Sabır

“Sabır ile koruk helva olur, dut yaprağı atlas.”


Sabır, zamanın derin vadilerinde yankılanan, rüzgarla taşınan bir fısıltı gibidir. Bir dalganın kayalıklara çarpıp, geri çekilmesini bekleyen deniz gibidir sabır. Gelmeyen bir gemiyi ufukta beklerken göğsünde taşıdığın o koca boşluk, her an dolabilir umuduyla dolu fakat sonsuzca beklemeye razı bir yürek çarpıntısı. Sabır, toprağın bağrına ekilen bir tohumun, güneşe kavuşma arzusuyla yanıp tutuşurken, köklerini daha derine salmasıdır; toprak altında gizli kalır, karanlıkta büyür ve ışığı görene dek sessiz bir teslimiyet içinde yeşerir. Bir yolcunun, ayaklarının altında uzayıp giden taşlı yolları, yüzünde bir tebessümle aşmasıdır sabır. Her adım, yüreğine ağır gelen bir taş gibi, her viraj, ufukta görünen, ama ulaşılması mümkün olmayan bir menzil. Yine de adımlarını aksatmadan, gökyüzünde sabırla parlayan yıldızlara bakarak yürür. Sabır, akışa teslim olma sanatı değil, akışın içindeki gizli dirençtir. Bir nehir gibi akar, ama suyun içinde saklıdır onun gerçek gücü; nehir yatağını sabırla aşındıran, derin vadileri şekillendiren o görünmeyen güç, sabrın ta kendisidir. Sabır, özlemdir; ama öyle bir özlem ki, kavuşma umudundan bağımsız, sadece beklemenin kutsallığında anlam bulan bir özlem. Ellerini açıp gökyüzüne dua ederken, ellerin boş kalabileceğini bilmek ama yine de yüce bir inançla o boşluğu sevmektir. Her sabah doğan güneşin sıcaklığını hissetmeden, gecenin serinliğinde bekleyişini sürdürmektir. Gecenin karanlığı uzar, yıldızlar soğur, ay bulutların ardına saklanır. Ama sabır, sabahı beklemeyi sürdürür, çünkü bilir ki, karanlık en derin olduğunda ışık doğmaya en yakındır.

Sabır, bir mevsimin döngüsünde saklıdır. Sonbaharda dökülen yaprakların hüznünde, kışın bembeyaz sessizliğinde, baharın coşkusunu içten içe hissettiren o incecik rüzgârda saklıdır. Sabır, mevsimlerin değişimini izlerken bile toprağa sadık kalmaktır. Yine de sabır, sadece bir bekleyiş değildir; o, içinde filizlenen bir dirençtir, bir umut ışığıdır. Kışın ortasında baharın çiçeklerini hayal eden bir gönlün içinde saklı duran güçlü bir cevherdir ve sabır, aşktır. Ama aşkın kendisi değil, aşkı bekleyebilme cesaretidir. Kalbinin en kuytularında, uzak bir yankı gibi gelen, belki de hiç ulaşamayacağın bir sevdanın varlığına inanmak; ellerinde hiç tutamayacağın elleri beklemek, gözlerinde hiç göremeyeceğin bir bakışı özlemek. Sabır, bu umutsuz özlemde dahi kalbinin çarpmasına izin vermek, asla eksilmeyen bir sevdaya sığınmaktır. Sabır, bazen bir yangının ortasında yanmadan durabilmek, bazen de içten içe yanmayı göze almaktır.

En nihayetinde sabır, insan ruhunun en sessiz ama en güçlü çığlığıdır. Sessizce akan bir gözyaşının, içine attığın bir fırtınanın dışavurumudur. Beklemek, özlemek, vazgeçmek ve yeniden başlamaktır. Sabır, her şeye rağmen yaşamın içinde dimdik durabilmektir. Göğsünde açılan yaraları, yüreğinde açtığın derin uçurumları, kimseye göstermeden, sadece içindeki sessizlikle iyileştirmeye çalışmaktır. Sabır, o yaraların acısına rağmen hayatın akışında kaybolmamaktır; çünkü sabır, zamanın içinde yitmek değil, zamanla birlikte yeniden doğmaktır. Sabır belki de insanın kendi kalbiyle olan en derin savaşında, zaferi teslimiyetle kazanabilmesidir.

