Huzur dolu bir manzaraya sahipti ahşap ev. Her gün başka bir tablo izliyor gibiydi Ragıp, ahşap evin penceresinden ormana bakarken. Her an değişen, yaşayan, nefes alan ve insana huzur veren bir tablo. Ağaçların ve yaprakların güneş ışıklarını alması ve yansıtması her an değişiyordu. Bulutlar ve gökyüzü de öyle. Kentin trafiğinden ve gürültüsünden uzak, ormana yakın bu ahşap evi aldığı için kendisiyle sık sık övünüyordu. Her ne kadar arkadaşları bu evin ölü bir yatırım olduğunu düşünseler de Ragıp onlarla aynı fikirde değildi. Ragıp içinde yalnızlık ve farklılık olan her şeye hayranlıkla bakmıştı ömrü boyunca. Huzurun kalabalıklar arasında olmadığını küçük yaşta keşfetmiş ve yalnızlığa sıkı sıkıya sarılmıştı. Çocukluğundan beri sevmişti yalnızlığı. Mahalledeki çocuklarla sokakta oynamaktansa kendi odasında çekilip yeni hikâye kitapları ve çizgi romanlar okumayı tercih etmişti her zaman. Bu durum Ragıp’ın kişisel dünyasında hiç kimsenin tanımadığı ve bilmediği bir karanlık nokta oluşmasına neden olmuştu. Ama bu durum Ragıp’ı rahatsız etmemiş aksine hoşuna gitmişti.

Ahşap evin ahşap balkonunda oturmuş kahvesini yudumluyordu Ragıp, eşsiz olduğuna inandığı orman manzarasını izlerken. Birazdan hava kararacaktı. Kuşlar şiddetle ötmeye başladılar ve soğuk bir rüzgâr ağaçların dallarını sallamaya, uğultu çıkarmaya başladı. Güneşin batmasıyla oluşan manzara birçok insanı korkutsa da Ragıp için gayet ilgi çekici ve huzurlu bir manzaraydı. Ama hava soğumuştu. Sallanan sandalyeden kalkıp içeriye girdi Ragıp, boş kahve fincanını da alarak. Odanın ışıklarını yaktı ve televizyonu açtı. Tabiatla birlikte yalnız bir yaşam ilgi çekici olsa da Ragıp’ta bir televizyon bağımlısıydı. İzlemese de televizyonun açık olması huzur veriyordu. Bu hastalıklı bir durumdu biliyordu. Televizyonun karşısındaki koltuğuna kuruldu ve ana haber bültenlerini izlemeye koyuldu. Ülkenin hali hiçte iç açıcı değildi. Toplumda bir cinnet hali hüküm sürüyordu. Katliamlar, cinayetler ve şiddet dolu haberler izledi. Bu haberleri izlemek insan da güvenlik açığı olduğunu hissini uyandırıyordu. Şiddet ve neticesindeki cinayetin muhakkak sebep ya da sebepleri olduğunu düşünüyordu Ragıp. Çünkü bir etki olmadan asla tepki oluşmazdı. Belki cahillikti bu sebep, belki eğitimsizlik, belki yoksulluk ve ekonomik kriz belki de bunların hepsi. Ama bu durumun bazı değer yargılarının ortadan kalkmasıyla oluştuğu apaçık ortadaydı. Ragıp sıkılmıştı haberlerden. Uykuya dalmak üzere iken kapının çalındığını duydu. Şaşırmıştı. Kim olabilirdi ki bu ıssız yerde. Tüfeğini çevik bir hareketle alıp kapıya yöneldi ve kapıdakinin kim olduğunu sordu. Gelen komşu köyün orman bekçisi Murtaza idi. Ragıp Bey’e müsait olup olmadığını sordu Murtaza. İçeri buyur etti, Ragıp bu davetsiz misafirini. Murtaza daha önce de Ragıp’ın yanına gelmiş ve sohbet etmişlerdi. Ragıp şehirde iken eve göz kulak oluyordu Murtaza. Biraz safça bir yapısı vardı. Ama iki metre boyunda, iri yarı bir adamdı. Saflığından olsa gerek köyden kız vermemişlerdi Murtaza’ya hala bekardı. Ragıp Murtaza’nın hayatı sorgulamama huyundan hoşlanırdı. Murtaza yalnızca yaşar, yaşam üzerine düşünmez ve söylenenleri yapardı o kadar.

