Bu akşam ki muhabbeti tarih üzerinde yapmak istiyorum. Biraz da sorgulama yöntemini denemek istiyorum. Neden buna ihtiyaç duydum. Bir zamanlar tarihimiz ile ilgili bir kaç yazı yazmıştım. Okuduğumuz tarihimizde neden çarpıklıklar var. Değerli yazı dostlarımızdan aldığım bazı yorumlardan tarihimizin iki yönlü olduğunu öğrendik. Bir resmi tarih. İkincisi resmi olmayan yerel tarih.
Burada önemli olan Türk insanının kendi tarihinin gerçeklerini öğrenmek değil midir ? Gerçek tarihimiz nasıl öğrenilir ? Bu konularda değerli tarihçi öğretim görevlileri yolun gidişatını çok iyi biliyorlar. İşin özünde çok okumak ve araştırmak gerekiyor. Yaşanmış olayların her yönüyle tartıp biçmek gerekiyor.
Mesela şu anki uygulanan siyasi oyunların temeli Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda açıkça belli idi. Şu an ki partilerin geçmişleri de o zamanlara dayanmaktadır. İsterseniz ne kadar parti kapatırsanız kapatın devamı mutlaka olmuştur. Başta ki isimler değişir ve yoluna devam etmişlerdir.
Siyasi partilerin temeli doğru dürüst atılmış mıdır ? Kesinlikle hayır. Şunu açıkca iddia ediyorum hiç bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Demokratik olarak yönetilmemiştir. Halk hiç bir zaman yönetime gelmemiştir. Partilerin tüzüklerine, yönetmeliklerine bakın. Her dönemde partinin başında olan kişinin ağzından çıkan sözlerle bu ülke yönetilmiştir. Bu yüzden de sıkça darbeler olmuştur. Zaten darbeler olan bir ülkede Demokrasiden bahsetmek resmen kendini kandırmaktır.
Tarihimiz de yönetimlerde bulunan kişilerin isteklerine göre yazılmıştır. Bu işin uzmanlarına bırakılmamıştır. Türk tarih kurumunun başında ki kişi çıksın bana desin ki sen yalan söylüyorsun. Ben de ona nasıl cevap veririm bilir misiniz. Osmanlı arşivi niçin açılmıyor. Ya da yok edilen Osmanlı arşivlerin yurt dışında ne işi var. Bulgaristan çöplüklerinde ne işi var. Ya da şöyle bir soru sorabilirim Türkoloji bölümü ilk kez nerede açıldı.
İşin aslını bilen tekrardan tarihimizi yazmaya kalkışsan işimizin çok zor olduğunu bilirler. Dünyanın her yerinden bu dökümanları toplaman gerekiyor. Hele İstiklal harbini gün gün, saat saat ne yaşanmışsa tek tek ortaya çıkarılması gerektiğine inanıyorum.
İsterseniz çoğumuzun bilmediği tarihimizin sayfalarından bir kaç örnek vererek muhabbetimize devam edelim. Padişah Abdulhamit Hanı bizlere Kızıl Sultan olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Bu lakabı kim taktı. Ermeniler taktı. Abdulhamit Han'ı ne kadar tanıyoruz. İyi analiz ederseniz Abdulhamit Han'ın ilim sahibi, ileride olabilecek tehlikelere karşı ne yapılması gerektiğini çok iyi bilen bir ulu kişiliği vardı.
İstanbul sokaklarında değişik etnik kökenden insanlar yaşıyor. Abdulhamit Han'ın kulağına pis dedikodular geliyor. Ermeniler ve Yunan asıllı vatandaşların patrikhanesi var ancak Bulgar kökenli vatandaşların patrikhanesi yoktu. Bulgarlar da o zamanları Yunanlıların yani Rum'ların patrikhanesine giderek ibadetlerini yapıyorlar. Dedikodu ise Yunanlılar ile Bulgarların işbirliği içine girerek Balkanlar'da isyan çıkartmak.
Tabii bu işin başında yine İngilizler var. Abdulhamit Han bir plan yapar. İlk defa prefabrik bina olarak Bulgarlara ibadethane açmaya karar veriyor ve Alman mühendislere bu işin siparişini veriyor. Gemilerle getirilen dökümleri bir gecede binayı kurduruyor. Yunanlılar sabah kalkıp baktıklarında kendi patrikhanesinin tam karşısında Bulgar Ortodoks Patrikhanesi binasını görünce şaşırıyorlar.
Böylece İstanbul da herkes kendi ibadethanesine gitmeye başlıyor. Daha sonraları Bulgarlarla Yunanlılar arasında nifak başlıyor. Sokaklarda birbirlerini vuruyor. Tam otuz yıl boyunca bu böyle devam ediyor. Daha sonra İttihat ve Terakkiçiler Abdulhamit Han'ı tahttan indirip Abdulmecit Han'ı başa getirdiklerinde bu iki düşman olan milleti barıştırıyorlar. Kendi düşüncelerine göre iyi bir iş yaptıklarını sanıyorlar. Daha sonra Balkanlar'da isyanlar patlak veriyor.
Halbu ki bu isyanlar otuzyıl öncesi başlayacaktı. Bunu Abdülhamit Han tahmin ettiği için oyalama taktiğini uygulamıştı. Osmanlı İmparatorluğunun en karışık dönemlerden biri olan Abdülhamit Han dönemini çok iyi idare ederek Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışını bizzat erteletmiştir. Ortalıkta bir sürü fikir ayrılıkları türemiş. Jön Türkler, Genç Osmanlılar gibi. Babı-Ali baskınından sonra iki başlı yönetim şekli ortaya çıkmış, herkes kendi menfaatleri için çalışmaya başlamıştır.