Sabır, hayatın en kadim öğretmeni, insanoğlunun derin sınavıdır. O, bir gölgedir ruhumuzun üzerine düşen, bazen ağır, bazen hafif ama her daim orada olan. Her şeyin hızla aktığı, zamanın adeta bir nehir gibi akıp gittiği bu dünyada, sabırla beklemek bir duruştur; aceleci dünyanın hengâmesinde sessiz bir direniştir. Sabretmek, insana sunulmuş en derin erdemlerden biridir. Sabır, yürekle taşınan bir ağırlıktır; ama bu yük bir ceza değil, bilakis bir ödüldür. İnsan, sabrettiği an, kendini yeniden inşa eder. Her damla sabır, ruhun derinliklerinde bir yankı bırakır, insanı yeniden var eder. Başarı, sabrın gölgesinde yeşerir, sabırsızlığın dikenli yollarında değil. Sabır, tohumları toprağa eker, vakit gelir çiçek açtırır; ama sabırsız olan, meyvenin dalında olgunlaşmasını beklemeden koparır ve o meyve hiçbir zaman gerçek tadına ulaşamaz.

Sabretmek, bir teslimiyet değildir; bilakis, bir direniştir. Sabreden insan, kaçan değil, yüzleşendir. Sabır, yürekte büyüyen bir inançtır; zor zamanlarda insanı ayakta tutan bir umut ışığıdır. Fırtınalar koptuğunda bile, sabır insanın köklerine daha sıkı tutunmasını sağlar. Sabreden, zamanın gücünü bilir; aceleci olan ise zamanla yarışır ve kaybeder. Oysa sabır, zamanla dostluk kurar. Zaman, sabredenin en sadık yoldaşıdır. Zamanın akışı sabırlı insanı olgunlaştırır, acemiliğini, korkularını, aceleciliğini alır götürür. Acelecilik, insana anlık tatminler sunar; fakat uzun vadede başarıdan ve kalıcı mutluluktan alıkoyar. İnsan ruhu sabırla yoğrulur, sabırla şekillenir. Her büyük başarı, sabrın sancılarıyla doğar. İnsan, tıpkı denizdeki bir gemi misali, dalgaların öfkesi karşısında sabırla yönünü bulur. Sabırsız olan, dalgalara yenilir; ama sabırlı olan, dalgaların ritmine ayak uydurur, fırtınayı bir öğrenme fırsatı olarak görür. Sabreden insan, her şeyin bir zamanı olduğunu bilir. Her yara zamanla iyileşir, her dert zamanla hafifler; yeter ki sabırla o zamana ulaşmayı bekleyebilsin insan. Sabretmek, korkmak değildir. Korkan, kaçar; sabreden, bekler. Beklerken korkularını aşar, kaygılarını sindirir ve kendini geliştirir. Sabreden insan, en sonunda korkularına galip gelir; çünkü sabır, mücadeleyle iç içe geçmiş bir erdemdir. Sabır, hayatın önümüze koyduğu engellere karşı sessiz bir başkaldırıdır. O, korkuların karşısında dimdik duran bir savaşçıdır. Sabırsız olan ise, her engelde düşer, her zorlukta pes eder. Sabreden kişi, her düştüğünde yeniden ayağa kalkmayı öğrenir, her engelde biraz daha güçlü olur.

Acelecilik ise, sabrın zıttı ve en büyük düşmanıdır. Aceleci insan, her şeyin çabuk olmasını ister, anında sonuç bekler. Oysa acelecilik, insanı yanlış kararlar vermeye, hatalara sürükler. Aceleci olan, hayatın inceliklerini, detaylarını göremez; çünkü sürekli bir adım sonrasını düşünür. Sabırlı olan ise, her anın tadını çıkarır, her adımda öğrenir ve olgunlaşır. Sabır, aceleciliğin telaşını boşa çıkarır, insanı dinginliğe ve huzura davet eder. Sabır, insanın en büyük rehberidir. Zamanın getirdiği tüm zorluklara karşı sabırla direnmek, insanı başarıya götüren en emin yoldur. Çünkü sabreden, bilgelik kazanır; sabreden, derin bir içsel huzura ulaşır. Sabır, sadece beklemek değil, beklerken kendini geliştirmek, büyümek ve olgunlaşmaktır. Sabretmek, bir gün o beklenen an geldiğinde, başarıyı daha anlamlı kılmak ve o anın her zerresini daha derinden yaşamaktır. Sabır, zaferin en güçlü tohumudur; acelecilik ise, bu tohumu yeşermeden toprağın altında çürümeye mahkûm eder.

İnsanoğlunun yeryüzü yolculuğu, sabrın gölgesinde geçer. Her büyük eser, her önemli başarı, sabrın taşlarıyla örülmüş bir yolda yükselir. Sabır, insanın en büyük gücüdür; çünkü o, sadece zorluklara karşı koymak değil, aynı zamanda kendini tanımak, hayatı anlamak ve doğru zamanda doğru adımı atabilmektir.

( Sabır başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 9.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu