Bir başkasının hayatı
bir diğeri için ne derece önem arz edebilir ki… Söyleyeyim…
O kadar çok insan
tanıdım ki: Yaşanan çaresizliği, düş kırıklıklarını adeta bol vitaminli bir
gıda gibi yer ve yutar. Ve üstüne de bir duble kahkaha patlatır.
Gözyaşı dökülmese bile,
ihtimali akan yaşların, onun ilacıdır, adeta yediğine katıktır.
Verilen emeğin
karşılığı balon olan çabalar vicdanının sesini bastırır. Tabii ki; eğer bir
vicdan varsa ortada.
Gözlemlediği mutluluk
ve başarı, bırakın başarıyı düşüncesi bile, inanılmaz bir zehirdir damarına
enjekte ettiği. Bunun panzehiri ise, gözlemleme arzusunda bulunduğu ıstırap ve
bunun yaratacağı tatmin duygusudur.
Gerçekleri yalandır,
sevinçleri göstermeliktir, dostlukları sahtedir.
Ve yalanları aslında
onun gerçeğini yansıtır. Duyumsadığı sevginin kaynağı egosuna yöneliktir
sadece.
Hayatın ulaşılması imkânsız
ve zor olan gerçekleri destek, hoş görü ve katkıdır.
Cennetin ve cehennemin
varlığı kadar kutsal olan gerçekleridir bunlar hayatın. Her nedense zor, imkânsız
ve yakalama olasılığı düşük olan mefhumlardır tüm bunlar, hayatta kabul gören.
Zaman en iyi ilaçtır,
denir. Kimine göre ise, arsenik kadar tehlikelidir ve sonu çabuklaştırır.
Beklentinin, insan için
bariz bir tehlike ve mutsuz kılan bir mefhum olduğunu okudumdu bir ara.
Hedefler, amaçlar ve beklentiler değil midir bizi canlı tutan ve mutlu kılan…
Ne zaman ki boş versek
yürüdüğümüz yolun nereye varacağını, yıkıcı olmaz mı.
Ve soruyorum…
Neden?
Ve ekliyorum: Bir
insanın tüm bunları hak etmesi için geçerli tek bir sebep söyleyiniz.
Zira bunun cevabını
ömrüm boyunca bulamadım.
Saygılarımla.