Hani sana hep diyorum ya
“sana kıyamam, bir saçının telinin kopmasına müsaade etmem, vs…”. İşte bu kavram dizeleri mutluluğumda maalesef
korku tebessümleri oluyor.
Halbuki ben korkuya
Allah’tan başka bir kelime bağlamamıştım. Hele aşkın hallerine mi, bırak
korkuyu, biz delikanlıyız arkadaşım, aşktan mı korkacağız, aşk mı bizi
korkutacak, diye dillerim kurudu…
Allah’ım ne hallere
düştüm ! Bak parmaklarım senin adını
yazamıyor, eski kalemler yok ki sarılayım belki de heyecanımı alırdı… Klavyelere
muhtaç olduk… bağrına taş basar gibi…
Tebessümlerim korkuya
değildir, korkularımda tebessümlere değildir. Ama bana aşkın hallerini yazdın
ya neye tebessüm edeceğimi ve neye korkacağımı bilemiyorum. Hele senin
suskunluğun, senin yalnızlığın bende korkulara yol açıyor. Lakin ruhumu,
bedenimi korkutmuyorsun. Korkan aşkımızdır.
Çünkü gelmelerin
gitmelerin aşkımızı korkutuyor. Psikolog değilim ama senin yerine kendimi
koymam gerekiyor.
Basbayağı delinin biri benden hoşlanıyor, hoşlanmakla
kalmıyor aşk nağmeleri çalıyor, zil zurna âşık bana… Beni görünce eli kalem
tutar oldu… Bana şiirler yazıyor, roman yazıyor, dörtlükler, sekizlikler…
Bu delinin aşkı aslında tek taraflı… Hem o hem ben başkalarına
karşı sorumluyuz. İkimizde istesek yine de bir araya gelmemiz imkânsız.
Lakin içimdeki kadınlık duygularımı uyandırmadı değil.
Sevmek, sevilmek, sevda, âşık olmak, ateş, yanmak, gül,
çiçek, kalp, sevgi sözcükleri (bi’tanem, canım, aşkım, gülüm, vs…) her kadının
duymak, hissetmek istediği duygulardır. Romantik bir erkek, aşk kokan bir
erkek, bana özel şiir yazan bir erkek…
Ama bu tebessümlere karşı korkularım tavan yapıyor. Seni
kaybetmekten korkuyorum. Çünkü senin gibi bir deli hele “mormenekşem ahirim
sensin” diyorsa ve her haykırışında bana “iki cihanlık ömrü”nü feda ediyorsa,
kaybetmekten korkmuyorum.
Ben sadece beni anlamasını istiyorum. Mutluluğumdaki korku
tebessümlerimi sorguluyorum. Hani gelmelerim gitmelerim bu yüzden.
Sen haykırırken “bi’tanem seni ölümüne seviyorum” diye ben
burada daralıyorum. Saçma sapan kelimeler ile karşı çıkmaya çalışıyorum ama
gönül bu işte, çoğu zaman sessiz kalıyorum.
Ben bir kadınım, Allah’ın kadına verdiği duygulara da
sahibim. Kim istemez kapısında köle olacak, aşk kokan, adını dağlara yazan
birini.
Ben susuyorum ey sevgili ! Sana cevap vermiyorum, !
Hâlbuki senin için düzene girmemiş harfleri boş ver tek bir
nokta (.) bile senin gönlünü almaya yetiyordu.
Ben sana cevap veremiyorum. Kadere de sözüm yok. Senin kadere
yazdığını okuyabilseydi kader, belki bugün omzumda saçlarımı okşayan senin
ellerin olurdu. Ne diyeyim kader sana ! Beddua ağzıma yakışmaz…
Hiç yorulmadan gece gündüz aşkı bağdaştıran sözcükler,
cümleler, dörtlükler, destanlar, resimler, tablolar, şarkılar, türküler… ve
adını sayamadığım aşkın tüm hallerini taşıyan duyguları bana aşılıyordu.
Ne bileyim dünya da hiçbir kadın bu kadar mutlu olmamıştır.
Bu kadarını da senden beklemiyorum.
Delisin ama bu kadar zır deli olmanı beklemiyorum. Odamıza
gelirken gözlerin gülüyordu. Hiçte üstüme alınmamıştım. Uysal soba kedisi
gibiydin. Sıcak güler yüzümüz ile o günü mutluluk oyunları oynardın.
Yok sana pati mati !
Ben mutluluğumda korkulu tebessümlerimi arıyorum !
Kendimi arıyorum ! Gülistanda bir “mormenekşe” ! Güllerin
arasında…
Sen beni tek güllük bir gül bahçesi yaptın ama ben… ama ben…
Ama ben !
Evet sen canım, cananım, gülüm, bi’tanem, bir
tanem, kar tanem, nur tanem, tek tanem, can tanem,..
Ben sana aşkın tüm
hallerini yazıyorum, Allah kalemimi sağ ettikçe de senin adını yedi kat yer
üstüne ve yedi kat yer altına tırnaklarımla kazıyıp yazacağım…
Dediğim gibi tek bir
noktan (.) ile ben dünyanın en mutlu erkeği oluyorum…
Senin mutluluğunun
korkulu tebessümleri benim cellatım olsun.
Sana kıyamam ben…
Bak sana bir daha
söylüyorum… Ben senin saçının bir teline kıyamam… Onlar şimdi yanımda olsa ben
onları kalbime örerim…
Bi’taneme…
Vuslat’ın