52 yaşımın bitimine 4 gün kala, işte bunlar dökülüverdi kalemimden kendiliğinden.

Son günlerde, dizileri çekilen, şarkıları yapılan, oy pazarlıklarında, bir sürü boş lafla içi doldurulurken, çürütülen... 12 Eylül 1980 üzerine benim de o günlerin tazecik gençleri adına bir iki sözü olacak.

Bizim sevgi ve saygılar andığımız öğretmenlerimiz vardı o yıllarda . Edebiyat dersinde; her şeyden önce EDEB”i öğreten.

Shakespeare’le aşkı ve intikamı; Moliere’le cimriliği, Dostoyevski’le vicdanı, Victor Hugo’yla acımayı,, Cahit Sıtkı ile yaşlanmayı; Nazım’la özgürlük ve vatan hasretini; Kısakürek’le ateistlikten dine dönüşü; Yunus’la arı Türkçeyi; Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile
bir köy türküsünün tadını ve yemenileri.

Divan edebiyatındaki, ince tasvirleri... “Haddeden geçen nezaketin”nasıl sevgilinin yanağına renk olduğunu; Lal kelimesinin Sertap Erener’in şarkısındaki anlamının dışında, sevgilinin dudağı, şarap, kırmızı, kan, kadeh anlamına da geldiğini;

Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftanı ile ,değerli bir kaftanı, yere serip oturan sonra da "Hiç bir Türk yere serdiği kaftanı tekrar giymez "diyen vezirin öyküsü ile milli onurun nasıl korunacağını ; Mehmet Akif ile "Yedi kandilli Süreyya’nın bile şehitlerimizin lahdini aydınlatamayacağını ve onları kucaklamak için bekleyen peygamberimizin olduğun da öğretti o güzelim insanlar bize.

Daha ortaokulun birinci sınıfında, pazar günü Gölbaşı’nda bizim için kestiği kamışları yontarak , kalem yapan günlerce kesik uçlu o kalemlerle, divit , çini mürekkepleri elinde sabırla emek veren bir sevgili Türkçe öğretmenimiz de vardı bizim. “yazın ne güzel“sözünü her duyduğumuzda sıcacık andığımız.

O yıllarda canımız da yandı elbet. Kimimiz, başladığımız okullarımızı bırakmak zorunda kaldık. Kimimiz hapse düştü, kimimiz öldü. Yaralandık her bir yerimizden derin derin.

Ama Cumhuriyetin ilk nesli ana babalarımız ve öğretmenlerimiz sayesinde, o karanlık günlerden aydınlanarak çıktık. Vatan sevgisini, bayrağa dinimize saygıyı, her insana hoşgörülü bakabilen gözler ile yüreklerimizi de yanımıza alıp , gençliğimizden hayata doğru yola çıktık, dilimizde “Kaybolan Yıllar” şarkısı 50. yıl marşıyla.......

Evet bizler yani o karanlıkların çocukları pırıl pırıl bakabilen yetişkinler olduk. Yıllar sonra da kopmadık tekrar buluştuk .Kaldığımız yerden aynı sevgi ile bir araya gelebileceğimizi de gördük....

Hala bir yanımız çocuk kalmıştı buna sevindik. 50 li yaşlardaki yüzlerimizde yılların izi vardı elbet ama hepimiz aynı noktada sorduk birbirimize " büyüdük mü acaba…?"

İşte bu sorunun cevabını da o günlerde gizlenmiş bulduk ... . Yaşayamadıklarımızda. gidemediğimiz filmlerde,konserlerde sokağa çıkamamakta, istediğimiz kitabı okumamakta, adam gibi flört edememekte......

Ortak noktalar bulduk, ayrı düştüğümüz ve bilmediğimiz geçmişlerimizde. Uzun uzun konuştuk, bir o kadar da kafa yorduk Okuyamamıştı çoğumuz ama çevrimizdekiler bizim lise mevzunu olduğumuza hiç inamamıştı.İnanılmaz derecede genç gösteriyorduk. İyi konuşup yazıyorduk.

Ne yaşadıysakve yaşıyorsak hiç sızlanmıyorduk, kendimize diye bir yanımız da yoktu geçmişlerimizde. Dayanıklı sağlam çocuklar da yetiştirmiştik. Bütün bunları yaşarken pek çoğumuz yalnız yaşamıştı. Çünkü hiç de azımsanmayacak sayıda yaşıtımız evliliklerini sürdürememişti.

Evet, bizler o günlerin filmi romanı yazılmamış tanıkları , tüm yaşananlardan sonra bu günlere şaşırarak bakıyoruz. Hergün birileri üzerlerinde eğreti duran pahalı kıyafetleri ve yüzlerindeki riya ile bize bizi anlatıp duruyorlar. Biz dinliyoruz berbat Türkçeleriyle birbirinin aynı laflarını, bize acıyan yalanlarını.......

Dudaklarımızdaki acı gülümsemeyi görmüyorlar . Biz konuşunca da gerici statükocu diyorlar. Dinozor dedikleri bile oluyor. Bizim yanımızda görünüp bizi dışlıyorlar.Kandık inandık sanıyorlar ama aslında onları ne kadar acıdığımızı da kimse görmüyor.

Oysa bilmiyor ve görmüyorlar ki bizler, yıllardır bu eşsiz ama bu günlarde sahipsiz ülkede dimdik ayakları üstünde duran, gencecik umutları yüreklerinde hiç sönmeyen; vatan, bayrak ve Atamıza sevgisini hiçbir gücün silemeyeceği gençleriz......

işte tam bu yüzden yaşımızı göstermiyoruz hep bir yanımız genç hep bir yanımız çocuk bir o kadar da korkusuz ezilmemiş ve güçlü....

Önümüze ne çıkarsa çıksın ömür yettiğince mücadeleye , yürüyüşümüze devam. Birbirimiz tanımasak da kol kola ve yürek yüreğe.

Süreyya Nur Eyüboğlu
13 Ekim 2010

( Büyümedik Biz başlıklı yazı SNE tarafından 14.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu