Bugün Arife, yarın Bayram. Dışarıda tatlı bir telaş var ve bu koşuşturmaca Arife gününün son mesai saatine kadar sürecek şüphesiz. İnsanların giyecek ve kurbanlık ihtiyaçlarını tamamlayabilmesi için bu tatlı telaşa şahit olmak da çok güzel bir mutluluk. Yaşamın her anı Bayram olsa keşke diyorum içimden ve bu anlatılamaz mutluluğu dile getiremiyor cümlelerim.

Konu Bayram olunca çocukluğumun bayramları geliverdi aklıma. Günler öncesinden başlayan bu mutlu bekleyişin çocuk kahramanlarıydık o dönem. Babamızın bizlerin elinden tutarak pazara götürmesi ne inanılmaz bir coşkuydu. Hiç bırakmazdık o kocaman ve heybetli eli. Minik avuçlarımız ter içinde kalırdı da, ‘Terledi ellerim babam’ demezdik. O kocaman adımlara ayak uydurmak için babamın peşi sıra koşuşumuzu, ‘Ayakkabıcı Salih’in mağazasına dalışımızı ve rengârenk naylon ayakkabıların en güzelini, en ihtişamlısını seçebilmek için çıplak ve kirli ayaklarımıza geçirişimizi nasıl unuturum.

Mis gibi tatlıların fırın tezgâhlarında sıraya durduğu günler, çatallı askılarda rüzgârla sallanan bayramlıkların naftalin kokusu ve o karanlık Manifaturacıya dalıp cepken, pantolon ve kazak türü şeyler alışımız. Yamalıklı entarilerimizi bayram sonuna yıkayan Anamın bizi karşılayışı, gözlerinin içinin gülüşü ve evimizin önünde yanan pişi ateşi. Mis gibi pişileri sıcak sıcak ve heyecanla yutuşumuz, ardından gazyağı kokan odadaki ışığı kapatarak uykulara yatışımız. Gece boyu kıvrandığımız o mutlu yuvarlanışlar, yastığımızın altından çıkarıp çıkarıp kokladığımız yabanlıklar, plastik kokulu doyumsuz ayakkabılar…

Ne yazılır ki daha başka, hani derler ya, ‘Bayramlar anlatılmaz, yaşanır’ aynen öyle. Yaşamak, o dönemi yaşamak farklı bir mutluluktu bizler için. Her bayram aklıma gelen o doyumsuz güzellikleri anımsadıkça bir başka insan olurum. Ertesi güne, yani bayrama uyanışımız, hiç uyumayışımızdır aslında. Bayram namazı için babamızın pantalonuna yapışarak camiye gidişimiz, kocaman adamların yere yatıp kalkışları, sonra bayramlaşmaları, ardından kesilen kurbanlık, yanan harlı ateşin közlenişi, etlerin fakirlere dağıtıldıktan sonra yenmesi ve tabi ki bayram ziyaretleri.

Sizin için çok şey ifade etmeyebilir, ancak bir çocuğa harçlık vermek, onun mutluluğuna mutluluk katacaktır inanın. 3 kardeş ev ev dolaşıp eş dost ziyaretleri yapardık sabırla, elbette ki verilmesini beklediğimiz harçlık umuduyla. Çünkü o küçücük paralar büyük mutlulukların anahtarıydı. Biriktirdiğimiz küçük bir meblağ çok şeyleri yaşamamız için imkândı. Bayram alanlarına koşuşumuz, mis gibi ciğerin kokusuna sığınışımız. Çeyrek ekmek arası verilen ziyafet, ardından bir çöpe dolanan macun ve üzerine Tirmisli şölen. Daha sonrası sinemada taçlanan bayram gezileri, kızların fayton gezilerine eşlik edişimiz. Üç tekerlekli bisikletlerle o doyumsuz yolculuklar ve elbette ki 3-4 gün sürecek olan o anlatılamaz bayramlar!..

Çocukluğumuzun o devasa düş topacı bayramları her insan bir başka pencereden anlatıverir yeri geldikçe. Keşke her gün bayram olsa, keşke,

Lafı çok mu uzattım! Haklısınız. Bayramlar anlatılamıyor işte, yaşamak gerek…


Şimdiden mutlu bayramlar...


Selahattin Yetgin

( Çocukluğumuzun Düş Topacı Bayramlar başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 3.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.