Peki nedir sizce kadın...?
Hiç mi hiç cinsiyet farkı gözetmeden; kadın da olsak erkek de.Anne , baba evlat ya da eş, olarak ; bir kaç dakikamızı ayırsak ve düşünsek mi ne dersiniz ? Acaba hangi ortak cevapları buluruz?
Hayatımızın ilk sevgilisi anamızı, yanıbaşımızdaki yoldaşımız karımız ıya da gözümüzün nuru kızımızı, oğlumuzun, abimizin ,dayımızın, amcamızın sevdiceği gelinlerimizi, ablalarımızı..Bir bir düşünün ve hatırlayın bir kaç dakikalığına da olsa.
Hayatınızdaki, her bir kadını , gözlerinizin önüne getiriverin bir bir. Ya da hayatlarını üstünkörü dışarıdan şöyle bir bakıp derininden tanımadığımız ; belki de kısacık bir süre bizlere dokunup da geçmiş ,bizden fakir ya da zengin kadınları, getiriverin gözlerinizin önüne.
Hangisinin yüreğini düşüncelerini biliyor ve gerçek yüzlerini görebiliyoruz ki....? Bir soralım bakalım kendimize.
Kadın deyince , aynı olmasa bile; , en azından birbirimize paralel , hangi duygumuz ve düşüncemiz öne çıkıyor?
Hadi bakalım üşenmeden ve tarafsız olalım birkaç dakikalığına alışkın olmasak ta .
Merak etmeyin, cevaplar sizinle , sizin aranızda kalacak. Kimseler duymayacak, Ben bile duymayacağım. Söz!
Anamız başımızın tacıyken, onun sözünden hiç çıkmazken, göğsünde uyuduğumuz ve aynı göğüslerle , bebelerimizi doyuran kadınımızı, dövmüyor muyuz?
Gözümüzden sakındığımız kızımızı; bilmediğimiz, tanımadığımız bir erkeğe gelin ederken; gelinliği ile çıktığı kapıyı, kefenle gelmedikçe, yüzüne ölene kadar çarpıp ta kapatıvermiyor muyuz?
Eşini kaybeden anamıza , her cuma evlenmek isteyip, istemediğini sormayı farz bilirken, boşanarak zor olanı seçmiş ve çocuklarının helal ekmek parası peşinde , çalışıp didinen komşu kadına; sadece boşanmış olduğu için en azından yan gözle bakmıyor muyuz?
Ailemizindeki kadınlarının ev işlerindeki maharetlerini, sessizliklerini ve edilgen hallerini çok sevip kutsarken aynı anda , cerbezel, şık gözalıcı, bakımlı belki de mutfakla hiç mi hiç işi olmayan kadınlara gönlümüz, içimiz kaymıyor mu?
Kadınların kuvvetli, iradeli illa ki kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde yaşamaları gerektiğini savunup dururken, aynı zamanda böyle hayat kurmuş çalışkan kadınlardan uzaklaşıp ta, kaçacağımız en uzak noktada onlara karşı siper almıyor muyuz?
Kadın olmanın sadece çocuğu doğurmak değil , yetiştirmek olduğunu gözardı edip, yarınların anne, baba, ve eş olma ehliyetlerini annelerinden elinden alacaklarını hiç düşünmeden ve az da olsa birşeyler öğretmeden; kızlarımızın önüne, hayatlarının ilk basamağı olarak evliliği sonra da anneliği hayatlarının varlık sabebi olarak, koymuyor muyuz?_
Oğlularımızı okutup, eksik kalan eğitimi de asker ocağınında tamamlatarak, analarınına hayran birer küçük erkek çocuğur de na bi "aile reisi oldun "deyip evlendirivermiyor muyuz?
Kendi zevkimizi de yansıtan, en çok ta rahat etmelerinden çok ; başkaları beğensin diye özenle döşenmiş evlerinin kapısından; anne kimliğimize bir de fedakarlık tülü çekip , cebimizdeki anahtarla, evde olmasalar da alışveriş poşetleriyle temizlik ya da yemek yapmaya yani beceremediklerini tamamlamaya fütursuzca dalıvermiyor muyuz?
Onlar için herşeyi yaptığımızı, anlata anlata onları büyütürken; koskocaman bir hayatımız boyunca , erkekliği , aile sahibi olmayı ya da kadınlığı ,anneliği öğretmeyi belki de biz bilmediğimiz ya da düşünmediğinizden önemsizmiş gibi, unutuvermiyor muyuz?
En kötüsü de birgün bu dünyadan göçtüğümüzde ardımızda onları, bizi hep sevecek, özleyecek, anacak ama; hiçbir zaman yetkin ve olgun birer yetişkin olamayacak; en kötüsü de kendi çocuklarını da bu halleriyle , yetiştirdiklerini sanan koca koca erkekler ve kadınlar olarak bırakacağımızı hiç düşünüyor muyuz?
Cevaplarınızı duymak isterdim,hem de çok. Belki onlardan ayrı bir yazı çıkardı. Ama baştan söz verdim ya . Cevaplarınız sizinle, sizin aranızda kalacak ve inanın bana kimse duymayacak..!