Şunkar




    

                            

Şafak; mevsimin tek zifiri gecesini, en akla zarar usulle öldürme planları yaparken,

Prenses Sonika, gölgelerden sıyrılıp, dörtnala kuzeye, buğdayık yüreklisine ilerliyordu..

Beyaz safkanıyla bir mucizeye tanık oluyor, cesareti Kızıl Deniz misali ikiye ayrılıyordu..

Dalgalı saçları ve Çin ipeğinden sabahlığına dokunabilmek için rüzgârlar vadiye toplanıyordu..

Atının yuları nihayet, aylar sonra bir savaşçıya dönüşen, civanmert nakkaşı bulmuş,

Gerdanına dizilen yıldızların masumiyeti, onun emniyetinden nasibini almaya hazırlanmıştı.




Mansoor'un palazlanan aşkı; güçlü bir iradeye ve alt edilemez bir zekâya kavuşmuştu.

Savaş sanatının kitabını başucu yapmış, derin bir uykuyu artık hayatından çıkarmıştı.

İnfaz olma ihtimali duyu organlarını keskinleştirmişti, can almadan can veremezdi.

Sonika yanındayken; yaratılmışların en talihlisi oluyor, ruhunun frekansı netleşiyordu..

Yaya değen okun veya kınından ayrılan bir hançerin bile intikam yeminini duyabiliyordu artık..

Bastığı toprak, yarım metre ateş katmanına dönse bile, o ganimetinden vazgeçemezdi...




Diplomasiyle elde edemediği bölgeleri, topraklarına katmak için yola çıkmalıydı,

Gök kubbenin en büyük krallığının sahibi olmak, efsanevi komutanlarıyla mümkündü.

Tuz madenleri ve yakınından geçen müthiş bir ticaret ağı günlerdir düşlerini süslüyordu..

Yiyeceklerin depolanıp, bozulmadan muhafazası için tuz, dönemin en yadsınamaz gerçeğiydi.

Zenginliğini katlamayı düşünen kral, ölülerin gölgeleri ülkesinin huzurlu topraklarına düştüğünde,

İktidarına; baş döndüren bir güç, gıptayla bakılan bir saygınlık, göz kamaştıran bir fors daha ekleyecekti.

Kalkanlar, miğferler, kılıçlar, mızraklar, menzili iki yüz elli metreyi aşan oklar...

Sefere, özel askerlerin arasından iki bin kişi çağrılmış ve kral tarafından komutaları Mansoor'a verilmişti.

Bu ilk imtihanı, ilk gözdağı, kendini kanıtlaması için ilk fırsatı ve ilk özlem dolu yolculuğu olacaktı..

Elli bin kişilik ordunun orijinlerini bir araya toplayan, vahşi ve ürkütücü görünen bu askerler,

Sapı ateş kırmızısı baltalarıyla, savaşta sıra kendilerine geldiğinde ordunun cesareti ivme kazanıyordu.

Vedalaşmaya bile fırsat bulamadan, tüm hazırlıkları titizlikle yapıp yollara düşen Mansoor,

Gizli postasına yemin üzerine yemin içtirip, Sonika'ya ulaştırılmak üzere bir mektup mühürlettirmişti:



Porsuk Ağacı Kirpiklerinden, Sineme Oklar Atan Prenses;

Bu, size kavuşturduğum ilk mektubum ve ilk hesapsız ayrılığım.. Bahadırlık sizin ununuza elenmiş prensesim ve hamurunuz bir şunkarın yüreğindeki, demiri dahi eriten fırında pişmiş.

Zatım; ülkenizin zindanlarındaki mahkûmken, ömrümde rast gelmediğim bir savunmayla ikinci hayatıma bahşedildim sayenizde.. Bu kesinlikle ödeyebileceğim bir borç değil..!

Ben dillerini bilmediğim uluslardan peyda, en güçlü imparatorluklarda, yapıların damarlarına kan nakışladım yıllarca. Mescit, havra, kilise ve sarayların ruhunu görüp; duvarların, tavanların tenini resmeyledim. Ama sevgili Sonika, sizin gibi asaletini ve şayan güzelliklerini bu minvalde, kusursuzlukla ruhuma desen desen çizebilen bir kalemkâr daha görmedim..

Topraklarınıza ayak basmadan yıllar evvel, rüyalarımda bir periyi gördüm ve her defasında dünyanın en bereketli ormanlarında teçhizatsız kaldım..

Ülke ülke gezip dolaştım ve rüyalarımdaki anlamın gün ışığıyla şereflenmesini bekledim. Tarçın ağaçlarının altında, antilopların koşup oynadığı o büyülü yerde sizin arpınızı dinledikçe, artık ayıkken bile sizin çaldığınız melodileri duyuyordum.

Ve diyordum ki; parmaklarının ucundan bu denli tesirli, tütsü kokulu sesler çıkarabilen bir peri, kim bilir bir erkeğin yüreğine nasıl bir aşk besteler..?

Umarım naçizane kelamlarımla haddimi aşmamışımdır..!

Saygı ve nilüfer çiçeği gibi temiz, berrak, her daim saf sevgilerimle...

Mansoor







( Şunkar başlıklı yazı mavi-yildirim tarafından 26.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu