Yaz sıcaklarında günler Toros dağlarının eteğindeki küçük bir köyde her sabah aynı sesle başlardı: Tak, tak, tak. Ahmet ustanın marangoz atölyesinden yükselen bu çekiç sesleri köyün alarmı gibiydi
12 yaşındaki Ali, yaz tatilini geçirmek için geldiği dedesinin yanında bu sesle uyanıyordu ve çok merak ediyordu bu sesin nereden geldiğini.
Bir gün uyandığında eline kırık bir oyuncak aldı, o sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü sesin geldiği atölyenin önüne geldi; içeride yaşlı bir dede vardı. Ona seslendi:
- Dedeciğim, bu kırık oyuncağımı tamir edebilir misin?
Ahmet Usta gözlüğünü burnuna indirip baktı. Plastik tekerlek yerine tahta parçaları konmuş olduğunu görünce tebessüm etti. Çocukluğunda yaptığı bir oyuncaktı bu.
Yumuşak bir sesle
-Alici'ğim önce aletleri tanımakla başlayalım
Ali dedesinin verdiği minik çekici avuçlarında tartarken çok sabırsızdı. İlk darbede parmağına vurdu. İkincide tahta çatladı. ''Olmuyor işte'' diye söylendi
Ahmet Usta, çıraklık dönemlerinden beri nasırlı olan ellerini Ali'nin omzuna koydu.
- Canım oğlum ! Ağaç acele etmez, yıllarca büyür. Sonra biz onu sabırla şekillendiririz.
Gençliğinde devrilmiş bir ağacı nasıl kurtardığını anlattı.
Ali şimdi dedesiyle aynı hikâyeyi yaşayacaktı
Günler, tahta talaşları arasında aktı geçti.
Ali her kırık oyuncakta biraz daha ustalaştı.
Ta ki o yaz sonu köy meydanındaki asırlık çınarın dallarından biri fırtınada kırılıncaya kadar
Köylüler keselim diye tutturduğunda, Ali dedesinin gözlerindeki ışığı gördü.
birlikte, kırık dalı desteklerle onardılar.
Çınar, ertesi bahar o daldan filiz verdiğinde köy kahvesinde Ahmet Usta'nın torunu diye anılıyordu
Ali yıllar sonra, İstanbul'da bir restorasyon atölyesinde çalışan genç bir marangoz, antika bir masayı tamir ederken dedesinin sözlerini hatırladı ve sessizce mırıldandı: Ağaç acele etmez.
İsmail Gökkuş