Post-modernist
Şiir(!)’deki Sefaletin Çözümlenmesi
Günümüzde
yazılan şiirin en büyük sorunsalı, anlam’la olan ilişkisinde
gizlidir. Şiir’in, daha doğrusu şairin, anlam karşısında
aldığı tavır, bunda etkili olmaktadır. Şiir ile anlam
ilişkisini çözümleyebilmek için önce Şiir’i tanımlamakla
işe başlamamız gerekir.
Şiir, imgelerin, bir ya da daha
çok izlek etrafında, metinsel bütünlük oluşturacak şekilde
örgütlenmesidir. Bu tanımdan da çıkarsanabileceği gibi,
Şiir’in temel birimi imge’dir. Çünkü Şiir, doğal dil içinde
gelişen ve/ama özerk bir üst-dildir. Bu da imgeler aracılığıyla,
doğal dilin söz diziminin bilinçli olarak bozulup özgün bir
dizgeyle yeniden kurulmasıyla oluşturulur. İmge, doğal dili
dönüştürerek sınırlarını genişletir ve yeni anlatım
olanakları sağlar. Sözcüğün, sabit sözlük anlamının ötesine
geçmesine yol açar.
Sözcük, tek başına, alımlayan her
bireyde, kalıplaşmış, donuk, sabit bir yansıma bulur. Bu yüzden
hiçbir sözcük tek başına, imge’nin oluşturduğu çarpıcı
çağrışım özelliğine sahip değildir. Sözcüğün çift anlam
yüklenmesi amacıyla harflere bölünmesi ( b/aşka…gibi) yeni bir
çağrışım oluşturmadığı için imge’yi oluşturamaz, ancak
teknik bir oyun düzeyinde kalır.
İmge, iki ya da daha çok
sözcüğün, somut-soyut, soyut-somut, somut-somut, soyut-soyut, ya
da bunların kombinasyonlarına dayalı bir ilintiyle, örnekseme
(analoji) yapılmasıyla oluşturulur. İmge’nin işlevi, anlam’ı
etkin bir şekilde iletebilmek için çağrışım yoluyla çarpıcı
bir duyumsatma olanağı sağlamasıdır.
Şiir, imgelerle
yazıldığı;sözcük tek başına imge olamayacağı ve her imge en
az iki sözcükten oluştuğu için Şiir’in temel birimi sözcük
değil imge’dir. Yani, “Şiir sözcüklerle değil imgelerle
yazılır”. İmge’yi bir atoma benzetirsek, sözcükler, atomu
oluşturan çekirdek, proton, nötron ve elektronlardır. Atomun
bileşenleri, doğada, birbirlerinden bağımsız olarak bulunamazlar
ve ancak bütünsel olarak atomu oluşturarak işlevsel bir varlığa
sahip olurlar. Sözcükler de ancak, imge’yi oluşturmak üzere
örgütlendiklerinde Şiir’de işlevsellik kazanırlar.
Bu
arada belirtmek gerekir ki içinde imge bulunmayan şiirler(!) için,
bütün olarak bir imge oluşturdukları savını öne sürenler,
imge oluşturmayı beceremeyenlerin ekmeğine yağ sürmekten öte
bir şey yapmazlar…Söz açılmışken, dize’nin tanımı
üzerinde durmakta da yarar var. Dize, imge ya da imgelerin, şiirin
metinsel bütünlüğüm içerisinde, anlam ortak paydasında
oluşturdukları ara toplamdır. Yani ,imge ya da imgeler dize’yi,
dizeler de şiiri oluşturur.
Şiir’de imge, nesnel
gerçekliğin insan bilincinde, estetiksel olarak öznel
yansımasıdır. Bu yansıtma, aynadaki gibi birebir olmayıp, nesnel
gerçekliğin şairin bilincinde alımlanıp dönüştürülerek
dışsallaştırılmasıdır.
Şiir, doğal dilin içinde
kendi dizgesini geliştiren özerk yapılı bir üst-dil olduğuna
göre, dilin temel işlevi olan bildirişim, Şiir’in de ayrılmaz
bir parçasıdır. Bu da Şiir’in anlam’dan soyutlanamayacağı
gerçeğini ortaya koyar. Dolayısıyla, Şiir’in temel birimi olan
imge, anlamsız olamaz.
Şiir’de anlam rastlantısal değil
içkindir. Şair, nesnel gerçekliği öznel olarak estetiksel
düzlemde dönüştürerek imgelerle yansıttığına göre,
kaynağını nesnel gerçeklerden alan imge, içkin olarak anlam
taşır.
Aslında yanlış imge yoktur: Anlamlı olan imge
ve anlamsız olan saçma vardır. İmge ya da saçma
üretimini belirleyen, şairin bilinçsel yapısındaki ideolojik
tutumdur.
İmge, şair tarafından dışsallaştırıldığı
andan itibaren, nesnel gerçekliğe artı değer olarak eklemlenir.