Sarayda türlü türlü entrikalar dönüyor. Kimisi İngiliz, kimisi Fransız, kimisi İtalyan taraftarı olup çıktılar. Daha sonraları Amerikancılar ve Rus rejimini benimseyenler türedi. Şu an ülkemizde bulunan tüm siyasi akımların temeli o zamanlar atıldı. Tüm bu siyasi akımların getirisi ne oldu. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına sebep oldu. Çünkü Osmanlı Sarayının otoritesi kayboldu. Zaten borç batağında olan saray bu akımların karşısında direnemedi.
En sonunda İstanbul işgal edildi. Mustafa Kemal Atatürk askeriye de kurmay albay rütbesinde bir komutan. Son padişah Vahdettin kendi imzası ile yeni kurulacak Türk Cumhuriyeti Devletinin başkomutanı mazbatasını Mustafa Kemal Atatürk'e veriyor. Neden Samsun'a gönderiliyor. Resmi görevli olarak Anadolu'ya geçmesi gerekiyor. İşgal Kuvvetlerin baskısı ile bir ferman çıkıyor. Doğu Karadeniz'de Ermenilere ve Ruslara karşı savaşan Topal Osman Ağa ve arkadaşları vatan haini olarak ilan ediliyor. Bunu fırsat bilen Padişah Vahdettin müfettiş sıfatında Mustafa Kemal Atatürk'ü Anadolu'ya gönderiyor. Kazım Karabekir Paşa'ya ulaşması lazım.
Birisi kurmay albay birisi general karşılaştırın bakalım. Mustafa Kemal cebinden çıkartıp mazbatayı gösterdiğinde Kazım Karabekir paşa hazırola geçip ve selam vererek "Emir ve görüşlerine hazırım komutanım" diyebiliyor. Neden ? Çünkü Mustafa Kemal yeni kurulacak olan devletin başkomutanı olarak seçilmiştir. Öbür taraftan olaya şöyle de girebiliriz. Osmanlı ordusu tamamen terhis olmuş bir tek Kazım Karabekir'e bağlı birlikler dağıtılmamış. Kazım Karabekir'in İstanbul'un işgalinden haberi yok muydu. Vardı çünkü ordularını dağıtmama konusunda haber iletilmişti.
İşgal kuvvetleri doğuya gidip de burada ki ordularla uğraşamayacaklarını padişah biliyordu. Burada esas mesele bu ordu ile Anadolu insanını birleşmesi söz konusu idi. Bunu yapacak tek insan da Mustafa Kemal Atatürk olduğuna karar veren kim oluyor ? Son padişah Vahdettin. Peki padişah ve sülalesi neden sürgüne gönderildi. Gönderilmek zorunda bırakıldılar.
Tarihimizde çok ilginç olaylar var. Adamlar hem gelip İstanbul'u işgal ediyorlar. Ayrı ayrı zamanlarda yine onlardan yardım alıyoruz. Nereden çıktı bu düşünce demeyin. İstanbul işgal altında iken bile İngiltere'den borç para alınmıştır. İstiklal Harbi başladığında Fransa'dan uçak alınmıştır. Öbür taraftan Ruslarla antlaşma yaparak silah ve para yardımı almışız. Diğer yardım eden müslüman ülkeler hariç.
Bu işler nasıl yapılmış. Anlatıldığı gibi kazma kürekle bu ülkenin kurtuluşu sağlanmadı. Dediğim gibi tarihimizin her dönemini gün gün ve saat saat işleyebilsek parçalanmış parçaları bir araya toplayabiliriz. Bir de her ne yapılmış ise yani iyi veya kötü hepsini kabullenerek yeniden tarihimizi yazmamız gerektiğine inanıyorum.
Bu ülkede yıllarca vatan haini olarak beynimize kazınmak istenen en kötü padişahımız bile çoğu ülkenin padişahından daha değerli ve iyi insanlar idi. Şimdilerde nasıl birbirimizi kırdırıyorlar ise o zamanları da birbirimizi kırdırdılar. En azından düşmanların bize oynadığı oyunları görmek adına gelin şu tarihimizin gerçeklerini öğrenelim. Öğrenirken de şu bu kötülüğü yapmış, bu şu kötülüğü yapmış diyerek birbirimizi yargılamadan önce olanları ortaya çıkartalım. Daha sonra ne yapmamız gerektiğine millet olarak karar verelim.
Tüm siyasi partiler ve millet bir araya gelerek bu işi yapmazsak inanın kavgalarımız kesinlikle bitmez. Burada tarihimizden örnekler vererek getirmek istediğim noktayı herhalde anlamışınızdır. Bizim geçmişimiz bize ait. Bir kere bunu mecburen kabul etmek zorundayız. Tarihçi arkadaşlar arasında geniş kapsamlı bir komisyon kurulsun. Üniversiteler de bu işin başına geçse. Elde bulunan veya bulunmayan tüm belgeler incelenmek üzere ülkemize getirtebiliriz.
Ondan sonra vay haline dünyanın...
Bizi kimse tutamaz inanın...
Ben bunu böyle bilir böyle söylerim
Denemesi bedava çıkın ortaya korkmayın...
Muhabbet işte
Yanlışım var ise
Çekinmeden getirin dile
Hepimiz insanız elbet
Haydi kalın selametle...
03.02.2011
(
395- Tarihten Sayfalar başlıklı yazı
Necmi Yaprak tarafından
3.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.