GİDENE GİTTİ
DEMEM
Yıllar
öncesinin Tire’sinde geçimini semercilikle sağlayan ,herkesin sevip saydığı
kırklı yaşlarda bir usta yaşardı. Yemesine içmesine dikkat eder çoluğunun
çocuğunun nafakasını olduğu gibi evine harcardı.
Eğer bir kusur sayılacaksa; kazancının
bir bölümünü ,yaşlılığında lâzım olur gerekçesiyle dükkânında bulunan minik
süslü bir semerin içinde kimseye fark ettirmeden biriktirirdi. Bu durumdan ne
ev halkının ne de kalfasının bir haberi vardı.
Adının; Ahmet, Mehmet ,Ali ya da Veli
olması pek önemli değil. Anlatacağım menkıbedeki olayın günümüzden kaç yıl önce
yaşanıldığı da önemli değil.Kendi açımdan önemli olan olayın geçtiği yerde
günümüzde dahi Abdullah Süren isimli bir ustanın semercilik sanatını ifa etmesi. Elli
beş yıl önce Kurtuluş İlkokulunda okurken üçüncü sınıfta arkadaşım olması.
Paşa Camiinin üst tarafları ,Tire’nin
el sanatları ile uğraşan zanaatkârlarının iş yerleri ile doludur.
Gümüşpala
caddesinin alt tarafları da diyebileceğimiz bu yerlerde; Keçeciler, saraçlar,semerciler,ip
,sicim ,urgan, halat , çul çuval
,hasır ve benzerlerini satanlar, yularcılar, kalaycılar ve nalıncılar bulunur.Zaman zaman ,arz ve talebe
göre başka meslekler arz-ı endam eder, bazıları da başka yerlere taşınabilirdi.
Menkıbeye konu olan semerci dükkanının
ustası günlerden bir gün kalfasına; “Bir günlüğüne Tire’den ayrılacağım. İşim
uzarsa yarın dönerim.Sen sen ol kaç para verirlerse versinler şu gördüğün süslü
semeri kimselere satma.Babam gelse ona dahi verme.O dükkanımızın uğuru.”der. ”Hadi bakalım kolay
gelsin,hayırlı işler,eyvallah” diyerek dükkandan ayrılır.
Kalfa,
sabah işe gelirken evinden getirdiği üç gözlü sefertasındaki yiyeceklerini
,öğle yemek vakti gelince afiyetle yer.Kahvesini ve suyunu içer ,çalışmasına
bıraktığı yerden devam eder.
İkindiye
doğru dükkana ,altmış
yaşlarında ,saçları ağarmış kısa boylu bir müşteri gelir.Üstlüğünü başının sağ tarafından yana devirmiş ,eliyle terlerini
silmektedir.
“Selamünaleyküm
kalfa . Ustan yok mu?”
“Aleykümselam
emmi.Var olmasına da,iş icabı bir
yere gitti. Akşama gelir, ne diyecektin?”
“Semer
alacaktım da , köydeki bizim bacaksız at için ”
“Buyur emmi
beğendiğini al semerlerimiz hem sağlam ve dayanıklıdır ,gösterişli ve çok süslüdür.Gel bak”
Yana devrilmiş üstlüğünü tekrar
kafasına geçiren müşteri eşikteki halkaya atını bağlar ve içeri girer.
Kalfa, müşteri semerleri incelerken seslenir “Emmi ne içersin çay
mı,kahvemi,ayran mı koruk şerbeti mi? “
Müşterinin
gözleri süslü minik semere takılır kalı,bakışlarını
bir türlü semerden ayıramamıştır; ”Valla fark etmez, hava sıcak, köyde ayranı çok
içiyoz , koruk şerbeti içeyim bari” ..
Kalfa bi koşu çay ocağına gider gelir
.İçecekleri çayı ve şerbeti çaycı az sonra getirir.Müşteri fiyatı mümkün mertebe
düşürebilmek için pek ilgilenmiyor görünse de küçük süslü semeri göz ucuyla
süzmekte fakat beğendiğini belli etmek istememektedir.Lütfen alacakmış gibisine
seslenir:”Bu küçük semeri alam bari.Kaç para bu.Biz eski müşteriyiz ona göre
söyle ha”der.
Kalfa başka bir semeri
göstererek,”Emmi küçük semer
satılık değil,bak sen gösterdiğim semeri al ikisinin arasında pek fark yok
“der.
Müşteri
kararlıdır. ”Neden satılık değilmiş o bakayım? Burası esnaf dükkanı değil mi?
Müşteri hangisini beğenirse onu alır.Hem madem satmıyacaksınız ne işi var bu
semerin bu dükkanda.”..
Kalfa celâllenen müşteriye hak
verecekse de ustasının öğütleri aklına gelir ,kem küm etmektense işin aslını
söylemek zorunda kalır. ”Valla emmi ustam giderken; bu semer bu dükkanın uğuru,sen
sen ol kimseye satma dedi”
der.
Müşteri bu küçük süslü semeri
almakta ısrarlıdır.Bir iki oflayıp pufladıktan sonra:”Hadi ordan. Alt tarafı bi
semer, uğurlusu mu uğursuzu
mu olurmuş.Ustan hakketen iyi bi usta ise yenisini yapamaz mı? Bu kadar aciz
mi?”
Bu sözler
kalfanın gururuna dokunmuştur. Çarşının en iyi semerci ustası kendi
ustasıdır.”Ben öyle bir fiyat söyleyeyim ki bu adam bu semeri alamasın vaz
geçsin, başka semer alsın” diye düşünür.
“Tamam emmi .Haklı olmasına
haklısın,bu semer bu dükkanın uğuru olmasın varsın ,ustam gene yenisini
yapsın,ki yapar. Sana satıyorum ama,fiyatı sana pahalı gelmesin !..Usta buna
epey zaman harcadı iflahı kesildi süsü
püsü çok öbürkülerin iki misli bunun fiyatı.İllaki alacak mısın?”
Müşteri tekrar terlemeye başlamıştır
bu haziran sıcağında.Bu semer işçilik ustalık olarak gerçekten diğerlerinden
çok farklıdır.Alışverişin uçar kaçar yanı,yönü kalmamıştır.Pilavdan dönenin
kaşığı kırılsın hesabı Mehmet emmi bu semeri almadan köyüne dönmeyecektir.İş inada
binmiştir.Minik süslü semeri çok beğenmiştir.Bir taraftan semeri incelerken öbür taraftan kalfaya laf yetiştirmektedir:“İki çay
söyle gel,bu defakilerin parası
benden”der.
Pazarlık uzar da uzar.Müşteri fiyatı
biraz daha kırdırarak nihayetinde süslü minik semeri satın alır.
Müşteri giderken ;semeri niçin, neden almak istediğini açıklar.”Yarın
torunumun sünnet düğünü var.Bu küçük semeri küçük atımız için aldım.Çok
sevinecek kerata.Üstüne binerek köy meydanında birkaç tur atmasını çok istiyorum.”
.Semerin ücretini öder ve dükkandan ayrılır.
Kalfa geceyi zor atlatır.Yatağında
saatlerce sağına soluna döner.“Sabahleyin ustama ne söyleyeceğim.Nasıl
söyleyeceğim” diye düşünerek sabahlar.
”En
nihayetinde beni işten çıkarır.Sonunda ölüm yok ya bunun” diye kendisini
teselli eder.
Sabahın erken saatlerinde semerci
dükkanını önce kalfa açar.Yarım saat sonra usta çıka gelir.Ustasıyla önce
selamlaşır, “Hoş geldin usta” der.Usta “Hoş bulduk” der demez dükkanın içini
süzer gözleriyle her yeri tarar.Kumbara olarak kullandığı semeri arar;
”Küçük semer
görünmüyor,sattın mı yoksa çalındı mı”…
Kalfa “Yoo
usta hiç çalınır mı bütün semerler burada bak.Onu iyi bir fiyata eski bir
müşteriye sattım”der.
Usta”Ben
sana bu semer bu dükkanın uğuru babam gelse verme,hiç kimseye de satma demedim mi?... Hem kimmiş
,neyin nesi kimin fesiymiş.Hangi köydenmiş sormadın mı bu adama”….
”Usta
demesine dedim de,kim olduğunu hangi köyden olduğunu söylemedi.[Ustan beni tanır
ben gene gelirim, O’nun çayını kahvesini içmeye] dedi.Ha bir de [ Semerin
uğurlusu uğursuzu mu olurmuş] gibisine laflar etti.Hem de üstüne üstlük [Senin
ustan bunun yenisini yapamaz mı?]deyip beni tahrik etti”der…
Usta kalfasının bu mantıklı savunması
karşısında ne diyeceğini bilemez. Semerde para biriktirdiğini de bu saatten
sonra açıklamak istemez .
O günden sonra çuvaldızı her eline
alıp keçeye ve deriye her saldırışında bir tevekkül ilacı gibi [GİDENE GİTTİ
DEMEM / GİDENE GİTTİ DEMEM] sözünü mırıldanmaya başlar.
Ağzından
dökülen bu üç kelimelik söz ,mırıltı halinde, esen rüzgarlarla birlikte
savrulan yapraklara,yağan yağmurlarla birlikte akan sellere,kavuşur.
Önceleri çalışırken söylediği daha
doğrusu mırıldandığı şarkılar türküler ve ilahiler tarih olmuştur artık.Bu
arada ,kalfasına her hangi
bir ceza vermemiş ,becerikli ve iyi ahlaklı kalfasıyla birlikte işine devam etmişdir.
[GİDENE GİTTİ
DEMEM / GİDENE GİTTİ DEMEM] sözü ustanın diline pelesenk olmuş ve bu durum
yaklaşık bir yıl devam etmiştir.
Yine günlerden bir gün , küçük süslü
semeri satın alan müşteri ,semerci dükkanına çıka gelir.
“Selamünaleyküm usta hayırlı işler”..Usta
küçük atın üzerindeki kişiyi ve minik süslü semeri hemen tanır.Gözleri parlar
,aylardan sonra semerine ve
paralarına kavuşma heyecanıyla iştahlı bir ses tonuyla müşterisini tezgahından
kalkarak ayakta karşılar,koluna girerek içeri buyur eder.
“Aleykümselam Mehmet Abi hoş geldin.Nasılsın
iyi misin ?” …“İyiyim.Hamdolsun Rabbimize,sen nasıl işler nasıl
gidiyor?”….”İyidir Mehmet abi .bir senedir yoktun özlettin kendini insan bi çıkar
gelir değil mi?….”
.”Hiç sorma buralara bir yıldır işim düşmedi
.Geçen sene sen yokken kalfandan bu süslü semeri almıştım.Torunumun sünnet
düğününde işe yaradı.Çok sevindi kerata köy meydanında tur ata ata bir hal
oldu”…
”Yaaa öyle mi? Otur hele bi soluklan, ne
içersin? Çay,kahve ?..”
Müşteri:“İçeriz içeriz.Senin kalfa beni
baya kazıkladı ama neyse.Torunun arkadaşları semerdeki süsleri yola yola semeri
bu hale getirdiler.Şuna bak yolunmuş tavuğa döndü.Eline düştük bir güzel tamir
edersin artık”..
Usta semerin gelmesine ve de tamir
dolayısıyla dükkanında birkaç gün kalacağına çok sevinmiştir. ”Merak etme
Mehmet abi. Eskisinden daha iyi olur.Bugün bırakırsın yarın ya da haftaya Tire
pazarına geldiğinde alırsın..”der.
Müşteri.
: ”Usta
sen elini çabuk tut,torun akşam köye döndüğümde semeri mutlaka sorar,görmek
ister.Ben en iyisi mi yarın öğleye doğru gelir alırım.Parası neyse getiririm.Şu
an üstümde yok.Borcumuz ne olacak ?”…
Usta paralarına kavuşacak olmanın sevinci
ile yudumlamakta olduğu çay bardağını tezgahın bir köşesine bırakarak ;” Sözü
mü olur Mehmet abi.Madem kalfa kazıkladı diyorsun para pul istemez bu da bizim
bir ikramımız olsun” der.
Mehmet bey semeri indirir ustaya
teslim eder.Ödünç bir semerle köyüne döner .Usta semeriyle baş başa kaldığında
semercilerin belleklerinden çıkmayan bir sözü yeri gelmişken kalfasının
duyacağı bir tonda söyler. “SEMERLE GİDEN SEMERLE GELİR.” Bu sözü söylememin
nedeni şudur:Yeni semer alacak olan müşteriler genellikle eski semerleri
mutlaka semerci dükkanına getirirler.Ağacı,keçesi,demiri, tamiratlarda ustaya
lâzım olur diye.Bir de yeni alacakları semerde birkaç lira indirim yaptırabilir
miyim düşüncesini taşırlar.
“….
Akşam güneş batmasına birkaç saat kala
kalfasına izin verir.”Git dolaş, gez, toz ,yapacağın ufak tefek işleri bugünden
hallet” der.
Karanlık çöktüğünde dükkanın
kepenklerini kapatır.Bir kaç mum yakar, küçük süslü semeri söker dağıtır.Bir bakar ki,paraları
olduğu gibi durmaktadır.Ne bir eksik ne bir fazla. Allah’a dua eder.Hamd ü
senalarda bulunur.
Semerci ustamız ertesi sabah ve
sonraki günlerde çalışırken ,eskiden söylediği ilahilerine,şarkılarına ve türkülerine kavuşur.
Tevekkül ilacı burada yine devreye girmiş
olup ustamızı yine söyletmektedir.Bu defaki mırıltılar kederden değil
sevinçtendir.”GELENE GELDİ DEMEM / GELENE GELDİ DEMEM”…
Atalarımız boşuna dememiş;[Sabırla koruk
helva,dut yaprağı atlas olur]diye.Hiç ummadığımız bir zamanda,umutların tükenir
gibi olduğu bir anda sabır her kapıyı açan bir anahtar gibi her an elimizde
bulunmalıdır.Velhasılı;”Sabrın sonu selamettir”…
Atalarımız yeni doğan erkek
çocuklarına Sabri,kız çocuklarına Sabriye ismini ; sabır’a verdikleri önemden dolayı vermiş olmalılar.
Bu menkıbeyi
güncellemek, hikâye haline getirmek bugüne
nasipmiş.
Sürç-i
lisân ettik ise affola…
M. Sadık MEDİN 27 Haziran 2012 TİRE