Tükenişler ya da
dışarıdan bir yitim olarak addedilen her ne ise. Ve dört elle sarılmak en
güvendiklerinize, en güvendiğinize. Eşlik eden masumiyet, iç dökümü ve
sıradanlığın hasrete dönüşümü.
Hasret… Güvene hasret,
insana, aşka…
Anlık bir serzenişle
telaffuz edilen mahiyeti yaşananların, yaşamak istediklerinizin. Ya sonrası…
Ne önemi var ki
sonrasının. Bunu bilebilmek kimsenin harcı değil ki. Bırakın bilip bilmemeyi
tahmini bile imkânsız.
Milyarlarca insan
yaşarken dünya diye addettiğimiz bu karmaşık düzenekte ne birbirimize benzeme
ihtimalimiz var ne de genelleme yapabilme yetimiz. Öte yandan uzman gözüyle
bile tahayyül edip, sonuca varma şansı asla ve asla yok.
Birey olarak
yaşadıklarımız sadece ve sadece bize özel. Ne kadar irdelesek de
yaşadıklarımızı empati yeteneği asla yeterli gelemez yargıya varmak için.
Kadın ve erkek olarak
hüküm sürmemiz tamamen Yaradan’ın ön gördüğü bir yapılaşma. Ve bizi biz yapan yegâne
olgu asla beden olarak irdelenmemeli. Yaşanmışlıklar, öğretiler, hassasiyet
seviyemiz, beklentilerimiz, amaçlarımız ve eğitim seviyemiz. Diğer yandan
yetilerimiz, ilgi alanımız kısaca bizi biz yapan her ne ise: Eksisiyle ve
artısıyla.
Zaaflarımız, irademizin
bize sunduğu kurallar, yasaklar ve pek tabii ki toplum gözünde nasıl
algılandığımız gerek örf ve adetler gerek aile yapısı. Zekâ seviyemiz,
seçimlerimiz, mecbur kılındıklarımız, bedensel özelliklerimiz ve sayısız nice
etmen.
Aslında tek gerçek;
bilip bilmeden rol aldığımız bu tiyatro sahnesinde gerçek bir birey olmak.
Özellikle maneviyatımızı da ön plana alarak. Ve bu doğrultuda uymamız gereken
ön görülerin yeri geldi mi bizi kısıtlamasını da göz önünde bulundurarak.
Kabul etsek de etmesek
de hepimiz kaderimizi yaşıyoruz. Ve bilinmezlikler her köşe başında bizi
beklemekte. Hayatımızı idame ettirirken yolumuzun kesişeceği tek bir kişi bile
ne çok şey getirip ne çok şey de götürebilmekte bizlerden.
Gelişim denen olgu ana
rahmine düştüğümüz an itibariyle başlayıp ölüme değin de süre gelmekte. Her
anımız, yaşadığımız her olay, olgu gelişim sürecine doğrudan etki etmekte.
Kısaca insan olarak çok
konu ilintili bizlerle. Ne bölünebiliriz ne de çoğalabiliriz bu süreçte. Sadece
ve sadece yaşarız. Bakış açısı olsun maneviyat olsun herkes yaşadığını bilir ve
sadece kendinden mesuldür süreç işlerken. İletişim kurduğumuz her kimse çok şey
katabilir bize ve çok şeyi de alıp benliğimizden bir rüzgâr gibi
sürükleyebilir.
Yeter ki özümüzü,
benliğimizi kurban vermeyelim gidişata.
İstekler çelişebilir,
çatışma getirebilir kurulan diyaloglar neticesinde ama ödün verip vermemek
sadece yaşayanın inisiyatifindedir.
Buraya kadar her şeyi
planlı programlı olarak irdeleyebiliriz. Ya özeli insanların ya yaşadıkları ya
hissettikleri. Kim kimi nereye kadar algılayabilip irdeleme ve genelleme
şansına sahip ki.
Hayatı yaşanılır kılan
onu nasıl algıladığımız ile ilintili ve tabii ki kendimizi ne ölçüde sevip
koruduğumuzla da. Öyle ya; bizi bizden daha iyi kim koruyabilir ki, her anlamda
ama ve bizi bizden daha iyi kim anlayabilir. Güven duygusunun devreye girdiği
bir nokta tamamen. Güven… Bazen uzak bazen yakın duran bize. Ve sevgi, aşk:
Herkesin aradığı ve özümsemek istediği tamamen insani duygular.
Çoğu şeyin göstermelik
olduğu içinde bulunduğumuz hayat şartları ne yazık ki pek çok duygunun yitip
gitmesine sebebiyet vermekte. Bu demek değil ki herkese eşit ölçüde güveneceğiz
ya da seveceğiz ya da uzak duracağız. Ama gerçek olan bir şey var ki;
gerektiğinde yeni bir şans da vermeliyiz yeni tanıştığımız insanlara ama yine
de her ihtimal söz konusu. Zira arkamızı dönüp gittiğimizde sırtımızdan
bıçaklanmayacağımız ne malum.
İyimser ve kötümser
olmak tamamen gidişatla ilgili. Talihsizliklerle dolu bir hayat sürerken pembe
hayaller kurmak bir noktadan sonra pek de ihtimal dâhilinde değil. Aynı şey diğer
seçenek için de geçerli. Yolunda giden bir hayat aniden tepe taklak olabilir
de. Kısaca hayatta hiçbir şeyin garantisi yok.
Bu açıdan hepimiz için
tek geçerli olan; mantık dâhilinde ve iç sesimizi de dinleyerek yolumuza devam
etmek. Her türlü çabayı gösterip, kendimize ve karşımızdakilere yeni fırsatlar
tanıyıp çizmek yolumuzu. Gereken her türlü çabayı gösterip ve umudu da katarak
işin içine.
Yeter ki çıkan
engelleri yıkmak adına tüm çabayı harcayalım. Tabii ki öncelikle kendimiz için
ve sevginin, maneviyatın ışığında.