Ragıp Murtaza’yı salona davet etti. Murtaza heyecanlıydı. İlginç bir konu ile evine geldiğini anladı Ragıp.

-Otur bakalım Murtaza. Bende sana bir bira getireyim. İçersin değil mi? Dedi babacan bir tavırla.
- İçerim elbet, içerim, içerim dedi Murtaza.

Ragıp mutfaktaki buzdolabından iki şişe bira alıp açtı ve Murtaza’nın yanına geldi. Elindeki şişenin birisini Murtaza’ya verdikten sonra kendi birasından bir yudum aldı ve

- Anlat bakalım Murtaza, ne yapıyorsun, nasılsın? Dedi. Murtaza;

- İyi değilim abi, iyi değilim. Dedi.

- Neden? diye sordu Ragıp.

- Neden olacak bol bolcu İbrahim yine ağaç kesiyordu. Körpe körpe ağaçları. Ağaçları öldürüyordu. Gittim jandarmaya söyleyiverdim. Öldürmesinler ağaçları, öldürmesinler. Ben mi dedim öldürsünler diye. Remziye’yi de öldürdüler zaten. Öldürmesinler, öldürmesinler. Diye heyecan içinde cevapladı Murtaza, sonra birasını dikti kafasına.

- Sakin ol bakalım Murtaza dedi Ragıp sakin ol. Sen en iyisini yapmışsın. Jandarma bundan sonrasını halleder. Sen kafanı takma. Artık öldüremezler ağaçları. Sen sakin ol da bu Remziye kim?

- Sen bilmiyor musun Remziye’yi, bilmiyor musun? Sidikli Remziye derdim ben küçükken, beraber oynardık. İbrahim var ya, bol bolcu İbrahim. Onun kızı ya hani. Onu öldürdüler. Acımadılar, ağaçlara acımadıkları gibi Remziye’ye de acımadılar. Öldürdüler, hep öldürüyorlar zaten. Dedi.

Ragıp Murtaza’nın dediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissetmişti. Bir yazar; ‘’Yalnızlık kendisine katlananlara büyük ödüller verir.’’ Der. Ragıp’ın yalnızlıktan aldığı ödül ise sezgilerinin kuvvetli olmasıydı. Bu anlatılanların Murtaza’nın saflığından ve gerçek üstü hayal gücünden kaynaklanmadığını hissetmişti.

- Yavaş ol bakalım Murtaza dedi. Neden öldürdüler Remziye’yi.

- Seviyor diye. Niye olacak seviyor diye. Komşu köyden Mustafa yok mu inekçi Şaban’ın oğlu. Onu sevdi ya işte. Ormanda buluşuyorlardı ya hani. İbrahim yakaladı. Bol bolcu İbrahim. Mustafa kaçtı da. Remziye kaçamadı. Remziye’nin başına başına vurdu İbrahim. Kızına vurdu, niye vurdu? Öldü işte , vurdu diye öldü Remziye. Öldü, ben biliyorum. Bir daha ayağa kalkmadı, öldü. Dedi Murtaza. Heyecanlıydı.

- Murtaza sen başkasına anlattın mı bunu? Diye sordu Ragıp.

- Anlattım, sana anlattım ya. Sen benim arkadaşım değil misin? Sana anlatıyorum ya. Dedi.

- Peki Murtaza İbrahim Remziye’yi ne yaptı sonra?

- Ne yapacak, gömdü büyük çam ağacının dibine. Mezarlığa gömmedi ama, ormana gömdü. Ben bekleyeyim diye gömdü. Ben bekliyorum Remziye’yi. Ben bekliyorum. Kurtlar geliyor ben taş atıyorum. Remziye uyuyor. Ben bekliyorum. Dedi Murtaza.

