H
afif bir fren sarsıntısıyla gözümü açtıktan sonra, valizimi alarak, yarı loş,
yarı aydınlık ışıkları ile, binlerce insanın gelip gittiği otogar meydanında,
otobüsten indim. Başkentin sisli sabahında sefere hazır vasıtaların önünden
geçerek, yolcu salonlarına doğru yürüyorum.
Bu
kadar erken saatlerde, bu kadar çok insan; inip binenler, telaşla sağa sola
koşuşanlar, banklar üzerinde uykusunu tamamlayanlar, çığırtkanlık edenler ve
yolcu salonu; sohbetler veya münakaşalar, hasılı; sesler, sesler, sesler... Ve
bu sesler arasında karanlıkları dağıtarak sabahı getiren bir nağmenin, perde
perde yayılışı; ezan...
Sese
doğru uzanıyorum. Kenarında mescit yazılı merdivenden yukarıya çıkanlar gözüme
çarpıyor. İçerisi gayet güzel döşenmiş, duvarlar zarif bir desenle kaplı ve çok
temiz, aydınlatıyor içini insanın. İnsanlar, insanlar...
Uykulu
ve yorgun gözlerle, dışarda ağır ağır uyanmakta olan curcunaya kulak
vermeksizin, huşu içinde Rablerinim divanında en ulvi duygularla yoğurulmuş
nurdan heykeller.
Vakit
ilerledikçe, kapıdan girip o manevi havanın teneffüsü ile ruhları tazelenen
mü'minler çoğalmakta. İnsana tarif edilemez bir zevk veren bu manzaranın
fertleri tükenecek gibi değil, kapı; sanki bir rahmet pınarı. Onbeş yaşındaki
günahsız yavrulardan, seksenbeşlik beyaz sakallı nuranî yüzlü cevval dedelere
varıncayadek, Edirnelisinden Vanlısına, Artvinlisinden İzmirlisine kadar;
Başkentin Terminal Mescitinde yekpare Anadolu.
Çıkmağa
niyetlenirken, daha bıyıkları terlememiş bir delikanlı kapıda belirdi. Utangaç
tavırlarla içeriyi süzdükten sonra, yavaşça bir kenara büzüldü. Beyaz takkesini
başına örttü, ceketinin düğmelerini ilikledi ve tekbir aldı. Nahif bir beden,
incecik bembeyaz iki küçük el. Başı hafif öne eğik, gözleri kıpış kıpış belliki
yoldan yeni gelmiş, yarı uykulu göründüğüne aldanmamalı; zikri uyanık kuşkusuz.
Mahcup
bir tavırla ,suçlu olduğunu izhar edercesine duruşu beni öyle derin düşündürdü
ki, günahkârlardan olduğumu o an ayrı bir idrak içinde hissettim, içim titredi.
Milyonların gaflet uykusunda perişan ve bıktırıcı rüyalarla hantallaştığı bu
mâna saatlerinde ,bütün yorgunluğuna rağmen ilahi zikirden geri kalmayan
delikanlı.
Sen,
yaldızlı laflarm ötesinde, gerçek Anadolu insanının timsalisin.
Herşeyi
maddenin içindeki boşlukta sananlar sinema koltuklarında, stad tribünlerinde,
Kızılay sokaklarında, kafeteryalarda, kordonlarda namaz kılmağa zaman
bulamadığını sahte bir eziklik psikolojisiyle bahane ededursunlar, işte tablo,
işte hakikat…
Benim
de dahil olduğum bu cemiyeti itham ederek, ikrah ettirmek görüşünde değilim.
İnsanı, İslâmın insan tarifini nazarı dikkate alarak kendi kendisi ve
mesuliyetleri üzerinden,objektif bir tarzda aklî ve zihnî düşünmeye davet
ediyorum…
İlyas
Kaplan