1
İkbali sırıttıkça
sırnaşık tümcelerin doğurgan bir rezalet adeta o kinaye yüklü mizaçlarda
solmaya mahkûm üç beş kırık gül.
Kırgın mizacımın
yansımasına teveccüh buyuran o zincirleme kazaya rehin verdiğim leşlerim: Delik
deşik yüreğin sıdkı sıyrılmış ve o mahmur kefaretini de ekledim mi…
Sanal ya da gerçek.
Gerçek ya da gerçek
dışı.
Ve nefret…
Tanzim ettikçe
duygularımı ve böldükçe kalan yarımı, tutkulu bir aşk’a yelken açan duygular
cumhuriyetim.
Sanrılardan çıkıp da
yola…
Sancılardan öldükçe
günbegün…
Ve sınanan dirayetimin
o mütecessis cüssesine sığındıkça…
Hani olur da, demekten
de öte olmaz bir ikbalin satır arasına üşüşen laf kalabalıklığı yapan insan
pazarında görücüye çıkmış onca kinaye ve onca sefil ve berduş imge.
Of, demekten gayri şükre
meyletmek.
Şükür yüklü
niyazlarımın hükümranlığında yine asılsız bir menkıbeye hükmetmektense sınanan
bir kibrin, soluklanan bir aşk’ın ve hangi med-cezir ise solumda yüklü,
yürekten seven ve sonlanmaya asla da meyilli olmayan bir günce…
Ha bu gün ha yarın,
demekle eş değer belli ki. Belki de sandığın en dibine yığdığım naftalin kokan,
ölü cümlelerim: Ben gibi ya da benden gayrı.
Suslara sığındığım ama konuşmaya da
doyamadığım.
Doymaktan öte
susuzluğumun rencide eden o ıslak ve külçe çeken ağırlığına peşkeş çektiğim
devingen cümleler.
Muhalifim.
Muktedir olmayı
dilerdim ancak…
Sonlanmayan
meziyetlerin buyurgan çöküşünde ve kırılgan taziyelere sığındıkça, verdiğim
kayıpların kim bilir indirdiğim kaçıncı hatmi?
Suretlerden suretlere
damlayan ıslak kaygılar: Nadide kılıfıma geçirdiğimden ziyade geçirgenliği asla
sonlanmayacak bir ritüel.
Damıtılmış bir
gezegende tüketmeye meylettikçe tükenen kendini bilmez zafiyetlerimizden nasiplendikçe ve soldukça gökyüzü, bilinmedik
bir minvale düştükçe yolumuz, işte demekle de eş değer sencileyin bir sığınakta
sergüzeşt bir yalnızlığı buyur etmek. Ne gam!
Saklı duygular gün
yüzüne çıktıkça, pergelin bilinmedik rotasını kırdığım bir milada rest
çekiyorum.
Simli gökyüzünden ötesi
yok madem ve mademki benden gayri bir benliği tensiye ediyorum; sonsuz bir
yürek sesine teğet geçen kötülüklerin canı cehenneme ki bilindiğin ötesinde
sığındığımla eş değer o külfeti yok sayıyorum hem de cüzi irademin hemhal
olduğu bir satır arasında.
Ola ki düştü yolunuz
gönül pazarına, sakın ha görmezden gelmeyin ve alın taşıyabildiğinizden de
ötesini. Hem belli mi olur; hezimet yüklü bir tufanda salıverirsiniz can
yeleklerinizi ve buyur edersiniz en atıl ve en akil ukdeyi.
Sıradan bir günün ve
sıra dışı bir ömrün hangi taslağı ise artık saklı tuttuğunuz…