Savaş kötü bir şeydi, kötü bir şeydi de artık yapılan bu soykırıma, bu cinayetlere seyirci
kalmak mümkün değildi.
"İngilizler 1912-1974 döneminde Kıbrıs Adası üzerindeki egemenliklerini sağlamak amacıyla
Rumlar`ın ENOSİS`i gerçekleştirmelerine göz yumup Türkler`e karşı saldırı başlattılar 1912`de
adada yasayan Rumlar Kıbrıs`ın 35 ayrı noktasında Türklere ait işyerleri, cami ve evleri yakıp
yıkmaya insanları katletmeye başladılar.
1952 yılında kurulan EOKA terör örgütü sistematik bir biçimde başlattığı saldırılarda 100 Türkü
100 İngiliz vatandaşını öldürerek 30 Türk köyünü yaktı. 1963 yılında EOKA`cılar yeni bir etnik
temizleme planını devreye soktular, bu saldırılarda 500 Türk öldürüldü, 130 Türk köyü yakıldı,
25 bin Türk evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Kıbrıslı Rumlar Enosis yâni Kıbrıs’taki Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamak için
çeşitli hareketlerde bulundular. Bilhassa 1958-1974 seneleri arasında Türklere karşı soykırım
uyguladılar.
Rum saldırıları sırasında 103 Türk köyü terk edildi. Silâhlı saldırıya uğrayan bu köyler EOKA
Rum Terör Örgütü tarafından yakılıp, yıkıldı. Bu köylerde oturan 80.000’den fazla Türk can
güvenliklerini sağlamak için daha büyük yerleşim birimlerine göç etti.
1963’ten sonra yollardan, tarlalardan ve evlerinden götürülen yüzlerce Türk’ün sonundan haber
alınamadı.
1963’teki Ayvasıl, 1974’teki Muratağa, Atlılar, Sandallar, Taşkent, Alaminyo, Terâzi, Tatlısu
köylerindeki bütün sivil halk kazılan geniş çukurlara canlı canlı gömülerek veya çeşitli işkenceler
yapılarak öldürüldüler. Bu toplu öldürme hadiseleri Rumların Türklere karşı uyguladıkları
soykırımdır.
Bilinsin ki sadece EOKA Terör Örgütü için onurlu(!) olan o günler; Tüm insalık için;
- Küvetlerin içine doldurarak katlettikleri bebeklerle
- Irzına geçtikleri savunmasız kadınlarla
- Mağaralara sürdükleri biçare yaşlılarla
- Onlarca Toplu mezara doldurdukları sivillere yaptıkları katliamlar, bugün halen kanıtları olan;
belge, fotoğraflar ve filmlerde acı ile anılmaktadır." (Kaynak Özel Büro)
Tüm bu olanlar nedeniyle aslında Türkiye 1963 ve 1967 yıllarında garantör devlet sıfatıyla Ada'ya
müdahale etmeyi düşünmüştü. Ama çeşitli gerekçelerle bu müdahaleler engellendi.
Nihayet 1974 yılında beklenen gün geldi.
Birinci Barış Harekatı
5 Temmuz 1974'te Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları I. Cenevre Konferansı
çalışmalarına başladı.
30 Temmuz'da sona eren konferansta Türk tarafının istekleri doğrultusunda: "Ada'da bir güvenlik
bölgesinin kurulması, Rum ve Yunan işgalindeki Türk bölgelerin derhal boşaltılması, esir durumda olan
asker ve sivillerin mübadele edilmeleri veya serbest bırakılmaları, barışın sağlanması ile birlikte
anayasaya uygun yeni hükümet kurulmasının temini, Kıbrıs Cumhuriyetinde Kıbrıs Türk Toplumu ile
Kıbrıs Rum Toplumu olmak üzere iki otonom idarenin mevcudiyeti" kabul ve ilan edildi.
Başbakan Bülent Ecevit, adada gelişmelerin kötüye gitmesi sebebi ile diplomatik görüşmeler yapmak
üzere Londra'ya gitti. Acil olarak toplanan TBMM, Hükümete genel savaş açma yetkisi verdi. 14 ilde
sıkıyönetim ilan edildi.
Olanları radyodan ve evlerimizin yeni misafiri siyah beyaz TRT televizyonundan heyecanla takip
ediyorduk.
Tüm Türkiyeyi bir heyecan sarmıştı. Bir anda içimizdeki savaş korkusu silinmiş, hatta yerini sevinç
almıştı. 20 Temmuz sabahı haberi öğrenen Diyarbakır halkının sokağa davul zurnalarla dökülmesi,
bugün bizleri Türk, Kürt diye ayırıp vatanı bölmek isteyen hainlere bir ders niteliğindeydi.
Okullar yaz tatilinde olduğu için ben o günlerde İstabul'da dayımların evindeydim. Yengemin
yaşlı annesi ve ablası bile olayı yakından takip ediyorlardı. Dayımın büyük oğlu İngilizce bildiği için
bizlere BBC'den gelen haberleri aktarıyordu. Hiç birimizde tedirginlik yoktu, Hani neredeyse bize de
bir görev verilse gidecek durumdaydık.
Otuz birinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN