1
Uyanmakla uyanmamak
arası bir devinim. Gerçeğinden ayırt edilmeyen bir rüya besbelli. Senaryosu kurgulanmış
ve bir o kadar kurcalanmış. Sayısız yanılgı da olsa, kısacık bir zaman dilimi
hatta bir düş ötesi…
Düş ertesi yeni bir
güne yelken açarken nasıl da umutla dolar insanın ruhu. Ruh, gönül ya da yürek
ne derseniz deyin. Bizi biz yapan değil mi her bir katman. Kısaca benliğimiz,
bütünümüz, eşkâlimiz, kimliğimiz ve taşıdığımız hangi vasıfsa bize dair.
Yudumlarken hayat denen
şifalı suyu ara sıra canımızın yanmaması muhtemel mi hadi itiraf edin. Kim
bilir hangimiz nasıl da boyunduruğu altındayız sayısız bilinmezin ve engelin.
Kiminin bedensel iç
çekişleri kiminin çalkantılı ruhu kiminin bitmek bilmez istekleri hem de konu
ne olursa olsun ve söz konusu her kim ise.
Ara sıra su aldı mı
bindiğimiz tekne hadi uğraş dur batmamak adına. Gerçi her an alabora olma
ihtimalimiz var ama bir de ek olarak aldığımız darbeler şiddetlendi mi
seyreylin.
Kırılganlığın niyaz
etmediği ve eşlik eden o ılık esinti belki de…
Sayısız belki, sayısız
keşke…
Bir rüya idi belli ki;
görüp göreceğim, senelerce tezahür dahi etmemiş, aklın kıyısından köşesinden dahi
geçmemiş.
İhanetin, yanılgının,
özlemin olmadığı ve zamanın teklemediği üstelik. Her ne kadar sayısız kere
teklemiş olsa da yürek, bir mihenk taşı, kucak dolusu ne varsa kalpten taşan.
Sonsuza odaklı ve
başlangıcı bir milat…
Ne varsa geride kalan
tarihin tozlu sayfalarına gömülü ve açmaya tenezzül dahi etmediğim ve
etmeyeceğim.
Çok mu ya da bir suç
mu?
Yoksa fazla mı alıştı
şu ruh yokluğa. Ne varsa alışagelmiş sürüp gitmesin istedim sadece. Ne hata ne
yalan ne suç ne de ayıp üstelik. Ne varsa helalim en az varlığım kadar. Ne
varsa kabulüm en az yoksunluğun kadar. Ve ne varsa kabulün onca
dirayetsizliğime rağmen.
Ne var ki kişilikle de bire
bir ilintili bir durum burada söz konusu olan.
İçe dönük bir yapının
asla girişken olması söz konusu değil. Asla da asla dememeli zira her birimiz sürekli
bir evrim geçirmekteyiz. Kimimiz bunun farkında olmasa da her yeni gün ve
tanıdığımız her yeni insan ve yeni öğretiler hep buna yol açmakta.
Diğer yandan sosyal
ilişkileri ağır basan onca insan. Kısaca tam bir kaos insan denen varlığın
gelişimi ve gidişatı. Zaten bu da tespiti mümkün olmayan ve olasılıklar dâhilinde
yaşanan ve yaşanacak olan uzun bir süreç.
Varlığımız
yaratıldığımız ilk günden beri süregelen komplike bir sistem: Beden, ruh ve
yürek eşliğinde. Ve sonuç itibariyle bizi biz yapan tüm değerler ve etkileşim
halinde bulunduklarımız: Sayısız faktör gidişatımızı belirleyen ve sayısız
bilinmez önümüzü belirleyen ama diğer yandan da tahmini bile mümkün olmayan.
Ne varsa ket vuran hali
hazırda ve nöbette. Hep de öyle olmadı mı şu ahir ömürde…
Kademe kademe artan şu
boğucu ve boyunduruğuna alan sayısız engel. Alışmış olmak lazımdı oysa. Ama
alıştığıma kani oldum sadece. Çok daha naif duygular vardı akabinde şimdi
yokluğuna alışmam gereken.
Sabır da bir yere
kadar, sükûnet de.
Her güzel şey çabuk
sona erer, bilinci vakıf en az bilincimi yitirmiş olmam kadar. Mantık da
beraberinde karıştı yokluğa. Akıl başta mı kalır devrede iken duygular…
Tabii ki bunlar tamamen
olayların gidişatı ve bizim hissiyatımızla ilintili. Mantık çerçevesinde hiç de
kayda değer değil bu ihtimaller ama unutmamalıyız ki; biz insanlar her ne kadar
aklımızla hareket etsek de eninde sonunda devreye duygularımızı bir şekilde
sokuyoruz.
Asla sorgulamamalı zira
sebepli iken pek çok sonuç bir o kadar kifayetsiz ve gereksizdir yapılması
gereken açıklamalar. Öyle ki açıklama sözcüğü bile yetisini kaybetmiştir bazı
noksanlıklar neticesinde.
Ne çok noksan ne çok
hicap ve kefareti ödenen onca bedel. Bedelli ya da bedelsiz ama tek gerçek;
kabullenmenin getirdiği ve yüreğe oturan acı.
Bir rüya idi kâbusun
nihayetinde vuku bulan ve bitiminde yeniden bastı karanlık. Gün yitirdi hükmünü
bir kez daha. Işığı kayboldu o ahenkli melodinin en az içine gömüldüğüm
karanlık kadar.
Sorgu sual hak getire.
Muzdarip olmamalı en az yoksunluğun getirdiği yük kadar.
Mesuliyetimde sayısız
yaptırım en az nezdinde olduğum kadar. Biraz kader, biraz keder biraz da sonuç.
Ama ne varsa süregelen haricimde işlemekte süreç. Yasama, yürütme ve yargı
derken infaz saati.
Yine yolun tam
ortasında ve bir o kadar ıssız…
Bir rüya besbelli
gördüğümü sandığım ve bir ömre bedel ve dimağımdan asla silinmeyecek…
Hep de öyle olmaz mı? Tek
kişilik bir oyundur hayat zaman zaman oyun dışı kaldığımız…