İç dünyası darmadağın olan Kadir,ne yapacağını bilemez halde olduğu yere yığılmış hüngür hüngür ağlıyordu.Elleriyle gözünden akan yaşları siliyor,hıçkırıklarını toparlamaya çalışıyordu.Celil de perişan olmuştu.İçinde ki derin pişmanlık,acıma duygusuyla birleşmişti.Muhatabının hali hiçte iyi değildi.Ellerini Kadir’e doğru uzatarak;

"Kadir,biliyorum suçum büyük.Lakin,inan elimden gelen hiçbir şey yoktu.Çoluğum çoçuğumla tehdit ettiler.Konuşursam mahfolurdum.Gerçi sen mahfoldun ama..." 

Kadir,uzatılan eli tutmadan zar zor ayağa kalktı.Bir iki sendeledikten sonra,gözünden akan son damlaları da silerek yürümeye başladı.Ne kadar yürümüştü bilmiyordu.

Öğlen güneşi dik vurmaya başlamıştı.O anda Hisardibi Cami’nin önünden geçiyordu.Bu cami kendi mahallelerine uzaktı.Sık sık geldiği bir cami değildi.Yıllar öncesinde bir cuma namazı için gelmişti arkadaşlarıyla. "Öğlen namazını burada kılayım" dedi kendi kendine.Şadırvana doğru yürüdü.Önce elini yüzünü iyice bir yıkadı.Niyetlenip abdest aldı.İçine uhrevi bir hoşluk doldu.Sonra,camiye girdi.Cami kürsüsünde oturan hafif siyah sakallı,tok sesli hoca vaaz veriyordu.Ön safa doğru ilerledi,cami klimanın etkisiyle epey serindi.Duvara sırtını vererek oturdu.Can kulağıyla hocayı dinlemeye başladı.Hoca, kürsüde okuduğu ayetleri açıklayıp anlatmaya çalışıyordu.Tane tane konuşuyor ve tok sesiyle beyinlere adete nakş ediyordu anlattıklarını.Hoca, cemaatin üzerine doğru gözlerini gezdirdi.Bir noktada durdu ve

" Bugün, bir kardeşim bana bir soru sordu. Önce, onu cevaplayayım; sonra, kaldığım yerden devam ederim." dedi. Soru şöyle idi? "Hocam,islamın şartı beştir deniyor,İslamın bu beş şarttan başka şartı yok mu? " 

"Ey mümin kardeşlerim,İslam dini Kur’an,sünnet,icma ve kıyasi hükümlerin meydana getirdiği yaşam biçimidir.İmani ve itikadi boyutlarıyla da bir bütündür.Kişi önce iman etmelidir.Nasıl mı? Lafz ve kalb ile kelime-i şehadet getirip iman edecektir.
Yani,Amentüye iman edecektir.(Allah’a ,meleklerine,kitaplarına,peygamberlerine,ahiret gününe,hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman edecek.)Sonra,iman ile şereflendiği İslam dininin hükümlerini yerine getirmeye çalışacaktır.Nedir bu hükümler?

1-İtikadi hükümler; inancın temeli olan iman hükümleri,neyi kabul edeceğini ve neyi reddedeceğini anlatır.
2-Ameli Hükümler,yani haram ve helal işler,
3-Ahlaki hükümler,her türlü sosyal ve kişisel davranışlardır,
4-Muamelat yani hukuktur.

Bu hükümler, müslüman tarafından bir bütün olarak ele alınmalıdır.İman edip,ameli kısımları yerine getirerek,diğer ahlaki boyutunu yapmazsa ya da eksik yaparsa olmaz.Bu yüzden dir ki,günümüzde insanlar,islamı gördükleri ve duyduklarından ibaret sayıyorlar.Sadece temel beş şart olan;Kelime’i şehadet,Namaz,Oruç,Zekat ve Hac’dan ibaret zannediyorlar.Evet,bunlar olmazsa olmazları dinimizin.Ancak, tamamı değil. İman etmiş kişi, namazını kılacak,orucunu tutacak,zenginse zekatını verecek ve Hacca gidecek.Lakin,geriye ahlaki ve hukuki boyut olan sosyal yaşam gelmektedir.Müslüman, doğru söyleyecek,helal yiyecek ve içekleri tüketecek. Zina yapmayıp,evlilik yapacak. Gayrimeşru hiç bir yola sapmayacak.Tartısını doğru tutacak.Emanete ihanet etmeyecek.Sözünde duracak.Dedikodu yapmayacak.Adam öldürmeyecek.Faiz yemeyecek.Bunların hepsi islamın şartlarıdır.Allah’ın emirleridir.Bunlardan birini inkar kişiyi dinden çıkarır.Ancak,yapmazsa günahkar olur.Ahirette hesabını verir.Olaya sadece zahiri boyutundan ve bir pencereden bakılınca işin içinden çıkılmaz oluyor. Halbu ki,işin batıni (manevi)boyutunu unutmamak gerekir. Zahirde(Görünürde) şehadet edip,namaz kılan,oruç tutan normal bir kişi zengin değilse islamın şartı ona üçtür, beş değildir demek doğru değildir.Kimin ne zaman zengin ya da fakir olacağı belli midir? Bir de zekat sadece mal ile olmaz,hacda kabeyi tavafla olmaz.Zekat ilimle olur,güzel ahlakla olur.Tebesümle olur,doğru çalışmakla olur.Hac, kalb kırmamakla olur,komşuya izzet ikramla olur. Fakir fukaraya yardım ile olur.Sünneti seniyeye tam uymakla olur.Kısacası kişi tüm benliği ile müslüman olacaktır.Kendisiyle beraber gönlüde iman edecektir.O zaman,gönül zekatı ve gönül haccına ait tavafı yapmakla o vazifeyi yerine getirmiş olur. Sonrasında imkan olur,fiili zekatı ve de fiili Haccı yerine getirirse o da alüyyül ala olur."


Kadir, anlatılanları anlamaya çalışıyordu.Bu hoca, duymadığı şeylerden bahsediyordu.Özellikle zina ve adam öldürme kısmında küçüldükçe küçüldü.Rabbi onu affedermiydi?

Hoca kaldığı yerden devam ediyordu;

"Bir de,müslüman kişi ümit ve korku arasında yaşamalıdır.Allahtan hiç bir zaman ümidini yitirmeyecek.Lakin,kendi başına buyruk olup Allah’a isyan içinde de olmayacak.Peygamber efendimiz ümitsizliği bitiren bir olayı bizlere ashabı aracılığıyla şöyle anlatır;

"Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahib tarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü , kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığım sordu. Alim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilave etti: "Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah’a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah’a ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer." Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah’a yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler. Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar." Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı." 


Sanki, Hoca efendi içini okuyordu.Ne düşündüyse onları birbir anlatıyordu.Hoca vaazı bitirdi.Kadir’in içini değişik güzel duygular kapladı. "Namazdan sonra, Hoca ile tanışsam mı ?" dedi.

***
Hamdi ekibini tamamlamıştı. Nif dağına doğru atlarını sürdüler.Nif dağının eteklerinde kurulu onlarca köy ve belde vardı.Ege’nin kızıl çam ormanlarıyla kaplı bu güzel dağına böğrünü yaslamış olan beldelerden biri de Bağyurdu idi.Hamdi, buradan hiç haraç alamamıştı.Bölgenin üç karakolundan birisi buradaydı ve komutanı pek gözü kara biri olan Yüzbaşı Bahri idi. Yüzbaşı Bahri’nin işini bitirmeli yoksa buralarda sözü geçmezdi Hamdi’nin.

( Muhannet -9- başlıklı yazı Arzeni tarafından 3.08.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu