Şiir; gönlün, aşk denilen muazzam, muazzez, müzeyyen, mükemmel, mümtaz, feyizli, fazîletli ve edepli vasıflarıyla göz kamaştıran ve akl-ı selîmle müşterek, esrarlı albeniliğinin şahlanışıdır.
Yâni şiir; aşktır: Hakikî ve mecâzî vasfıyla aşk! Başlı başına, boydan boya, olabildiğince hür ve müstakil ve zaptedilmez hissiyat ve düşüncedir. Onu, ancak, sâhibi zaptedebilir.
O; ne oldumolası sükûnet, ne de oldumolası taşkınlığın tahayyülümüzü zonklattığı başıboş sınırsızlıktır.
Belki mûsıkîdir. Hüzündür. Kâh hafakandır, kâh sevinç!
Donuştur. Esiştir. Kükreyiştir. Parlayıştır. Yanış, yandırış, okuyuş, okunuş, onuş, onduruş, dokunuştur.
Belki de, silkiniş, diriliş, tâzeleniştir. Sarış, sarılış, yenileniştir. Doğuştur. Kimine göre de bitiş yâhût da ölüş!
Ekvatorda alaz alaz güneş; kutuplarda katmer katmer buzdur!
Baharımda açan rengârenk çiçek; kışımda lâpa lâpa yağan kardır.
Bu bilinmezi bilebilmek, gerçekten zordur.
" Sırlı"dır, dedik ya! İşte, bu yüzden, belki de o; varılmak istenilen varılamayış; kavuşulmak istenilen kavuşulamayıştır!...
Nezâketin de, fazîletin de, edebin de, onda hissesi vardır. Elbette ki, onun da onlarda...
Ne mutlu, bu varılmak istenilip de varılamayanı ve kavuşulmak istenilip de kavuşulamayanı arama cehdinde bulunanlara!..
Ne mutlu, bu sır hazînesinin peşini bırakmayanlara!..
Ve ne mutlu; sırrı, kabından çıkarmak için gayret gösterenlere!..
M.Halistin KUKUL