“yeni yetmeliğin kapısına dayanmışlara
adresler verilir
gız alacan mı Beylerden,
yemesini, keymesini bili(r)ler”
“-emmee bana galı(r)san
Deliamatlardan bi(r) enik dut,
evelallah yaşadırlar,
kötü keyf davşımazlar,
aşlıkdan ölseler getseler,
gatliken dışarıya sezdirmezler
gol gırılı(r) yen içinde galı(r)
dışarıya sızdırmazlar
surat asıp bezdirmezler
bi bakmışsın çelenden bi çöp goparmışlar
dişlerini temizleyip batırlar
"-neyye len" demeye galmaz
dün geçi kesdiydik de..
dişimin govuğunda galmış” de(r)ller
alınacak kız değişir,
netice değişmezdi
yaşça büyüklerimizden
anladığımız kadarıyla
hiş kimsenin bobasının malına güvenme şansı yoğudu
belki de tek çıkar yol buyudu,
evlenirken istikbali temin etmek..
"neyye
bobayın fakırlığı gader
emme
senin fakirliğin gader değil
neyye
zengin gızı alaydın" denirdi..
kuzu oğlak güderken.
er davranıp nüfuzu geniş tutardık
ötekilerin yengesi olurdu duttuklarımız
bobaçca yapraklarına sıralanır, şansımız
düşlere dalardık..
anasına satayım
hepiciği el oldu şindi.
öküz güttüğümüz baharlardan hemen önce
sidiklileri, sümüklüleri, vee
tembel kızları ayıklamış,
başka kızları da tanımış olurduk
hatta ilk kavgalarımızın temelinde;
“aslı-astarı yok” diye,
yemin billah, bin kerre inkar gelinse
“üçden dokuza şartlar şart olsun” diye yemin edilse de
mektepdeki kızları bulurduk,
hem de can düşmanlığı seviyesinde
rakiplerimize garazlanırdık
Çataldepede, Gölyerinde, Gocacayırda,
güttüğümüz hayvan
kendi kendine,
geviş getiri(r)kene
ıscakdan, eşşekler bi aşşa bi yokara
başlarını sallamaya başlayınca,
dabannarı yağlardık
tez elden heleşenk yanında
“beker hocası”na varılır
ya da elebaşın tam annacında
mevzi alınır..
eğişilir, yamışılır,
gözlerinin içine bakılır,
“ağzının içine düşülür”dü sanki
“geride kalmak” kimsenin işine ğelmez tabi
her an konu,
o anda orada
olmayanın yakınnarına gelebili
neminazıım[1] birilerinin ağzına sakız olmakdanısa
bi an evel heleşenk gadırosuna ğirmenin
çaresini arardık,
durduk yerde,
a(ğ)zıynan guş dutan tingozanın teki,
bi hıyarağasının en önde gedeni
olmadık bi gonuynan alakalı
tahası kel alakalı
seni bi yere
olmadık bi mahanayına(n)
yollamaya ga(l)kıyosa
getmek ilazım,
neme(l)nazım
“ıı-ııhh” deme
işin aslı “ı-ıh” deme şansın da yok,
neye biliyon mu?
ordakı herkeşi garşına alısın,
biz kimseyi garşımıza almayı
göze alamazdık..
tabii, getmek emme
bi an evvela da dönmek ilazım ki;..
senli hekayeler ayileni[2],
yakınnarını da içine almasın
değilise “yandı gülüm keten havla”
herkeşin suratındaki
muzip gülüşlere, alaylara
mani olamazdık,
en çok da son zamannarda
birinin adı garışmışsa
bi fanfinfon işine
olmadı gelişgin, fingirdek, hopba,
herkeşin a(ğ)zını sulandıran,
bi gızın gardaşıysan
olmadı, etişgin halan
ya da dul bi garı varısa ayilenizde
-eşeklerin yerini değişdirmeye
-filan bunardan su,
-falancanın harımından bosdan
-filancanın dağdaki ağacından,
erik, armıt, gayıse
olmadı ütmelik nohut getirmeye
falan bağda
üzüm
olmadı, falanın tarlasından garpız, kelek
günün gederine göre
gök, ham, kelek, sası[3] neyise
yolmaya, aşırmaya, çalmaya
istemeye, getirmeye mamir edilisin
ne etiraz edebilisin,
ne getmen deyebilisin
isdemeye isdemeye
sen da(h)a yola düzülmeden
gonunun nereye geldiğini
bal gibi de bilisin
emme elden ne geli(r)
anlamazdan gelirdik
hatta olmadı
kelek çalınacağsa
“-ben edemen” mi dedin
Goziri yanına ğata(r)llar,
seni sınarlar
hemi seni, hemi de onu dillerine dolarlar
bilmezden gelir, güya annamazdık
bile bile lades salaklaşırdık
anasına sattımın
gader böle bişiy işde..
elinden ne ğelir,
sen geldiğinde gonu;
çokdan, köseden, ağanın garısına,
yüzbaşının gızından
gediklinin bilmen nesine
ordan bilmen taa nere varmışdır, goya
eşek değiliz ya,
bal gibide annardık
eğer senli gonular bitmedi ve sen de
duyma menziline etişdiysen
başga biri sözü alır
“-len patişahın aklına şeytan girdi
birinin dadını marağ etdimiydi
gocasını sefere yollarımış”,
başbakan; bakanı,
muhtar; bekçiyi,
garıyı “tek düşürümüş[4]” ki…
annarsın ya”
[1] neminazım : neme lazım, neme gerek, doğrusu, beni ilgilendirmez
[2] ayile : aile, efrat, akrabalar
[3] sası : tatsız-tuzsuz, olmamış, olgunlaşmamış, sebze ve meyvenin kendi tadında olmaması, burukluk.
[4] tek düşürmek : yalnız bırakmak, tek başına bırakmak