Hiç
hayatınızın her anında izleniyormuş hissine kapıldınız mı?
Her
ne kadar günümüzde, sosyal mecralarda görünür olma yarışı içerisinde olunsa da
kendi rızamız dışında izlenmek hiçbirimizin hoşuna gitmez. Bir yanda bilerek-isteyerek
çağımızın olmazsa olmazı sosyal medya hesaplarından yüklenen video-içerik
üretme yarışı ile “Lütfen beni izleyin!”
derken, öte yanda ise gerçek-sanal olmayan yaşamda sürekli izlendiğini,
denetlendiğini düşünmek neden huzursuz eder insanı? Burada bir tezat görmüyor
musunuz siz de?
Günümüz
insanını tıpkı bir tiyatro/sinema oyuncusuna benzetebiliriz.Sosyal medya
ortamında kendilerine sanal bir kimlik edinen insanlar rolleri kendilerinden ne
yapmalarını bekliyorsa onu sergileyebiliyorlar. Gerçek yaşamda bambaşka bir
kişiliğe ya da yaşam standartına sahip olunsa da oyunun akışı içinde yeni bir
sanal gerçeklik yaratılabiliyor.
Peki,
bir de yaşadığımız yerin, çalıştığımız iş yerinin, evimizin, odamızın
duvarlarında sürekli bizi izleyen bir gözün varlığını düşünün. Öyle bir
denetleme mekanizması düşünün ki kişilerin ne sanal mecralarda kullandığı
kimliklerle ne de sosyal hayatlarında kullanmayı tercih ettikleri kimlikle
ilgileniyor. Aslında insanın kendisiyle başbaşa kaldığında açığa çıkan
kimliklerinin özüyle ilgileniyor. Sahteliklerden arındığı, maskelerini kapının
dışında bıraktığı mahremiyet alanına girip kişilerin bizzat özüne ulaşıp tüm
zaaflarıyla ele geçiren bir güç.
Sürekli
denetlendiğini düşünen kişi ne yapar peki? Herhangi bir yerde görünen bir
kamera olduğunda tutumların değişme
ihtimali artar. Rahat hareket edilemez ve kişiler sürekli olmadığı şekilde davranmaya başlar.
Gözlemlendiğinin farkına varan kişi, bireyselliğini, özgünlüğünü kaybeder ve
tek tipliğe dönüşür. Ardından dinamik bir şekilde bu durum normal gözükmeye
başlar. Özgür irade ve özgür düşünce ortadan kalkar. Zamanla spontane hareket
etme, orijinal tepkiler verme ve fikir üretme yok olur. Aynı durumu dikkat
edersek sanal ortamlarda da gözlemleyebiliriz. Denetleme mekanizması her an her
yerde varlığını hissettirir çünkü. Birbirinin kopyası yüzler, aynı konunun
binlerce kez tekrar ettiği konular, trendler…
Toplumsal
anlamda izlenmenin faydalı olduğu alanlar da var elbette. Mobese kayıtlarının
olması, hastahane girişlerinde parmak izlerinin alınması gibi toplumdaki suç ve
kargaşanın önüne geçilmek adına yapılan/yapılması kaçınılmaz olan eylemlerden
bazılarıdır.
Yine
konumuza dönersek; herhangi bir alışveriş sitesinde gezindiğimizde aradan yarım
saat geçmeden sosyal medya hesaplarımıza, o incelediğimiz ürünle alakalı
görseller içeren reklamlar, bildirimler gelmeye başlar. İnternet kullanma
alışkanlıklarımıza göre bizi bizden iyi tanıyan akıllı telefonlarımız neyi
sevip neyi sevmeyeceğimizi bilerek karşımıza o, ihtiyacımız olan şeyleri
çıkarır, diğerlerini eler. Ya da yazdığımız yazıların, paylaştığımız
görsellerin denetleme mekanizmaları tarafından görülmesi durumunda başımızın
ağrıyacağını düşünüp kendimize otosansür uygulayabiliriz. Çünkü otoriteler
denetimi fiziksel değil psikolojik yolla sağlar.
Benim
de bizzat yaşadığım bir durumdur. Bir eğitim kurumunda. Kendini bir
hapishanenin içinde gibi hissedersin, evet. Her yerde kameralar seni izler.
Hatta iş yerinde, çalıştığın bilgisayar bile izlenir. Sen masanın başındayken
karşıdan bir otorite senin yaptıklarını denetler. Giriş-Çıkışlarda alınan
parmak izleri vs.
Son
olarak George Orwell’in 1984 adlı romanını okumanızı tavsiye ederim. Orada
gözetim-denetleme durumu daha ütopik bir yönden ele alınmış gibi dursa da
yukarıda yaşamımdan verdiğim örnekle beraber toplumun her katmanına değişik
şekillerde uygulanılacak kadar da sahicidir.
Bengül ALKAN
Yazarın
Önceki Yazısı