Oy nenem garib nenem
Bu ülkede hayat ne menem şeydir bilirmisin?
Söylesem de inanmazsın
Biliyorum…
Yine de söylenmeli en inanılmaz olanlar
Söylenmeli garib nenem…
Bu ülkede hayat,
Mayasız sözlerin narından artakalan moloz yığınlarıdır.
Atarım dersen atamazsın
Satarım dersen satamazsın
Şehrin orta yerinden üstü açık akan lağım misali
Akar, kokar varır gider menziline.

Gayri umarsız bir aymazlık oluverir
Köpüren suyun uçuşan kabarcıklarında
Artık kimse ne kokusuna bakar
Ne de rengine takar
İşte bu ülkede hayat
Bunun gibi çok tuhaf bir şeydir garib nenem…

Yıl bindokuzyüzon suları
Açılır gözleri nenemin
Amansız dertlere ve acımasız harblere…
Bense mezkûr asrın sonlarında
Yuvarlanıyorum tanımsız uçurumlara.
Garib nenem yoruldu gayri
Topladı bohçasını, kurtuldu bu zıvanadan.
Bense hala uslanmaz bir derbederim.
Nenem ümmi, fedakâr bir doğu kadını
Ben varoşlarda çilesini dolduran bir kalem çırağı
Durmadan beyin karıyorum dertlerine
Yaşadığım ülkenin ve toprakların…
Nedense bütün çırpınışlarım boşunaymış
Gibi soğuk bir ürperti sarıyor yüreğimi.
Çünkü çetelesini tutamıyorum ustaca kurgulanmış hilelerin
Sırrı nasıl çözülebilir ki mayası bulunmayan sözlerin.

Nenemin devrinde ne boyalı basın
Ne de elektronik zilliler vardı.
Ümera, emirlerini ya özel ulaklarla
Ya da kocaman davullarla halka yayardı:
“Duyduk duymadık demeyin
Sülalece ayvayı yemeyin…”
“Paşalar buyururlar ki Takrir-i Sükûn çıkmıştır.”
“Eşkıyanın ve dahi irticanın kökü külliyen kazılacak.”
“Milli şef buyururlar ki Direktör gelecek
Fukaralığı sonlandırıp sizlere refah verecek…”
“Duyduk duymadık demeyin
Emre ittiatsizlik etmeyin
Sülalece ayvayı yemeyin…”

Vay nenem garib nenem…
Ne tuhaf bir kaderi var ikimizin
Ne çelişkili bir gidişatı var ülkemizin
Neler geçmedi ki o zaman tünelinden
Neler değişmedi ki zamanın devingenliğinden
Ve bazı şeyler ne kadar da katı
Ne kadar inatçı ve ketum ki dondurur hayatı
Tonlarca ağırlığında bir taş gibidir, yürütemezsin
İnadına durur, inadına direnir
Uğraşanı verem eyler, canından bezdirir.
Kıramazsın inadını tonluk bir taşın
Kırıntıları dahi yaralar, ağrıtır başın.

Ah nenem, garib nenem…
Sana gençliğini veren takvimler
Şimdi beni sinsice, kaçınılmaz bir sona yazıyor
Alnıma günbegün silinmez çizgiler kazıyor
Sen gittin gideli tonlarca boyalı basın icad olundu
Mantar gibi türedi zilliler, pilliler ve açıldı büyü kutusu
Daha neler arz-ı endam etmedi ki, dile gelmez doğrusu
Sen gittin gideli, kesti selamı sabahı zaman
Bana durmadan pusular kurdu ki yaman mı yaman

Sen gittin gideli, yoksulluk oldu fukaralığın adı
Ki, kendisi aslen faiz ve hortumların gayri meşru evladı
Enflasyon denen anası ne de doğurganmış vay
Sokak eniklerini bile geçti, habire doğuruyor her gün her ay
Ve haram evladı zam denen uğursuz yağıyor sanki
Dizlerde kalmadı derman, tabanı çöküyor toplumun inan ki.

Sen gittin gideli, terörist oldu o eski eşkiyalar
Varlıklarının sırrını çözmeden birbirlerini vuruyorlar
Vuran vurana, kıran kırana terörist oldu o eski eşkiyalar
Garib nenem kara bahtımıza terör bile doğurdu
Yaşamın rengini bütünüyle iyiden kötüye savurdu
Nice körpe ve masum cana kurşun sıkıldı
Gündüz gözüyle evler ve köyler yakılıp yıkıldı.
Binlerce yerli-yurtlu insanın adı yurtsuza çıktı.
Birileri tıpkı benimki gibi senin de evini-barkını yıktı
Bana inanmıyorsan git berivanlık yaptığın köyüne bak
Ne Beri kalmış ne köy kalmış ne de ocak
Ger sağ olaydın
Sen de benim gibi bir göçebeydin inan
Gayri bilemiyorum sonumuzu…
Bu çilelere ne kadar dayanabilir bir can.

Ve bir faili meçhuldür bütün bu olanlar
Sonsuz bir karanlığa emanet geride kalanlar
Bir merdin oğlu çıkıp bu günah benimdir diyemiyor
Karanlık bir gecede bir meçhule doğrudur yolumuz işimiz zor

Garib nenem…
Senin devrinde hayır-hasenat için sayarlarmış fakirleri
Akabinde hemen karşılanırmış cümle ihtiyaç, öteberi
Benim devrimde ise getto ve kantonlar kuruldu fukaradan
Ahlak çöktü, sokaklar tıkandı bukalemun maskaradan

Müptezellik habire saldırıyor evin haremine
Genç kız ortamalına aday, Delikanlı efemine
Köksüz gençlik durmadan kayıyor ıslak bir zemine
Orta nesil robotça bir korkaklığın cenderesinde
İronik lüks kemiriyor toplumu, oturmuş ruhunun ensesinde
Erdem-Hayâ, Namus ve ar ölüyor, Kargalar leş hevesinde.

Utanıyorum güdülen bir toplumun ferdi olmaktan
Heyhat ne kadar da acı
Hakkı ve Özgürlüğü tanımayan bir dünyada yaşamak
Ne kadar da ağır gündüzü olmayan bir geceyi taşımak

Ah nenem, Garib nenem…
Evet, ben de öleceğim
Gayri mayasız sözlere dayanamıyorum
Çünkü ben hala senin duyduklarını duyuyorum:
“Enflasyon düşecek ve Terör bitecek
Mutlu yarınlar, aydınlık bir gelecek…”
Hep ecek, acak… cak cak cak
Bu saçma sapan ekler
Var olan az buçuk aklımızı da alacak

İnanmıyorum nenem, artık inanmıyorum boş mavralara
Benim inandığım olacak ben de öleceğim
Yazık ki düşlerimizin yansımalarını görmeden
Uzun soluklu komşuluğuna geleceğim

İzmir-Gölcük Ormanları,01.04.1999
( Zaman Tünelinde Nenem İle Hasbihal başlıklı yazı Sedat DOĞAN tarafından 24.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu