Edebiyat dergilerine ve şiir yıllıklarına göz attığınızda, başat olan anlayışın halihazırda post-modernist şiir anlayışı olduğunu görürsünüz. Uzun yıllardır ülkemizin şiir düzleminde ağırlığı olan bu poetik anlayışı, daha önce “Post-modernist Şiir(!)’deki Sefaletin Çözümlenmesi/ Ekin Sanat Aralık 2005/ Berfin Bahar Ocak 2006 / YKY 2006 Şiir Yıllığı/ Kıyı Yaz 2007/ Karalama Sayı 2 2007/ Sert Sessiz Haziran 2008” adlı yazımda, ayrıntılı bir şekilde çözümlemiştim. Ne var ki, o yazının en büyük eksiği, post-modernist şiir tanımına giren örneklerin yazıya alınmaması, böylece eleştirilen şiir anlayışının örneklerle somutlanmamış olmasıydı. Bu yazıda örneklerle birlikte, post-modernist şiir anlayışının yapısı somutlanarak okura sergilenecektir.
Post-modernist şiir, şiirde anlamı ve anlak'ı hiçleyerek, şiiri sadece sözcük ve harf oyunlarına indirgeyen ve şair öznenin bilinçaltını dışavurumundan öteye geçmeyen şiir türüdür. Eklektik olarak sürrealizm, dadaizm, letrizm gibi akımların etkilerini içinde barındıran post-modernist şiir , öteki'lerle empati kurmayı ve bunu yansıtmayı önemsemeyen ve dolayısıyla da okur tarafından özdeşlik kurul(a)mayan, hayatın şair öznenin bilincinden dönüştürelerek yansıtılmadığı, ancak şairin içsel bunalımlarının şımarıkça dışavurumundan öteye geçmeyen bencil ve şımarık bir metinsel oyundur. Bu şiirlerdeki insan, sadece bir plastik malzemedir. Yaşayan, umutları, kaygıları, dertleri, sevinçleri olan insan yoktur bu şiirlerde. Sadece şair öznenin kendisi ağırlık merkezidir, sadece kendi yarasını yansıtmak kaygısındadır, sadece kendisi anlamlı ve önemlidir çünkü kendisi için. Temel çelişki ise, bunca bencilliğin içinde şiirlerini “okunmak” üzere yayımlamalarıdır. Okuru umursamayan bir şiir anlayışında yazanların, “okunmak” talebiyle, yazdıklarını matbu ya da sanal ortamda paylaşması, dergilerde ya da kitap halinde yayımlaması ise, kendileriyle çelişkiye düşmelerine neden olan gülünç bir durumdur.
Son yıllarda kimi dergilerin ağırlık merkezini oluşturduğu “görsel şiir” anlayışı da, gene insanı merkez almayan, okur tarafından özdeşlik kurulmasını önemseyemen, şiirden anlam’ı ve anlak’ı dışlayan yapısıyla, post-modernist şiir algısına dahildir. Ne var ki, harf kombinasyonlarının ve şekillerin, sadece bilgisayar aracılığıyla üretilmesi üzerine kurulu, aslen tipografik bir oyun olan bu şiir(!) anlayışı, temelde, şair özne tarafından üretilmiş yazılı metnin okur tarafından metin üzerinden okunması paradigması üzerine kurulu şair-şiir-okur ilişkisinin dışında olduğu, şiirden çok görsel sanatların ilgi alanında değerlendirilmesi gerektiği, nesnel gerçekliğin hayattan yansıtılması ile okur tarafından empati ve özdeşlik kurulabilecek yazınsal ürünler olmaktan çok uzak oldukları, ancak geçici bir moda olmaktan öte varlıklarını sürdüremeyecekleri çok aşikar olduğundan dolayı, kanımca üzerinde çok fazla durulması gereken bir yapılanma olmamaktadır. “Evet, somut şiirler yazıyorum ben, siz de bok yiyin!” diyen Ahmet Güntan’a ise (Ahmet Güntan, İlk Kan/ YKY, Şiir, 1. Baskı/ Sayfa 87/88) “sarı kızın tezeğini avuç avuç yemesini” öneriyorum ben de. Gerçi kendisi yemese de tarih, o somut şiir(!)lerini edebiyat tarihinin çöplüğüne atarak, çok sevdiği “boku” kendisine er geç yedirecek zaten. Çünkü okurun empati ya da özdeşlik kuramadığı/kuramayacağı, okurun alımlamasını önemseyemen, sadece şair öznenin şımarıkça, bencilce bilinçaltını dışavurmaya çalıştığı çalışmalar, daha baştan ölü doğar ve ancak şair öznenin bağlaşıkları aracılığıyla şiir camiasında geçici olarak kendine yer bulur, ama okurun bilincine ve kalbine iki dize dahi çakamayacakları için sanat tarihinin çöplüğünde yerlerini alırlar er geç.
Şiir okurunun mumla arandığı coğrafyamızda, var olan az sayıdaki şiir okurunu da şiirden soğutan post-modernist şiir anlayışının görsel şiir algısı dışında kalan yazılı metin örnekleri, hiç şüphesiz çağımızın genel politik tavrının ürünüdür. 80 sonrası 24 Ocak Kararları ile yürürlüğe giren liberal ekonomi anlayışı, giderek şiiri de kapitalizmin istediği çizgiye çekip, muhalif ve toplumsal-politik açıdan sorgulayıcı tavrından sıyrılmış bir konuma getirmiştir. 80’lerden itibaren şair öznenin içine kapandığı, şiirlerin bireysel izleklerden öte bir içeriğe taşınmadığı, muhalif tavrın sindirildiği ortamın bugün geldiği noktada şiir, okurdan kopuk ve zaten okurun algısını önemsemeyen, şairlerin kendi aralarında varlığını sürdüren bir teknik oyuna dönmüştür.
“Nedir bu post-modernist şiirler” dediğimizde ise, ilk örnek olarak Lale Müldür’ün Hayvan Dergisi’nde yayımlanmış bir şiirini örnek olarak gösterelim:
bilinmedik
bir dilde psikotik bir metin
çı çı çıçıçı çı çı çıçıçı
yuvezü marnata ça
3.gezegenden biri her perfect body
la menita schizopphrenia
la la la la palavra
eller kendi boğazında sonunda
not: suzanne takes you down
to her place near the river
bilinmedik bir dilde adamo metni
vous permetter munsieur?
juste avant le maniage?
tombe la neige
tu ne viendras pas ce soir
la la la lah tumbe la neige
la la la lah touta est blane
du desespair
la la la lah kar yagğıyor
la la la lah her şey umutsuzluktan
bembeyaz
kar yağınca
bu gece gelmeyeceksin
inşallah! inşallah! inşallah!
bilinmedik bir dilde türkçe metin
enerji! bu cok fazla kullanılıyor artık.
şimdi şu anda benim sana borcum yok
lublu lublu lublu delica tezza
60 mi, 70 mi o zaman?
70, yalnız ben cebimden oderim,
iyi 70 o zaman bir şiir icin!
non sono dans la gardenia
no energia, no energia!
nena viju, nena viju nena viju!
durokov vidit nehaçun
aptalları görmeyi istemiyorum
60 mi 70 mi o zaman?
bilinmedik bir dilde heloise metni
yeah yeah ye yeah ye
my heloise i got to please her
toray classy çowelleaaah
la grande heloisaaaa
la la la la pietessa
onun sevgisi benim ama o yok.
not: i find it hard to realize
that love was in her eyes.
it's dying now..
Lale Müldür
Çok derinlikli bir şiir bilgisi bile gerektirmeden çok rahat “şizofrenik bir sayıklama” olarak tanımlanabilecek bu metin, sürrealist şiir algısının “sayıklama ve rüyaları” da şiirin kaynağı sayması düzleminde, oto-didakt yöntemiyle yazılmış, şiirde anlam’ı ve anlak’ı hiçleyen, okurun empati ve özdeşlik kurmasını önemsemeyen, şiirin yaratım ve alımlama sürecinde olması gereken şair-şiir-okur zincirini umursamayan, şiiri sadece bilinçaltı dışavuruma indirgeyen bencilce bir tutumdur.
Ben-Şöyle dediler bana, şöyle galiba, ben de
baktım, anlayamadım.
Bu bir kordela mı,
bir film mi yoksa...
Anne-Evladım, o bir kordela
Ben-Kurdale mi Anne?
(Anlayamadım. Yandım. Sadece
bir kibrit...
Üstüdyo yandı.)
O-Werner!
Werner-Efendim?
Ben- Peynir yedim, keçi peyniri.
Sonra Baba şöyle dedi, Werner Baba...
Sen de ye o peyniri.
Werner Baba- Yememmmmmmm.
(Yemedim.
Oyle de demedim.
Dediler, yediler...)
Ben-Klaus Baba ya,
Versen e kızını bana...
Klaus Baba-Git lan!
(Gittim. Ölmek istedim. Klaus
Baba kızını vermedi.)
Ben-Anne. Neden sen istemedin?
Klaus Baba-Werneeeer! Böyle film çekilmez! Bu koyun, bu kuş, bu kuzu ner'den
çıktı?
Kasap Werner!
Ben-Klaus Baba, ben seni ner'den tanıdım ya...
Anne- Ben, söylemiştim sana.
Ha, o kız,
n'oldu evladım?
Seyhan
Erözçelik
Kitap-lık, Ocak 2005
Önceki post-modernist şiir tanımlamalarım ışığında, okurun algısına ve takdirine bırakıyorum, bu garabet metnin değerlendirilmesini…
Bir başka post-modernist şiir örneği de Serkan Işın’a ait “OKUNAMAZKIYIL”:
OKUNAMAZKIYIL
Buna
bunca budun konuşma
İriğine varıyor biçimsiz sokakların
Temelli yiğit apartmanları
Yıkamıyor kaç zemandır
Humma Baş tacı yara
Bazı kaş kaldırmalar
Burun bükmeler oğurunca
Çık tepelerine fılkıran ağıçların
Bakış karesinde irsî
Kişiler nefes nefese yoğurduğunca
Yurdum budur konuşma
Meşalle katle vacib surat
Bukleleri ile bulunur kadın
Bir dil ittire kaktıra hürriyet
Öğrülür ham tezkeresinden
Fenalığında kişniş mezağarların
Taştılığın baharında mıcmır ekin
Oynaş durur sevgilinin yüzünde
Bir güneşe güllah mevzili mıh
Sevgilinin memesine notalar kor Üfle
Serkan IŞIN
Gene, insanın merkez almaktan öte bir tavırla okurun empati ya da özdeşlik kurmasını önemsemeyen, kaynağını nesnel gerçeklik alan imgeler yerine, saçma’larla yazılmış, sadece şair öznenin bilinçaltını dışavurumundan öteye gitmeyen bencil ve şımarıkça bir yazınsal oyun var karşımızda.
Bir başka post-modernist şiir örneği de Heves Dergisi’de yayımlanmış Mehmet Öztek imzalı “Bu Bir Teklif Mektubu Değildir”:
Bu Bir Teklif Mektubu Değildir
René Magritte’çin
1. Kapsam
Evlerden upuzun sıkıldığımız
Buuu, kapsam buuuu
Yetmiş, çekiçle hüzünler
Ünler çalıştığımız
2. Technıcal Specıfıcatıon*
* D ilimi kesiyorum: Bazen karıştırıyorum1:
Kafadan, atmış kadar ton kapasiteli, 13 metre usunluğumda, 2.5 metre eniçliğinde, taşınmak ki aşınmamak ve upuzun yükler dayamak ağlı yollara, akşamdı ve bir adamın dibine kadar kendine kılavuz daldığı, yollara… Cafcaflı ve upuzun, geniç bir araç, asfalttan ve devletten, iliklerine kaçmak’çin, seyircilere, ve trafiğe kapalı yerlerinize, tastamam tasarlanmış bir araç, uzun bir araç; rüyalara yaklaşmak, gibi yakışmamak doğruya, yanlış ve yalnız ve şoseler’çin, kulaklarınız çinlemesin cin bir tortuya, bu araçtan bir adet dinmelisiniz.
Kafam diyorum, kafamda park yapılmaz, umuluyorum.
Özgelimi, fena yerinizden bölünmüşsünüz. Kalabalık, kemiklerinizde bozuk kafiye: Hormonlardan ormanlara açılmak, kaçmak, bir bahçeyi parılçalamak2, salgınızı bozmak, olay değil bu tepeler tırmanmak, bi treyler’iniz bile ok biliyorum.
Çok adet Sembol marka treyler
binmelisiniz.
Üç bağlamlı, şey yani üç dingilli, er türlü titreşime karşı, yığma yaprak makaslı -siz o bahçelerden geçmiş miydiniz?- ıh ulan ıh, en enli yerlerimizdi onlar, ne zaman ne zamandı bir yağmur kaşınsak, tutar titreşen makaslara giderdik. Ama yine de siz, siz bilirsiniz. (Patpatron, ben burada, dürzüstlük yapmalıyım: Kayıptır lan titreşimsiz bir treyler.)
Ek yerleri, yan anlam bolluğundan gelen ek yerleri, leh imledikçe mukavim, yol bi treyleriniz yoksa nedir ki?
3. Teslim Süresi
Oh şu kafam bu kayıyorum, kıyak bir mevsim; güze doğru sendeleyim müsait misin? Bir ıslak bu sansınlar iyiyim, öl ye desinler ben iyiyim, şakağımdan patinajlı evler geçiyor ve ben daha daha iyiymişmişim -sipariş tarihini müteakiben kırık iş günü içinde- sürü dolunca sisi ben bi treylere bindireceğim.
4. Teslim Yeri
Ben oraya organlı gittim, tahayyül buyurun organlı gittim, ordalar, evsiz bir balkon düşüydüler boyuna; ordalara kimse gelmez bir haz gününde, bir haz günüydü, ben bittim. (Bi ses var dip dip dip, yuh ulan yuh, gönderilmez her yer genç bir bir araç, bu ödünç: bir yaz gününe ben gittim. 3 )
5. Fiyatı
Ben yanlı yaptım.
Ben adam olmamak;
Bi patron olarak,
Baba beni burma kov.
6. Ödeme Şekli
Bendimi azar azar verdimdi, uçurum toslamak benim işimdi:
İçe başlıyorum yarısı peşin, izden gelmiyorum çark ettim.
Kırık iş gününün sonunda, için yarılışının bedeli, ödenmelidir.
Fay hatlarımıza katma hayat vergisi
Dahildir.
7. Opsiyon
Öz ne konuşuyor ne karışıyor, bu treyler ne, ne yer koşuyor. -Yedi gün- yedi yedi beni gün, treyler bu, taahhüt mülkümden ne taşırıyor4. Titreşimsiz, bedel sis, yedi gün hiç intihar afedersiniz, olay çekemiyorum, opsiyon düşürüyorum, bi ara yer var odaya gidiyorum, yedi yedi gün oraya giriyorum, evlere evsiz ve bu treyler sis, ben artık kendime yakışıyorum. 5
1 Edip Cansever: O, O bir Yakup’un çağrılmamış şekliydi.
2 Ömer Şişman: O, O bazen dilini parılçalardı.
3 Ali Özgür Özkarcı: O, O hep kalmak gibi bir şeydi.
4 O taştaşımıyordu, O, Enis Akın’dı.
5 Mehmet Öztek: O, O bir metal yığınında mest-i fenaydı.
Mehmet Öztek
(Heves, 5)
Görüldüğü üzere, gene sürrealizmden post-modernist şiire eklemlenmiş oto-didakt yöntemiyle şair öznenin bencilce bilinçaltını dışavurumundan öte gitmeyen, anlam’ı ve okurun alımlama sürecini hiçleyen, kendi üstüne kapanan bir kara kapı olmaktan öteye geçemeyen ve böylece sanat tarihinin çöplüğündeki yerini daha doğar doğmaz hazırlayan bir başka metin daha…
Ne acıdır ki bu post-modernist şiirlere daha pek çok örnek verilebilir, edebiyat dergilerinde ve şiir yıllıklarında kendilerine ayrılan geniş yer eşliğinde. Er geç sanat tarihinin çöplüğünü boylayacak bu yazınsal oyunların varlığı ise, zaten az sayıda olan şiir okurunu iyice şiirden soğutulması sonucunu getirmektedir öncelikle. Şiirden okurun ve “yaşayan, sahici” insanın dışlanmasıyla birlikte şiir, iyice hayatın dışına itilmekte, “entelektüel gevezelik” sığlığına indirgenmektedir. Hayattan yansımayan, toplumsal devinime katkısı olmayan, şiirin asli derdi ve niteliği olan/olması gereken politik muhalefet tavrından sıyrılmış, toplumdaki bireylerin şiir düzleminde dili olmayı umursamayan, sadece şair öznenin oyuncağı haline getirilmiş güdük bir şiir anlayışı hüküm sürmekte ve buna el veren edebiyat erk odakları sayesinde kapitalizmin ekmeğine yağ sürülmektedir. Böylece kapitalizm tarafından istendiği gibi, soru sormayan, sorgulamayan, muhalefet etmeyen, estetik algı ve bilinç düzeyleri sığ, sadece birer tüketim makinesi haline gelmesi beklenen “sürü” bireyler üretilmesine katkıda bulunulmaktadır.
Serkan Engin
Afrodisyas Sanat Sayı 27-28/ 2011
İnsancıl Dergisi Sayı 263-264/ 2012