Buradan çıkarsanabileceği gibi Şiir, nesnel gerçekliğe bir
müdahaledir. Bu dönüştürücü müdahale, ancak devrimci bir
bilinç tarafından gerçekleştirilebilir. Dışsallaştırılan
imge, nesnel gerçekliğin bir parçası olarak okura ulaşır ve
okurun bilincinde, her okurun bilinç ve estetik algı düzeyine göre
yankılanır. Yani, şiiri okuyan bireyin bilincinde yeniden
üretilerek içselleştirilir. Buna yansımanın yansıması
diyebiliriz. Bu da okurun bilinç ve estetik algı düzeyine artı
değer katar. Daha ötesi, her okumada yeni çağrışımlar
sağlayarak okurun bireysel dönüşümüne sürekli katkıda
bulunur.
Şair, yazarak kendini gerçekleştirir ve ontolojik
bir anlam kazanır, çünkü varoluşu anlamı kılan, bireyin
somut ya da imgesel düzlemde, üretimle, nesnel gerçekliğe artı
değer katmasıdır. Şair yazdıkça nesnel gerçeklikle beraber
kendini ve okuru dönüştürür; bu da toplumsal dönüşüme katkı
yapar. Nesnel ve öznel gerçeklik, diyalektik bir bütün olarak
karşılık etkileşim içindedir. Toplumsal gerçeklik, her ne kadar
bireyin bilincini sınırlasa da, şair birey, bu ablukayı yarabilen
ve toplumdaki tüm bireyler için yıkmaya çalışan kişidir. Aksi
takdirde, kapitalist üretim ilişkilerinin olduğu bir toplumda,
sosyalist şairin varlığından söz edilemezdi zaten…
Gelelim
saçma’ya…Doğada saçma yoktur. Her şey, diyalektik bir bütün
olarak, sürekli bir değişim-dönüşüm içindedir. Saçma ise
kendine ve doğaya yabancılaşmış bireyin hastalıklı zihinsel
tasarımıdır. Nesnel gerçekliği dönüştürerek yansıtmadığı,
nesnel karşılığı bulunmadığı, doğaya aykırı olduğu için
yapaydır. Dışsallaştırıldığında, nesnel gerçeğe artı
değer olarak eklemlenemez. Okura ulaştığında ise daha ilk
okumada tükenir. Seken bir mermi gibi, alımlanamadan okurun
bilincinden geri döner ve yazınsal çöplüğü boylar. Anlam
taşımadığı için bildirişim işlevinden yoksun olan saçma,
dilsel değildir. Dolayısıyla saçma’yla yazılan metin de şiir
değildir.
Emperyalist kapitalizmin Şiir’deki izdüşümü
olan post-modernist şiir(!), anlam’ı hiçleyen yapısıyla,
imge’lerle değil saçma’larla yazılmaktadır. Anlam içermediği
için bildirişim yetisi yoktur; bildirişim içermediği için
dilsel değildir; dilsel olmadığı için de aslında şiir
değildir!!!
Post-modernist şiir(!), kendine ve doğaya
yabancılaşmış bireyin narsist mırıltılarıdır. Şairin
kendisini ve okuru dönüştürme yetisinden yoksundur. Yığma
saçma’ların, metinsel bütünlükten yoksun olarak yazılmasıyla
oluşan post-modernist şiir(!), yabancılaşmayı oluşturan
kapitalizme karşıt tavır geliştirmeyen edilgen bireyin yazdığı
şiir(!)dir.
Kapitalizm, varlığını korumak ve sürdürmek
için her türlü muhalif tavrı sindirmek ister. Dizgeye muhalif
olan Şiir’i anlamsızlığa boğup edilginleştirerek, Şiir’in
bireyi ve toplumu dönüştürme yetisini silebilmek için
post-modernizm denilen, saçmalığın daniskasına işlerlik
kazandırmaya çalışmaktadır. Böylece, dizgeyle uyuşan ve sömürü
şartlarını kolaylaştıran, örgütsüz ve edilgen bireyler
oluşturmayı amaçlamaktadır…
Bu noktada, İlhan Berk’in
Yazko Edebiyat’ın 33’üncü sayısındaki söyleşisinden bir
alıntı yapalım. İlhan Berk, Şiir’de anlam’a ilişkin şunları
söylemektedir: “ Anlama gelince.Doğrusu asıl savaşım onun
üzerinde toplanmıştır benim. Nedendir bilmiyorum, ben anlamı
şiire pek yatkın bulmam. Kimi kitaplarımda onu düşman bile
bilmişimdir. Anlam, sanki benim üvey evladımdır. Ama şunu da
söyleyeyim; sonuçta şiir şiir ise, anlamlıdır.”Kendi
içinde çelişkili bu ifadenin sahibi olan İlhan Berk ve
benzerleri, anlam’ı hiçleyen tavırlarıyla, post-modernizmin
gölgesinde, bilerek ya da bilmeyerek emperyalist kapitalizmin
uşaklığını yapmaktadırlar. Şiir’in post’u deliktir.
Serkan Engin
Ekin
Sanat Aralık 2005
Berfin
Bahar Ocak 2006
YKY
2006 Şiir Yıllığı
Kıyı
Yaz 2007
Karalama
Sayı 2/ 2007