1
Varılıp varılacak hangi
nokta ise, isyanı belki de evrenin ve yetileri kayıp insanoğlu. Güne kayıtsız
kalmak nasıl ki imkân dâhilinde değil, içinde kaybolmuşluğumuzun verdiği bir
rehavetle çömeliyoruz, devingen bir ruh iken teslim olunan, kayıtsızlığımızı
bertaraf edip, derken başlıyoruz söze.
Çırpınan sözcükler her
ne kadar yeterli olmasa da verilen hüküm kadar acıtıcı, günün ve an’ın çekim
gücüne kapılıp da rest çektiğimiz belirsizlik ve anlamsızlık.
Bire bir
yaşanmışlıkların yarattığı o derin huşu belki de iklimsiz bir seyrin mizacına
yenik düşüp yeniden sarılırken umut ve sevgi bileşkesine ve aşk denen bilmecenin,
biteviye hizmet verdiği o insani vasıflarımız: Kâh körelmiş kâh yitip gitmiş
bir o kadar boyutunu indirgeyemeyeceğimiz bir yanılgı.
Hiçbir şey olduğumuz,
gün gibi aşikâr bizler beyan ederken erişilmez varlığımızı.
Hiçbir zorlamaya mahal
vermemek adına belki de tüm çekincem. Hanidir anlamlandıramadığım kayıt dışı
öfkesine yenik düşmek evrenin, bir o kadar kırık bir yarım kalmışlığın, hüzün
çerçevesinde gönül koyduklarım. Bir hutbeye sığdırdığım niyazıma tanık olurken
melekler, sınır ihlaline sebebiyet veren o anlamsız ve yükümlü tümceler; içine
katılan nazara hitaben, bir o kadar temcit pilavı gibi devindikçe sarkaç.
Zamanın tedirgin
dokunuşunda asılı kalıp, tek bir noktaya tekabül eden o merkezi yanılsama: Her
nasılsa, sorumlu addedildiğim hangi sorun ise yüklenmişken, belki de mizacında
boyutsuzluğumun, gümbürtüye giden harcanmış yıllarım: Yıllanmak nasıl da olası
dokunuşu kaderin, muzip bir yadsımazlıkla peyda olurken her köşe başında.
Bilinçli bilinçsizliğim
iken rast geldiğim, o kaybolmuşluk kadar yüreği sızlatan…
Nüansını kavrayamadığım
korunaklı dünyamın yüzü suyu hürmetine geri çevrilmediğim Hak kapısı ve her
nasılsa kendilerinde hak gördükleri nice tahakküme yığdıkları kayıp benliğimin
sırça köşkünde, neye tekabül ettiğimin bilincinde olmaksızın, arşı alaya çıkan
silik beyanatlarım ve zırvaladıkça daha da boğulduğum o yanılsama. Ki
ellerimdekinin bir yanılsama olduğunu çok geç fark ettim üstüne üstük
varabileceğim ilk ve son nokta olmasının çok ötesinde, verdiğim kayıpların
hiçbir izahatı olmadan, tüm çekincelerime sığdırdığım sıradan hayatımın sıra
dışı yenilgisini üstlenmeye henüz razı gelmemişken…
Sahte yüzlere yığdıkları
neşe belki de yıpranma katsayısını omuzlarıma yükleyip, her nasılsa bir umut
beslediğim yarınlar üstelik dünkü üzünçlerimi henüz kabullenememişken…
Dalgın gölgeme
sığdırdığım edilgen mizacım.
Boyutsuz hutbelerde
dile gelen ne çok niyaz: Bir ölçek belki de hüzün, her nasılsa rahmet bildiğim
günün bitiminde savsaklarken beni kader, o tecellisine yenik düşmüşken üstelik
ta ezelden.
Güne dönük yüzüm belli
ki hüznün kanmazlığında çevrildiğim bir döngü ve her nasılsa benzeştiğim pek
çok nokta yolum düşmüşken şu satırlara:
‘’İdealleri olan basit
bir insan olarak, bir şeyleri gerçekleştirmeye çalışırım ben; karanlık bir
odadan korkarcasına sessiz olmaktan.’’(Alıntı)
Bu yüzden mi yoksa onca
tüketilmişliğim ve tökezlediğim her an’ın fotoğrafını çekip, tescillediğim şu
rahvan satırlar… Ne de olsa her bir kareye sığdırdığım anlık duygularım koca
bir ömrün beyanatı adeta.
Değişen hiçbir şey yok
üstelik: Senaryonun girizgâhında, doğmuş olmamın dışında her ayrıntı yine ve
sadece bana dair: Ve tüm başarısızlığım yetmezmiş gibi tekerrür eden her yeni
evre, bir öncekini aratmazken. Belli ki tek değişen; zaman denen sarkaç ve ket
vuran yıllar ki ben devindikçe, yardımcı oyuncuların başrole soyunduğu ve
elimden kayıp giden öznel ve gizil yanılsamalarım: Bir açıklama getiremezken,
yeni bir yenilginin peşin yüklü hazırlığına nail olup, ellerimi sessizce
uzatıp, yeniden avuçlamak yeni pişmanlıklarımı…
‘’Yazdıkça kendimi
alçalttığımı hissediyorum; ama bundan vazgeçemiyorum da… bir türlü
bırakamadığım rezilce bir alışkanlık.’’(Pessoa)
Tarihin tozlu
sayfalarından adeta yüzüme sırıtan bir itiraf daha doğrusu bir öngörü ve tüm
kalbimle katıldığım o itirafname; her nasılsa son üç yıldır süre gelen bu
alışkanlığımın somut bir tecellisi. Ki hala inanamazken bu denli saf ve yanılmış
olabileceğimin ve her yeni gündönümünde, savsaklandığım ve göz ardı edildiğim o
çoğunluk. Belli ki; mizacımın kırılganlığında hayat bulmak adına tüm
çırpınışım. Edilgen vasıflarımı etken kılan, kanlı canlı tümceler yine öznesi
bana ait ve tüm kaybolmuşluğumda, ses olan nirengi noktası. Tüm
yalıtılmışlığımı bertaraf ederken, yeniden hayat bulduğum…
Kırık bir niyazı
yudumlamakta gönül ki hüznü rahmet bilip, kayıp bir eşkâlin izdüşümünde
adımlamak kalan yolu. Miladı belirsiz bir düzenek, kayıp ve kaypak bir edimde
gizli belli ki detayların göz boyayan o rahvan ve silik nüktedan seyri.
Ayracı noksan ve yeni
yetme bir düşte alabildiğine ayrımcı bir boyutu es geçemeyip, yenik düştüğüm
bir savaşın kaçıncı seyri ise artık…