KIYMETİNİ
BİLEMEDİM
Dişlerim kırılıyordu. Tipinin acımasız tokadı suratıma
engelsizce inerken… Bir suçum mu vardı
ki bu kadar acımasızca kırdı beni. Hâlbuki ben kışları çok severim. Baharların
müjdecisi olduğu için.
- Ne de olsa kışın sonu bahardır… Bu da gelir bu da geçer
ağlama…
Hiç böyle olmamıştım… Çıksam bağrına kardelenlerin selamını
alabilir miyim ? Kuzinenin yanında şekerleşen kedim gibi okşasam seni…
Ne de inatçısın ! Hemen yüzüme bir tokat ! Sen beni halen
tanımamışsın galiba. Ben dağ adamıyım. Avrupaların sütünü de içsem, şekerini de
yesem, ben senin bağrında doğdum… Topraklarınla belendim. Senin kanını taşırım.
Yok öyle evladını tipilerle dövmek…
Kurban olayım ! N’olur bir hatam mı var ? Yoksa bir kusur mu
işledim. Yoksa kıymetini mi bilemedim…
Eğer öyleyse baharının yüzünü gösterme bana… Al vücudumdaki
minerallerini, demek ki seni hak etmemişim. Sana layık olamamışım. Senin
değerini bilememişim.
Affet… Beni affet… Aptallığımı affet… Ruhsuzluğumu affet…
Halbuki sen bana bir anaydın, sen bana arkadaştın, sen benim
sırdaşım, sen benim yoldaşım… Yılmadığımız yolda sevgili idik… Sen benim
kadınım, ben senin vazgeçilmezimdin…
Beni yılgınlığa düşürme… Beni çaresizliğe düşürme… Beni yalnızlığa düşürme… Beni sevgisizliğe düşürme…
Atsan da beni sarp kayalıklardan aşağıya, açmamış
menekşelerin kökleri beni sarar, sarmalar… Delicesine yaralar beni… Beni
kaybetmemek pahasına…
Ben senin kıymetimi
bilemediysem ayazınla yak beni… Öyle yak ki buzullarda ateş olayım, od olayım…
Yak beni “mormenekşem”
yak beni…
Ali Özdemir
11.11.2011 – 11:11