Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 14.04.2017
Okunma Sayısı : 2623
Yorum Sayısı : 2



Ertesi gün İskenderun'daydık. Çocukluğumun bir bölümünü yaşadığım, ilkokul ikinci ve üçüncü 
sınıfı okuduğum memleket İskenderun. İnsan çocukluğunun bir bölümünü yaşar da o şehirde hiç 
anılarınız olmaz mı?

Kiracı olarak oturduğumuz Hacı ninenin "Güzel hamam yanındaki metruk evi" bayramlarda "Çocukları 
Anna, Cancan, İlen" Annemin, babamın elini öpmeye gelen, doğan dördüncü evlatlarının ismini Fatoş 
koyan Hristiyan komşularımız Rahil teyze ve George amca.

Futbol topuna ilk ayağımı deyişim, gece gündüz sokaklarda oynadığımız istop, yakar top, saklambaç 
oyunları. Okuduğum İnönü İlk okulu. İlk defa iki tekerlekli bisiklete binişim. 

Köşe başındaki çerezciden alıp yemeğe doyamadığımız kavrulmuş karpuz ve kavun çekirdeği. 
Yoğurtçunun çıngırağı, çerez satan yaşlı amcanın avare, avare var diye bağırması. Daha neler, neler. İskenderun'a girer girmez ister istemez çocukluğum canlandı gözümde.

Alabros kesilirdi saçım
Babamın geçim derdi benim oyun derdim vardı
En büyük zevklerim annemin eteğinden tutarak dolaşmak
Üç tekerlekli bisikletim de kendi kendimle konuşmaktı
Bir dilim ekmeğe sürülen yağ üstünde salça
Oyun aralarının en leziz yemeği, yüzümün kiri annemin emeği

Ablalarımın önlüğünden küçültülen
Beli büzgülü siyah okul önlüğüm
Kızların sinsi gülüşlerine
Kıyameti koparmam, annemin kahkahaları
ve önlüğümün erkek önlüğüne dönüşü
Beyaz yakamın düğmesinin hemen her gün kopuşu

Manavdan erik çalışım
Tek hırsızlığım hiç unutamadığım
Şahit istenince ablamı şıracı yapışım
Babamın kulağıma yapışması ilk sızım
Kirpiklerimde ki gözyaşı ilk gözyaşım
Dallardaki salıncak kopunca dururdu ancak

İlk beceriksizliğim topa ilk vuruşum
Her gelen gol olsa da kalede duruşum
Ben çocukluğumu Affan deden satın almadım
Zamanın çocukları gibi doyasıya yaşadım
Uçurtmam da oldu horoz şekerim de
Topaçım da oldu araba saydığım tekerde

Harçlık diye verilen yirmi beş kuruşu
Kardeşlerimle paylaşsak da  biz günde bir simit
Ablam iki günde bir simit yerdi
Onun ablaca iç çekişleri
Halen yüreğimin bir yerinde
Dolup dolup boşalır

Avlumuzda yetişen maydanoz
İçi kurabiye dolu kavanoz
Sokağı çınlatan yoğurtçunun zili
Avare diye bağıran çerezci
Islak güneşlerde kuruyan çamaşırlar
Bayramların içine para saklı mendili

Senelerin cilasıyla parlayan eşyalar
Hiç unutturmadı oturduğum sedirleri
Ya o duvardaki resimli halı
Mutfaktaki tel dolap içinde erzak
En kıymetlisi Antep işi kilim
Daha mı kolaydı ki yaşamak

Ve bereketli Ramazan sofralarında yemek
Yaşanan o güzel günleri anlatan
"Bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan"
Biliyorum artık hiç çıkamayacak
Bir daha dönme dolaplara binemeyecek
O bayram sabahlarını hiç yaşamayacak

Rengi solgun bir köşesi yırtık
Siyah beyaz resimlerle andığım
Özlediğim, hem de çok özlediğim
İmanına yandığım
Gözümde tüterken gülümsediğim
Çocukluğum...

Bu şehre gelinir de oturduğum mahalle, yaşadığım ev ve okuduğum ilkokul görülmeden gidilir 
miydi? Müdürüm Mehmet beyden rica ettim, izin verirseniz gidip bir iki saat o havayı teneffüs 
edeyim, diye. Ben oradan ayrılalı üzerinden neredeyse yirmi beş yıl geçmiş. O nedenle Müdür bey 
" Tabi ki Fikret istiyorsan git gör, ama çok şeyi değişmiş bulacaksın, öyle haz duymayacaksın" Dedi.

Ayşe hocada bu gezinti için Müdür beyden izin alarak bana iştirak etti. Önce okulumu bulduk, hiç
değişmemişti, aynı okul aynı bahçe. Sonra heyecanla hemen arka sokaktaki evimizin olduğu yere
doğru yöneldim.

Sokakta gördüğüm manzara gerçekten şaşırtıcıydı. O tek katlı bahçeli evlerin olduğu sokağın 
tamamı kocaman apartmanlarla dolmuş, Güzel hamam yıkılıp, yerine Güzel Sauna diye kocaman 
bir Sauna yapılmış.Ama asıl ilginç olanı bizim o metruk ev apartmanların arasında o haliyle hatta 
biraz daha eskimiş bir vaziyette duruyordu. George amcaların evi de diğerleri gibi apartman olmuştu.

Sokağın içindeki markete ilk önce Hristiyan komşularımızı sordum. Yıllar önce Beyruta göçmüşler.
Sonra bizim evin neden arada böyle kaldığını sordum. Meğer bizim ev sahibi Hacı teyze yüz yaşına
kadar yaşamış ve bir yıl önce vefat etmiş. Müteahhitler çok istemelerine rağmen yıllarca diretip
evi vermemiş. Mirasçıları daha yeni müteahhite vereceklermiş. Demek ki bir yıl sonra gitsem o eski
güzel evimizi de yerinde bulamayacaktım. 

Ah hacı teyzem hani haca gitmek için, dönüşte boşanmak şartı ile,  marazlı bir ihtiyar ile  nikah
kıyıp, hac dönüşü adam seninle boşanmak istemeyince ben ölürsem  mirasıma mı konacaksın ihtiyar
diyerek zorla boşandığın, olayı bizim  büyüklere anlattığında herkesin kahkahalarla güldüğünü, senin
o fareli evini nasıl unuturum. Senin o sevimli ama kurnaz ihtiyar hallerini nasıl unuturum, inanasım
gelmedi demek bizden sonra yirmi beş yıl daha yaşadın öyle  mi? 

Gözlerim dolu dolu ve mutlu bir şekilde Ayşe hocamla sokaktan ayrılarak, görevimizin başına döndük.

Yüz yirmi altıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
 
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Yirmi Altıncı Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 14.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.