahoş olay ve birkaç gün içinde Murat’ın adı bu sefer komüniste
çıkmıştı. Oda şaşkındı; bir faşist, bir komünist nasıl olunuyordu. Cahil
kalmamak için kendini bu konuda araştırmaya verdi. Artık bilgi sahibiydi.
Bu sıfatlar
babası tarafından da hoş görülmeyip kulağının çekilmesi üzerine bu defa başrolü
kendisinin oynayıp rejisörlüğünü yaptığı Necip Fazıl Kısakürek’e ait “ Reis Bey
“ piyesini sahneye koydu. Eser 4 saati aşkın bir sureyi kapsamakta ve 40 ı geçkin
oyuncu kadrosuna ihtiyaç vardı. En önemlisi 5 tane bayan oyuncu gerekiyordu.
Yılmadı, bizzat ailelerle görüşüp ikna ederek bayan oyuncuları bulmaya muvaffak
olmuştu bile. Ama; kızları evinden alıp; evlerine bırakmak şartıyla. Bir
faytoncu ile anlaştı ve verdiği söze sadık kaldı. Ama maaşının yarısı fayton
parasına gidiyordu. Ne yapsın ki dönüşü yoktu.
Oyun büyük bir
başarı ile hem ilçede hem de Samsun Fuarında sahnelendi. O aldıkları alkış ve
takdirler tek getirileriydi. Bu eserden sonra ortalıktaki dedikodu ve
yaftalanan sıfatlar unutulup gitmişti elbette.
Bütün bunlara
1980 ihtilalinde özel bir statüsü olan Çarşamba Köy Yolları Birliğine Erzincan
Sıkıyönetim İdaresi tarafından Başkan olarak atanması onur vesilesi oldu. Orada
6 sene kadar süren görevi boyunca birçok köy yolunun inşasına imza attı.
Yönetim Kurulu kararıyla bazı özel şahıs ve şirketlerin kum, çakıl ve greyder ile
tesviye işlemlerini ücreti mukabili yapma kararı alması üzerine bu tür
faaliyetlere de yer verdi. Bir çeltik fabrikasının sahibinin talebi üzerine
onlarca kamyon çakıl ve kum çekilmiş ve sıra hesap kapatma işlemine gelmişti.
İş sahibini kapıda karşılayıp, odasına almış ve çayını söyledi, hesaplarını
çıkardı ve uzattı şahsa. “ - Ya bırak
hesabı kitabı. Bir greyder yollasanız da fabrikanın önünü tesviye etsinler “
diyerek, iki deste parayı masaya bıraktı. Amacı greyderin ücretini bedavaya
getirmekti. Makbuzla işi yoktu. Bunu anlayan Murat zile bastı ve gelen 3-5
çalışanına “- Bu adamı, şu paraları ve
makbuzu alın. Parayı Ziraat Bankasına yatırıp makbuzu kendisine verin. “
talimatını verdi. Onu arabaya atıp
götürdüler ve teslim makbuzunun bir nüshasını masaya bıraktılar. Greyderi
yollamadı tabi bu hadiseden sonra fabrikaya.
Aylık 35 lira
ücretle bir işletmenin özel muhasebesini tutuyordu ek bir gelir elde etmek
için. Bunun içinde haftada bir işletmeye uğrar, hesapları kayda alırdı özel bir
makam odasında. Bir akşam işi bitmek üzereyken kapısı çalındı ve içeriye gayet
efendice girdi o fabrikatör adam. Oturdu ve çağırdı garsonu, bir takım şeyler
söyledi kulağına. Bir büyük viski, iki kadeh, çerez ve çikolata kondu sehpaya.
Yasak olduğunu söylediyse de oralı olmadı hiç ve “- Ben buranın 3. ortağıyım.
Yani patronum. Yasağı kaldırıyorum. Seni tanımak, sohbet etmek istiyorum. “
diyerek doldurdu kadehleri. İtiraz etmedi Murat, ne de olsa viski vardı masada.
İçtiler, sohbet koyulaşınca adam aklından çıkardı baklayı “ – Ya sana
bıraktığım parayı burada 10 senede kazanamazsın. Koskoca başkan gizlice gelip
35 liraya defter tutuyorsun. Nasıl bir
insansın ya? Sırf bunu öğrenmek için ortak oldum buraya inan ki !” Kısa ve
netti Murat’ın cevabı : “ Fıtratım gereği! “. Çok iyi dost oldular sonradan
ikisi.