“Tanrım, bana kitap dolu bir evle çiçek dolu bir bahçe ver!” demiş Konfüçyüs. Ünlü düşünürün bu sözü hayatımın mihenk taşı oldu diyebilirim. İlkokul yıllarımda o zaman şehirde lisede okuyan amcamın hafta sonu köye gelirken getirdiği “Tarkan”, “Kara Murat” çizgi dergileriyle ve “Teksas, Tommiks” çizgi romanlarıyla tanışmış, bunları okuma hastalığına tutulmuş, zaman sonra bunlarla yetinemez hale gelip hacimli kitaplara geçmiştim.

Dördüncü sınıfta Çalıkuşu’nu okuduğumu hatırlıyorum. Yine dördüncü sınıfta Hüseyin Rahmi’nin “Ben Deli miyim?” adlı romanını okuduğumu hatırlıyor ve nasıl okuduğuma bugün şaşıyorum. O yıllarda Necip Fazıl’ın “Çöle İnen Nur”, “Ben ve Ötesi”, “Ben ve O”, “Başbuğ Velilerden” gibi kitaplar şimdi hatırımda kalanlar.

Kitap okumak, kitaplık oluşturmak en büyük zevkim olmuştur. Orta okul yıllarında Ordu’da Çarşamba Pazarı civarında Aydın Abi’nin bir okuma salonu vardı. Beş on kuruşa orada kitap okurduk. Okulda sabahçıysam okul çıkışı bir simit alıp giderdim Aydın Abi’nin salonuna ve akşama kadar kitap okurdum.

Aydın Abi de bir kitap hastasıydı. Çocukluğundan biriktirmeye başladığı çizgi romanlar evde büyük bir kütüphane oluşturunca yedi sekiz metrekarelik bir dükkanı kiralayıp raflara dizmiş çizgi romanları ve diğer kitapları, bir okuma salonu açmış. Rafların altındaki oturaklara oturur, beş kuruşa akşama kadar birkaç kitap okurduk.

Lise yıllarımda okuduğum kitap sayısı hayli artmış, ama artık Aydın Abi’nin salonu da beni tatmin edemez hale gelmişti. Bu sırada İl halk kütüphanesini keşfetmiş, okul çıkışı bir arkadaşımla kütüphaneye giderek kitap okur olmuştuk. Ancak bu sefer kitapların türü değişmiş, tarih ansiklopedilerine yönelmiştim. Üç ay boyunca her gün kütüphaneye giderek dört ciltlik “Mufassal Osmanlı Tarihi” adlı ansiklopediyi okumuştum.

Üniversitede de iyi bir kütüphane kurduydum. Kütüphanede sürekli oturup kitap okuduğum bir köşem vardı ve dört yıl boyunca oraya benden başkası gelip oturmadı. Kütüphanenin depo kısmına girip kitap arama ayrıcalığı da kazanmıştım. Memur çoğu zaman öğrencilerin aradığı ve bulamadığı bir kitabı bana sorar, ben de elimle koymuş gibi içeriden alır gelirdim.

Tabi bunun yanında kitap alma ve kütüphane oluşturma merakım da vardı. Öğrencilik yıllarımda hatırı sayılır paralar verdim kitaplara. Her kitabın benim için ayrı bir yeri vardır.

Kütüphanemden kimseye ödünç kitap vermem. Eşime de tembihlemişimdir kimseye kitabımı verme diye. Çünkü kitapları bir kereliğine okumam, yıllar önce okuduğum kitaptan bir bölüm gelir aklıma, oturur yeniden okurum. O kitabımı aradığımda bulamazsam hayal kırıklığına uğrarım, bir dostumu kaybetmenin acısını yaşarım.

Kimseye kitap vermememdeki en büyük etken de yine bir kitaptır. Üniversiteyi Van’da okudum. O yıllarda iki günlük gazete Van’da taze kabul edilirdi. Aradığın kitabı bulmak da mümkün değildi. Bir gün hocamız derste Nihat Sami Banarlı’nın “Kültür Köprüsü” adlı kitabını tavsiye etmiş, bulursak mutlaka okumamızı istemişti.

Zaman sonra arkadaşımla çarşıda dolaşırken bir kitapçının vitrininde bu kitabı gördüm. Hemen içeri girdik, kitabı aldık, inceledik, fiyatını sorduk. Kitaptan sadece iki tane vardı ve biz onları almak istiyorduk; ancak fiyatı cebimizdeki son kuruşumuzu da alacak durumdaydı. O zamanlar şimdiki gibi anında banka havalesi olmuyordu ailemizden para istediğimizde bir hafta sonra geliyordu paramız ve biz son harçlıklarımızı da vererek kitapları aldık. Bir hafta yemek kartlarımızla idare ettik. Paramızın geleceği pazartesinin arefesi Pazar günü sabah kalvaltısını kaçırdık ve akşama yemek fişimiz de yoktu. O günü aç geçirdik kitap uğruna.

Sonra ne mi oldu? Densizin biri (kim olduğunu da hatırlamıyorum) o kitabı okumak için aldı ve getirmedi.

……

“Kitaptan daha iyi bir arkadaş yoktur. Zaman zaman insana dert ortaklığı eder, insanın gönlünü açar, yüreğine su serper. Gönlünün her muradına onunla erişirsin. Böylesine güzel bir dost görülmemiştir; ne incitir ne incinir.” diyor Katip Çelebi.

Gerçekten kitaptan daha iyi dost var mı? Bize bilmediğimiz birçok şeyi öğreten, yol gösteren, ışık olan daha iyi bir dost tanıyor musunuz?

“Çocuklarınızın yarın söz sahibi olmasını istiyorsanız bugün onlara kitap hediye ediniz.” demiş Hz. Ali. Yine H. Flechter “Yetişen zekaları kitapla beslemeyen milletler hüsrana mahkumdur.” diyor.

Kitap okumayan, kitap yerine bilgisayar başında zaman geçiren çocuklarımız var artık. Öncelikle çocuklarımıza kitap sevgisini aşılamalı, onların okumasını sağlamalıyız. Bunun için de çocuklarımıza örnek olmalı, önce kendimiz okumalı, akşamları evimizde televizyonu, bilgisayarı kapatıp kitap okuma saati yapmalıyız.

Bugün kitap alamayan, okuyamayan birçok çocuğumuz var.

Sitemiz editörlerinden değerli meslektaşım Zeynep Hanım güzel bir kampanya başlatmış. Kitaptan mahrum olan çocuklara kitap ulaştırmak için bir kampanyaya öncülük ediyor.

Kütüphanemden kitap vermeyeceğim ama mutlaka kitap ulaştıracağım Zeynep Hanım’a.

Tüm dostların da aynı duyarlılığı sergileyeceğine eminim.


( Kitap Kampanyası başlıklı yazı M. Kuvancı tarafından 12.08.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu