Sonsuzluk Allah’a mahsus lakin duygular da ölümsüz.

İzini sürmek varsıl bir aşkın ve yine yüzü suyu hürmetine sevdanın, kefeni giymeden aşka soyunmak…

Bir ırmak belki de bir renk yoksa kaybolmak mı tek maharet hani olur da yolu düşerse insanın o gölgeye aydınlık olur ebedi istirahatı.

Gök kubbeden dokunan o sükûnet yine hayatın mızrabı belki de bir şarkıyı evlat edinmektir aşk iksirini yudumlamak ve asla sonlanmayacak bir ömürmüşçesine umudu kesmemek.

Yalan belki de tüm gerçekler belki de yalan bildiklerimizdir tek gerçek ama aslolan maneviyatın büründüğü huşu iken pekmez kıvamında bir aşkın cüssesi.

Kim bilir belki de boyutsuzluğudur verilen hükümlerin hele k, esaretinde iken, kim demişse ne güzel demiş yine de önce canan demek belki de candan öte…

Şiir tadında belki de hayat iksiri iken şu kalem demlendikçe bizler iken yüreğin peşrevi bir şarkı mahiyetinde asılsızlığımızı sorguladığımız.

Hayatın ve an’ın izdüşümü matem belleyip de mahremiyet adı altında saf tutulan ne ise yine ömre bedel varlığın duyumsadıkları.

Çekincelerimi ihlal ediyorum aklım sıra belki de münferit bir izlekte kaybolmayı mesken edinmişken…

Sürüncemede varlığım hatta kartal bakışlı gök kubbede mabet bildiğim kıblenin de uzamı adeta anlatamadıklarım: Öyle ya, henüz söylenmedik bir sözüm yok, dememe arsızlığımla pışpışlıyorum öncelikle iç sesimi bağrına basan yanık tenini aşk’ın ve aşa aşa geçemediğim yolları aşırıyorum saç tellerinden.

Sanırsın ki gökyüzü de ağlamaklı ama bir türlü boşaltamıyor gözyaşlarını. Demin duydum televizyondaki gök gözlü adamın serzenişini:

‘’Çok çok kurak hem de insanlığı tehdit eden onca unsuru da öteleyecek kadar kurak.’’

Ne var ki bunda ki sersem sepelek gidip bakıyorum mutfaktaki musluğa.

‘’Ee, diyorum. Bak hala sular kesilmemiş demek ki var hala ümit.’’

Bu sefer ana haber spikeri mimliyor azılı bir katili. Evet, o bir katil. 

‘’Ne mi yapmış?’’dememe mahal vermeden bakıyorum ekrana. Adamı serbest bırakmışlar üstelik katil olmadığını beyan ediyor ve derken alt yazı geçiyor:

‘’Küçük kıza tecavüz eden adam serbest bırakıldı zira kız mahkemede ifade veremeden geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.’’

Neymiş efendim?

Adam iyi halden serbest.

Midem daha da bulanıyor yoksa midemi kundaklayan demin içtiğim bayat süt değil de bu haberler mi?

Demeler, isyanlar, yüreğin kıblesi ve Arnavut yollu kaldırımlarda seğirten vicdanı kayıp insanların.

Sanrılar zaten işkence.

Sancılar öldürmüyor ama sürünmeye son gaz devam.

Korkmaksa en alası hele ki insan denen varlık iken hayatla aramıza nifak sokan.

Ve seviniyorum durduğum yerde. İyi ki çocuğum yok oysaki ben de bir anneyim.

İyi de büyüttüğüm onca çocuk nerede?

Sorulan sinir sistemimi alt üst ettikçe oturuyorum masa başıma ve evladiyelik kitabımı açıyorum kim bilir kim verdiyse zamanında ve bakmamla sayfalarına girdiğim şok neticesi sırtım ürperiyor.

Asılsız ya da yansız iyi de kitabın sayfalarını kim boşalttı?

Aklım sizlere ömür ve unuttuğum adımı tekrarlıyorum ama aklıma gelen tüm isimler yine tanıdığım ölülerin mirası.

Devingen mahiyette büründüğüm resim ve buruşturup attığım tıpkı beni buruşturup atıp bir de makamsız bir türküyle adımı çığıran zulmün neferleri ki nerden başlasam da anlatsam…

Ahkâm kesen kuytuların boşluğunda cebelleşen çocuk ve saf yanım hem de sebepli sebepsiz sevdiğim ne çok insan…

Ne çok veryansın ama bir hatır sormamla bana geri dönmeyen nicesi: Rahmetle andıklarımın ruhunu çağırmak ise yine gecenin marifeti. Gecelerden gece beğenmekse en büyük zulüm, Eyvallah ama karanlığı beyaza boyayan yine yazdığım şu kırgın cümleler… Ayrıntılarda boğulduğum hayatın arka sokakları ve sevmelere doyamadığım nice varlık.

Nicedir yalnızım ve nicedir kalabalık: Tanrım, nasıl bir çelişkidir bu?

Rotamı kırmaktansa başımı kırarım, demelerle geçmişken bir ömür biliyorum ki artık iflah olmam ya da benzemek adına boşlukla cilveleşmez artık hezeyanlarım.

Sıradan ya da sıra dışı belki de öfkenin zehri yine boca ettikleri.

Kimlerdensin sen? 

Sözsüz bağdaş kurmuşluğumla tüm cehaletimi gömüp yeniden doğmak adına yine sığınıyorum rahmetliye:

Bir cebimde düşlerim ve diğerinde düş/üşlerim.

Hep ama hep aynı hikâye. Sahi kimlerdenim ben?

Ya siz?


( Ya Siz? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu