Ben geldim gamzem...
Kabuslardan uyanarak en kuytuna yaslayıp başımı ve silip silip gözyaşımı saklanmaya geldim.

Başucuna dayayıp sırtımı, karşı dağın eteklerinden yükselen güne seninle tutunmaya...
Üzerinde uçuşan kelebeklerin kanatlarında binbir çeşit renge tutulmaya...Göğsündeki örtüde koşuşturan telaşlı karıncaların ekmek derdine katılmaya...Ve şu koca meşenin el çırparak,’’Uyanın üzerimdeki tüm mahlukat ! ’’deyişini duymaya geldim.Hem ’’Susamışsınızdır’’ dedim ! Üstüne kükreyince güneşin alazı , etrafında sana şarkımızı şakıyan onlarca kuş, onlarca cıvıltı ’’Susamıştır’’dedim. ’’Bükmesin boynunu’’ dedim,’’Elbisenin allı morlu çiçekleri, esirgemesinler buram buram misklerini’’

Ben geldim elifim...

Aklanmaya, gururundan ödünsüz kirpiklerinde her damla içerleyişten aflanmaya geldim. Dokunayım toprağına da ellerim sevinsin, yüreğime ılık ılık sen insin, sonra geldiğim gibi sessizliğime döneyim.

Olmuyor nazlım olmuyor gelmesem...Gelmesem gittiğini seziyorum olmuyor.O vakit bir durgunluk geliyor içerime. İçim içimi yiyor, bitiriyor...Bitiyorum!

Gelmediğim gün sayılıdır bilirsin. Sen de bilirsin ateşlerde kaldığım , gelemediğim günleri. Hayli bükmüştü belimi o melun hastalık...’’Ya temelli geleyim yanına ’’dedim, ya da ’’Sön artık ateş ! Sön de sevdiğimi bekletmeyeyim ’’

Elfidam... affet ! Affet beni sevdiğim...

Bak en taze cümlelerle kurulu zamanı başucuna bırakmaya geldim. Adının geçmediği şarkıları kulaklarıma, kokunla esmeyecek rüzgarı dudaklarıma men ettim.
Aslım...Sahte gülüşlere yer vermeyenim. Kimseyi kimseye yermeyenim ve sinesinden zerrece sır vermeyenim affettin mi ?

Ahh! Denizim...

Rengini göğün cömert yüzünden alanım...Umudumu sırtlananım...Bir verip bin aldığım. Maviliğim...Kadınım !

Karanlığıma yıldızım...Parmaklarımı uzatsam avuçlarıma düşenim...Sevgisini yoğurup, sadakatle pişiren, mutlulukla üleştirenim...Kadınım !

Ben geldim irem gülüm...Ben geldim gecemin nihayeti..’’

Dedi ve usulca mezar taşına tutunup doğruldu yerinden yaşlı adam. Başıyla’’ Hoçakal’’ der gibiydi. Ağır ağır mezarlığın kuytusunda gözden kaybolduğunda gün de tasını tarağını toplamaya çoktan başlamıştı.

Ah Sevgilim !
Ne haldeyim...
Kirpiğine dokundu,
Kanıyor ellerim

Dün gibi, gün gibi, an gibiydi gidişin...
Unutmadım ki asla
Uzanmıştın sessizce,
Ne soğuktu musalla.

Hüzün yüklü, hazan hüklü, göç gibiydi gidişin...
Unutulmaz bu veda
Uzun tahta sandıkta,
Taşıyorken omzumda.

Ah kadınım! Sessizim...
Bak ne haldeyim !
Özlemin dokundukça,
Her isimde sen.
Ahsen...Ah sen !
Şimdi kan revan,
Kan revan yüreğim.

Özlem Pala
( Ardından Yıkılan Ağıtsal Öykü başlıklı yazı ozlem--pala tarafından 8.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.