Osmanlı tarihi, Türk tarihinin en muhteşem dönemlerinden bir kesitini oluşturuyor.
Halkımız elbette o ihtişamlı dönemleri özlemle hatırlayacaktır, hatırlamalıdır da.
Çünkü milletlerin tarihleri hafızalarıdır.
Eğer o hafızayı silerseniz geriye neyin kalacağını hele bir düşünün.
Her milletin geçmişiyle gurur duyduğu gibi Türk insanı da Osmanlıyla elbette gurur duyacaktır.
İngilizlerin de aynı şekilde güneş batmayan ülke olarak ifade ettikleri İngiliz imparatorluğuyla gurur duydukları gibi.
Bu günde ABD vatandaşları aynı duygularla gururlanmaktadırlar.
Bunda şaşılacak ve çekinecek bir durum da yoktur.
Son yıllarda Türkiye’nin komşularıyla sıfır problem ve Osmanlı idaresinde birlikte olduğumuz milletlerle yakınlaşma politikası, yerli yabancı bazı çevreleri rahatsız etmişe benziyor.
Bunun neticesi özellikle dış kaynaklı bir neo Osmanlıcılık tartışması başlatıldı.
Neo Osmanlıcılık çağdaş Osmanlıcılık olarak da ifade edilebilir.
Neo Osmanlıcılığı dışişleri bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun dile getirdiği iddia edilse de bu birinci ağızdan yalanlandı.
Buna rağmen aynı iddialar bazı batılı ve yerli kesimlerce devam ettirilmektedir.
Tabiî ki bu iddiaların birinci elden yalanlanmasına rağmen ısrarla devam ettirilmesinde bazı amaçların olduğu kesindir.
Bu amaçların bazılarını şöyle sıralamak mümkündür.
Bunların başında bölgede Türkiye korkusu oluşturmaktır.
Türk hinterlandında Türkiye karşıtı oluşumlara zemin hazırlamaktır(Bu tip oluşumlara karşı özellikle uyanık olmak gerekir).
Burada temel hedef Türkiye’nin önünü kesmektir.
Türkiye’nin yapmaya çalıştığı ortaklıkları önlemektir.
Yapılan ekonomik anlaşma ve birliktelikleri engellemektir.
Türkiye’nin balkanlarda, Orta doğu ve Asya da ve de küresel çapta siyasi bir güç olmasının bir şekilde önüne geçilmeye çalışılmasıdır.
Türkiye’nin gelişmesinin ve bölgesiyle ilgilenmesinin tehlikeli olduğu imajının oluşturulmasıdır.
Türkiye’nin geçmişiyle buluşmasını ve tarihi misyonunu hatırlamasını sabote etmektir.
Güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına aykırı olmasıdır.
21.yüz yıl Türklerin yüzyılı olacaktır ön görülerinin akamete uğratılmaya çalışılmasıdır.
Türkiye’nin küresel güç olma potansiyelinin daha baştan çökertilmesine yöneliktir.
Yıllardır Pazar olarak kullandıkları bölge ülkelerinin ellerinden kayıp gitmesini hazmedememektir.
Orta doğuda istedikleri gibi at koşturanlara ve katliamlarla, soy kırımlarla insanlık suçu işleyenlere dur denilebileceği endişesine kapılmalarından kaynaklanmaktadır.
Netice itibariyle tüm bunlar Türkiye’nin geleceğine bir tuzak hazırlığıdır
Aslında dost görünüp hasım olanların Türkiye’nin gizli veya açık neo Osmanlıcılık gibi bir niyetinin olmadığını da bilmektedirler.
Ancak Türkiye’nin bir şekilde güçlenmesinin ruhlarının derinliklerinde ne fırtınalar kopardığını da dünya âlem bilmektedir.
Kontrol edilen bir Türkiye’nin, kontrolden çıkmış bir Türkiye’den daha evla olduğunu dost düşman herkes çok iyi bilmektedir.
Bundan dolayı Türkiye’yi AB içine ne almak isterler nede uzaklaştırmak.
Oyalamaya ve ikiyüzlülüğe utanmadan devam ederler.
Ama hiç biri eski İngiliz sömürgeleriyle İngiliz milletler topluluğu kuran İngilizlere bir şey demez.
Keza Sovyetler birliğinden ayrılan devletlerle Rusya’nın böyle bir ilişki oluşturmasına da ses çıkarmaz.
O halde Türkiye’nin tarihte 600 yıl birlikte yaşadığı devletlerle yakın ilişkiler geliştirmesine de kimse bir şey diyemez.
Türkiye’de kendi hinterlandında yer alan ülkelerle istediği ilişkileri kurabilir, birliktelikler oluşturabilir.
Kim ne derse desin.
İster neo Osmanlıcık, ister neo Türkçülük, isterse neo İslamcılık.
Türkiye kendi gelişmesini ve tarihi misyonunun kendine yüklediği politikaları üretmeye ve uygulamaya devam etmek mecburiyetindedir.
Geleceği de, gelişmesi de, güçlenmesi de, küresel güç olması da buna bağlıdır.