Serâzâd ve dümensiz rüzgârlarla
savrulan
hantal ve bahtsız bir kayığım
hayatımın enkazıyla yorgun dalgalara
layığım
Nox’un kızları güneşe feracesini
giydirdiğinde,
unutulmuş kavimlerin lisanında bir
mezar taşıyım.
Ânen anlamadığım,
anlatamayacağım
ve anlatmadığım
bir müzik duyuldu sereyân,
kulaksız kâinattan kimsenin duymadığı,
öyle füsunkâr ve süblimdi bu nağmeler
ölümlü kulakların duyamayacağı bir
seyelân
Sesini işitsem; tarih beni boğazlardı.
Kimse duymadı:
çünkü notalar cellâdın ipinden sarkmaktaydı
Bir pınarın dingin şırıltısı gibi
içimden yaşam Carmen’i yükseliyor
Ağaçların gövdelerinde alizelerin
elleri
sevinç ürpermeleri geçiriyor
Bükülmüş kollarını coşkuyla
câvidan sideralara uzatıyor
Dün bir mezardaydı cismim,
dirilen bir peyzajda canlanıyor
Ruhum kurtulmuştu prangalarından işte
Kar taneleri gibi güneşlerin yağdığı
yerde
Fezada asılı duran rüyalar gibi
Kendi üstümde kanatlanmış dolaşıyor o
ellerde
Varlıkların bütününde görüyorum kendimi
O anda kavradım devrilmiş bir saat
kulesini,
elem ve acıların gizemini,
ve yıktım o tahammülfersâ bendimi
işte ateşe verdim o Kireneli bedenimi