Ragıp endişelenmişti. Komşu köyden hiç kimseyi tanımıyordu Murtaza dışında. Murtaza’nında biraz safça olduğunu bilyordu. Muhtemelen köyün delisi olmalıydı. Ana haber bültenlerinde izlediği cinayet haberlerinin bu kadar yakınında olma ihtimali Ragıp’ın ensesinden beline kadar inen soğuk bir ter damlasına yani korkuya neden oldu. Bu olay gerçekte olmayabilirdi. Ama gerçek olması ihtimali o kadar korkunçtu ki. Ragıp buna dayanamadı.
-Haydi bakalım Murtaza dedi, beni Remziye’ye götür. Hem kurtlar gelmiş mi bir bakalım.

-Gidelim, gidelim tabi. Bakalım bakalım Ragıp. Ama kimseye söyleme. Kurtlar gelmiş mi bakalım. Dedi Murtaza.

Ragıp yanına bir fener, bir kürek aldı ve Murtaza ile birlikte evden çıktılar. Ormanın içerisinde bir iki kilometre yürüdükten sonra büyük bir çam ağacının altına geldiler. Murtaza Remziye’nin cesedinin burada olduğunu söylüyordu. Ragıp orayı kazmaya başladığında Murtaza ilkin karşı çıktı. Ama Ragıp kurtların Remziye’yi götürüp götürmediğini öğrenmek için bakacağını söyleyince Murtaza’nın gönlü oldu. Ragıp merak ve korku içinde toprağı kazmaya başladı. Bunun gerçek olmamasını istiyordu. Toprağı biraz kazdıktan sonra bir yumuşaklık hissetti Ragıp. Feneri yumuşaklığa doğru tuttuğunda kendisine doğru uzanan bir insan eli gördü toprağın içinde. Dehşete kapılmıştı Ragıp. Kendini tutamayıp bir çığlık attı. Murtaza korkmuyordu aksine Ragıp’ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ragıp birkaç dakika kendine gelemedi. Murtaza;

- Bak Remziye burada, burada bak kurtlar götürmemiş bak. Örtelim, üzerini örtelim uyanmasın, örtelim diyordu.

Ragıp olayın şokunu üzerinden attıktan sonra Murtaza’yı da yanına alıp eve gitti ve arabasına binip birkaç kilometre uzaktaki jandarma karakoluna yollandı. Gördüklerini dehşet içinde anlattı jandarma komutanına. Olaylar birden bire hızlandı sonra. Jandarma komutanı önce cesedin gömülü olduğu yere gitti ve sonra köye baskın yaptı. Remziye’nin babası İbrahim evinde uyurken yakalandı. Ragıp olanlar karşısında dehşetini gizleyemiyordu. Aradan birkaç gün geçtikten sonra jandarma komutanı Ragıp’a teşekkür etti. Bu sırada bir medya ordusu işgal etti köyü ve Ragıp’ın orman içindeki ahşap evini. Ana haber bültenlerine böylesine bir cinayet haberi ile çıkacağını hiç düşünmezdi Ragıp.

Zaman geçtikten ve ortalık sakinleştikten sonra Ragıp geçmişine silinmez izlerle tutunan olayı düşünmeye başladı sık sık. Şiddeti ve dehşeti düşündü. Hayatındaki güvenlik isteği daha da fazla arttı. Artık sevdiği o yalnızlık duygusu rahatsız etmeye başladı Ragıp’ı. Kişisel dünyasındaki karanlık noktaları aydınlatma ihtiyacı hissetti. İlk iş ormanın içerisindeki ahşap evi satmak oldu. Sonra kentin kalabalıkları içinde bir ev aldı. Murtaza’yı köyde barındırmayacaklarını biliyordu. Murtaza’yı da aldı yanına. Bir süre sonra ise kendini yalnızlıktan kaçan bir adam olarak görmeye başladı. Bu olayı hiçbir zaman unutamayacağını biliyordu.

YAZARIN NOTU: Hiçbir suç sonsuza kadar gizli kalmaz.
( Cinayet başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 15.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.