1
Gün bitiminde
konuşlandığım sandalyemde tartışıyorum yine iç sesin müdahil olduğu o monolog
ve birazdan değiştireceğim boyutta diyalog kurma imkânı tanınacağına dair
inancım. Ya öncesi?
Kıblemde
boyutsuzluğumla sarmaladığım dünya ahalisi sahi kaçtı sayı? Ya yedi ya da sekiz
milyar hele ki dünya değiştirenleri de düşündük mü hiçbir rakama tekabül
etmeyeceğinin bilinciyle göz ardı ediyorum varlığımı ki kanıksandığım inancına
atıfta bulunan sessizliği de ekledik mi pek de önemli bir rakıma denk
düşmediğimin farkındayım. Bir yetmişe yakın bir boysa izamda surelerinde
kaybolduğum yüreğimi de ekledim mi çalakalem sürdürüyorum serüvenimi.
Bir varmış bir varmış
daha demek istesem de değişik bir girizgâh sunma ihtiyacı hissediyorum: Bir
yokmuş ve hiç de olmamış işin aslı.
Sürrealist bir imde
takılmışlığı belki de aklın bilinç ötesi varsayımlarını kale alıp da kale
alınmadığım düşüncesi bıçak gibi saplanırken üstelik tarihin her dönemecinde
belki de bundan önceki yaşamlarımda kör kuyuya hapsedilmiş olduğumun da inancıyla
yine deliksiz uyumayı arz ettiğim bir ömür ve verdiğim küçük molalarla
sessizliğime yenik düşen varlıksız hegemonyalar.
İzah etmem gereken ne
ise bir adım ötemde sessizce beklemekte ve işin garibi bihaberim az sonra
yazacaklarımdan sonra da ritüeli uygulayıp dumanı üstünde sunacağım ve
bekleyeceğim bir köşede hem de tüm haylazlığımı saklayıp sevgiyi de sakınırken
gözümden.
Hangi arada derede
büyüdümse…
Bırakınız büyümeyi
kemale erdiğim yine de geçirgenliğinden yüreğin hiçbir şey kaybetmediği.
Telaşla irdelemek yine
hayatı belki de düne gömdüğümüz son yirmi dört saati ve zaman ilerledikçe aman
vermediğimiz bir döngü ve yine ritmine odaklı yüreğin.
Kumbaramda bir delik
daha açma ihtiyacı ya da yeni kumbaralar edinme vaktimin çoktan geldiği hele ki
devingen mahiyette ne varsa barındırdığım ve kayıpların da rüştünü hesapladım
mı…
Yavaş ve zamansız ya da
hulasa bir boşlukta bir o kadar kurak ve pekişen duyguların makberi iken
anlamsızlık ya da tepki denen mefhumun konuşlandığı üç beş izlek hatta rotayı
saptırmadan ilerlemek ise maharet bu kez kem küm etmeden çivileme atladığım
kelime deryası.
Hep sevmişimdir ama en
çok kalemleri ve sırasıyla renk renk defterler ve kaplama kâğıtları. Kitaplar
zaten asla saygıda kusur etmezler belki de ihlal ettiğim yüreğidir okuduğum
kitapların yazarının daha doğrusu teamül ettiğim ve şimdilerde gıpta ettiğim
bir o kadar saygı yüklüyken yürek coğrafyam, ardı ardına kolyeler yaptığım renk
cümbüşü ataçlar.
Daha bugün düştü yolum:
Önce bir kitapçı ve kırtasiye dükkânı belki de tehir etme gerekçemi unutup
arasında kaybolduğum nice renkli dünya hele ki gerçek dünyanın siyahı çok
beyazı az tantanasını da düşümdüm mü hiç çıkmamalıyım, dercesine kendimi
kaybettiğim yazın pazarı.
Meçhul gidişatların biz
arsız fanileri hele ki öteleştirdiğimiz nicesi ve farkına varmadan kendi
kendimizi örselerken yine de toz konduramayıp alet edevat birbirimizin iç
dünyalarını kurgulayıp iyice ayarlarını bozarken hele ki uyumsuz seyrini de
ekledim mi iç sesimin vay halime.
Kapsama alanı
dışındayım belki de tüm insanlığın hele ki çocuk yaşımda bir dil bir insan iki
dil iki insan gerekçesiyle aile büyüklerimin, dâhil olduğum yarış pistini de
düşündüm mü hep derdi rahmetli babam:
‘’Kızım benim kaç insan
yerindesin. Hadi konuş şu turist amcayla.’’
İyi de ne anlatacaktım
koca adama ya da ne soracaktım? Belki nereden geldiğini ya da ne zaman ülkesine
döneceğini.
Düşünüyorum da eski
zaman insanları bu günkü halet-i ruh iyemizi görseler hangi ahvalde
sabitleyeceklerdi kendilerini? Akla zarar doğrusu: Bir öyle bir böyle hele ki
yola çıkıp da eve dönmemek var.
Nereden geldimse bu
noktaya…a, evet, bir serüven babında ama körelme ihtimalini de göz ardı etmeden
sür-git adımladığımız ömür ki pek de ahım şahım bir sunum değil hani yine de
şükretmeyi asla ihmal etmeden yeni günü bin bir ümitle bekleyip hezeyanlarımızı
da kapı dışarı ettik mi…
Yine de sevgiye ve umuda
konuşlu bir ruh sayesinde idare edip yaşamak ve nemalanmak günlük
mutluluklardan pek de zor olmasa gerek yine de fazla mutluluk ve sevgi de göz
çıkarmaz hani, deyip nasiplendiğimizden fazlasını da talep ederken Yaradan’dan
hem dememişler mi: Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz ama en önemlisi
iken gönül gözünün odaklandığı ve asla da husumet beslemediği bir evreni tüm
ahalisiyle kucaklama istediği hele ki kucaklanmak en büyük ödül.
Gönül gözünüz açık
olsun ve her şey de gönlünüzce.