Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi
Ödüllendirmek, üst konumundaki biri ya da birilerinin, ast
konumundaki biri ya da birilerine övgü lütuf etmesidir. Yani her şeyden
önce iki birey arasında hiyerarşi kurar ki hiyerarşi insani değildir,
dolayısıyla ödüllendirmek ve ödül beklemek de insani bir eylem değildir.
Sahibinden daha doğrusu kendisini sahibi olarak gören insandan
ona uygun eylem sergilediği için bir köpeğin “ödül” beklemesi, kendi
yapısı açısından anlaşılabilir bir durumdur,
oysa insani eylemin temel ölçütü, herkese göz hizasında bakıp kalp
hizasında sevebilmek, yani kimseyi üst ya da ast saymamak, herkesi
kendiyle eşit düzlemde görüp buna göre hareket etmektir. Oysa ödül
beklediğiniz zaman, otomatikman ödül veren özneleri üst, kendinizi ast
konumuna getirirsiniz, kendinizi eşitlik çizgisinin altına, ödül veren
özneleri de çizginin üstüne çekersiniz, yani fırlatılan topu sahibine
getirdiği için ödül olarak kuru mama bekleyen köpekten farkınız kalmaz.
Bu açıdan ele alındığında, tek tek şiirlere ya da şiir dosyaları
veya şiir kitaplarına verilen ödüllerin hem ödül talep eden hem de ödül
verenler açısından, insanın insana üstünlüğünün olamayacağı, aralarında
hiyerarşi kurulmaması gerektiği temelindeki insani öze aykırılığı
ortaya çıkar.
Ödül veren özneler, “sunan” taraf olduğu, ödül talep edenlerle
aralarında kurulan hiyerarşik yapıda “üst” konumunda oldukları için bir
erk gücü elde ederler. Tıpkı istediği eylemi yapan köpeğe kuru mama
“sunan” ve ödül talep eden köpeğe karşı “üst” konumunda bulunan “sahip”
insanın durumundaki gibi. Dolayısıyla bir şiir ödülü almayı talep
edenler, ödül verenlere, bu talepleriyle bir erk alanı sağlar ve bu
alana tabi olurlar. Politik bağlamda da erki yaratan, gene kendi
başlarında bir politik erk bulunmasını talep edenlerdir zaten. Ancak
toplumdaki bireyler erkperestliği aşmaya başladıkça, sınıfsız bir dünya
kurulması yönünde adımlar atılabilir.
Ödül talep edenlerin varlığıyla, ödül verenlerin şiir erki
oluşur, oysa şiir muhalif duran/durması gereken ve şiir erki başta olmak
üzere her türlü erke muhalif tavır sergilemesi gereken bir olgudur.
Ancak bu şekilde sanatın eleştirme, sorgulama ve toplumsal devingenliğe
katkı işlevi gerçekleştirilebilir. Şiir erkine tabi olmak, pekâlâ
politik erke tabi olmayı da getirir ki şair özne, politik erki elinde
bulunduranlar, kendi ideolojik algısında olsa dahi toplumun muhalif sesi
olmak adına, sanatın ve dolayısıyla şiirin
eleştirme/sorgulama/toplumsal devingenliğe katkı işlevi açısından
politik erkten uzak durmalıdır. Dolayısıyla şiir ödülü sunan ya da talep
eden şairler, en baştan sanatın ve şiirin temel yapısına, asli
işlevine, birincil niteliğine aykırı hareket ederler.
Yani şiir ödülü vermek ya da almak her iki taraf için de hem
insani öze hem de sanatın ve şiirin temel niteliğine aykırı bir
eylemdir.
Buraya kadarki şiir ödülü irdelemesi, idealize edilmiş, yani
kendi içinde tutarlı ve kendi koyduğu çizgiler dahilinde ödül veren ödül
mekanizmaları baz alınarak yapılmıştır. Yani, şiir ödülü sunan tarafın,
kendi ilkelerini ortaya koyup bu ilkelere uygun olarak ödül talep
ederek şiirlerini gönderenlerin eserlerini, şiir sanatının günümüzdeki
nesnel ölçütleri, şiir ödülü şartnamesinin içeriği ve eğer varsa adına
ödül verilen şairin poetik algısına paralellik temelinde değerlendirdiği
varsayılmaktadır. Oysaki pratikte durumun böyle olmadığı, şiirle az çok
ilintisi bulunan herkes tarafından bilinmektedir. Geçmişten bugüne,
şiir ödüllerinin verilmesinde yaşanan pek çok olumsuzluğun varlığı
sürekli gündeme gelmiştir. Ödüllerin verilmesinde şeyh-mürit, baba-oğul,
ahbap çavuş hatta sevgili-metres ilişkilerinin belirleyici olduğu ya da
para ödülü olan kimi ödüllerin ekonomik destek amaçlı olarak durumu
kötü olan ve elbette “tanıdık, eş-dost” şaire verildiği ya da sosyalist
bir şair adına konmuş bir ödülün post-modernist bir şaire verilmesi gibi
ödülün kendisini hiçleyen eylemler sıkça ve sürekli yaşanmaktadır. Yani
şiir ödülü talep edenlerin şiir ödülü verenlere sağladığı şiir erki,
ödül veren özneler tarafından kendi çıkar ve keyfiyetlerine göre kötüye
kullanılmakta ve idealize edilmiş ödül mekanizmasından daha kötü bir
tablo ortaya çıkmaktadır. Böylece insani özden iyice uzaklaşılan, şiirin
küçük kirli çıkarlara alet edildiği ve şiir erkinin gücüyle, şiirin ve
şairlerin yönlendirilmeye çalışıldığı bir durum var olmaktadır.
Özellikle ödül veren öznelerin (jüri üyelerinin) çoğunun her sene aynı
ödülün jüri üyesi olmaları, hatta bazı şairlerin pek çok farklı ödülün
jüri ekibinde yer almaları, edindikleri şiir erkiyle, kendi egolarını
beslemek amacıyla mürit edinebilmelerini sağlamakta ve özellikle genç
şairlerin, jürinin poetik algısına uygun şiirler yazmaları yönünde
yönlendirilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Böylece jüridekiler, kendi
şiir algılarına ivme kazandırma yetisi elde etmektedirler, elbette şiir
erkini var eden ve besleyen ödül talep ediciler sayesinde.
Sanat eserinin bir başka eserle “yarıştırılması” ise bir başka
ve çok yönlü, derinlikli bir tartışma konusu. Ontolojik bağlamda her
sanat eserin biricikliği ve bir başka eser ile niteliksel açıdan
kıyaslanmasının sakat bir tavır olmasına vurgu yapan Cengiz Gündoğdu’nun
şiir yarışmaları/ödülleri ile ilgili yazıları ve İonna Kuçuradi’nin
“değer” kavramı ve “bir sanat eserinin değerlendirilmesi” ile ilgili
yazıları, bu konuda açımlayıcı ve tartışma alanını genişletici
olacaktır.
İdealize edilmiş bir şiir “yarışmasında”, yani kendi paradigması
içinde referans aldığı politik ve poetik düzlemde, jüri üyelerinin,
şiirin nesnel ölçütlerine göre yarışmaya katılan ya da aday gösterilen
şiirleri değerlendirmesi ise elbette değerlendiren öznelerin öznel
algılarından bağımsız olamaz, çünkü hiçbir nesnel amaçlı değerlendirme,
öznel algıdan bağımsız değildir. Burada “nesnel ölçütler” derken, o
sanat disiplinin diyalektik gereği tarihsel değişim/dönüşüm sürecinde
geçirdiği aşamalar sonucu bugün geldiği konumu ile ortaya çıkan
niteliksel özelliklerine vurgu yapılmakla birlikte, bu ölçütler pozitif
bilimlerdeki gibi sayısal veriler ve ölçümlerle somutlanabilir
olmadığından, jüri üyelerinin öznel algılarına dayalı yorumlarının
eserin değerlendirilmesine etkisi yadsınamaz.
Bir şiir ile bir başka şiiri niteliksel olarak kıyaslamak,
temelde bir atı diğeri ile hız üzerinden kıyaslamak ile aynı düzlemde,
kapitalist ekonominin rekabetçi algısına koşuttur. Kaldı ki at
yarışında, hız üzerinden iki atın kıyaslanmasının yarışı izleyenlerin
öznel algısından bağımsız nesnel bir sonucu vardır, yani atlardan biri
ötekini geçer ve izleyici öznelerden bağımsız olarak kıyaslama kendi
sonucunu doğurur. Sanat eserinin “yarıştırılmasında” ise, idealize
edilmiş bir yarışmada dahi, eserleri değerlendirenlerin öznel algısı
kıyas mekanizmasına dâhil olacağı, hatta ağır basacağı için kıyaslamanın
kendi nesnel sonucunu doğurmasından söz edilemez. Cengiz Gündoğdu’nun
“Sanatta Star Sistemi” yazısında (Varlık Dergisi, Temmuz 1984) belirttiği
gibi, kendi yapısı gereği sürekli kâr marjını arttırmayı hedefleyen
kapitalizmin, mal olarak gördüğü sanat eserlerini “piyasada”
palazlandırmak için ödül kavramını da araç olarak kullandığı, bilinen
bir durumdur ki bunun “çok satan” roman türü düzlemindeki etkileri
yıllardır görülmektedir. Şiir bugün “satan” bir yazınsal tür değil,
dolayısıyla kapitalizm için kâr unsuru olarak roman kadar iştah açıcı
değil. Bugün sadece yayınevlerinin (ne acıdır ki “solcu” geçinen kimi yayınevleri de dahil) şair
üzerinden kâr elde ettiği, kitabın maliyetinin üstüne yüzde yüz kâr
eklenip şairden alınarak şiir kitaplarının basıldığı bir “şiir kitabı
piyasası” var ki bu da bir başka derinlikli bir tartışma konusu elbette.
Bugün “satmayan” hatta “hiç satmayan “ yazınsal tür olan şiir, ilerde
roman gibi “satan” bir tür haline gelirse, hiç şüphesiz kapitalizm,
romanda olduğu gibi şiirde de ödül mekanizmasını, satışları arttırmak ve
böylece yüksek kâr elde etmek için kullanacak, “piyasada çok satması
muhtemel” şiir kitaplarına ödül verilmesi, belirleyici unsur olmaya
başlayacak ve yazılan şiirlerin niteliği de bu ödüllere tabi şiir
yazanlar tarafından “piyasaya” göre belirlenecektir. Bugün “rekabetçi”
mantaliteyle kurulan ödül mekanizmasını reddetmeyen şairler de o
koşullarda, şiiri “piyasa için üretilen meta” konumuna getiren tavra
koşut davranacaklardır.
Mevcut durumun değişmesinin ilk adımı olarak, tüm şairlerin
önce insan olarak kendi öz benliklerine ve şiire saygı gereği şiir ödülü
kavramını toptan reddetmesi, böylece kendilerinin ödül talep eden
olarak “ast”, ödül verenlerin de “üst” konumuna gelmesine, böylelikle
aralarında insan onuruna aykırı olarak bir hiyerarşik yapı kurulmasına,
bu sayede bir şiir erki mekanizmasının kurulmasına ve bunun, erki elinde
bulunduranlar tarafından kişisel çıkar ve amaçlarına yönelik olarak
kullanılmasına, şiirin poetik ve politik düzlemde muhalif tavrına aykırı
şekilde yönlendirilmesine, sanat eserinin kapitalist ekonomi anlayışına
koşut “rekabetçi” algıyla “yarıştırılmasına” itiraz etmeleri
gerekmektedir.
Özcesi, ödül düzleminde şiir erkinin yıkılması, şiire ve insan onuruna saygı gereğidir.
Serkan Engin
Eliz Edebiyat Şubat 2011
(
Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi başlıklı yazı
EnginSerkan tarafından
8/12/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.