Aslında Birinci Barış Harekatından önce başbakan Bülent ECEVİT, inşallah birliklerimize ateş
açılmaz, karşı koyulmaz demişti ama hiç de öyle olmadı.
Türk Silahlı kuvvetleri saat 6:05'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı.
Kıbrısa ayak basan ilk Türk askerleri paraşütçülerimizdi. Hava İndirme Tugayının 1. Paraşüt Taburu
Pınarbaşına, 2. Paraşüt Taburumuz ise Gönyeliye indi. İlk taburlar inerken ciddi bir mukavemet
olmadı. Denizden çıkarma Deniz Piyade Tugayımıza bağlı askerlerce Karaoğlanoğlu (Pentemili)
plajına yapıldı.
Çıkarma harekatı başlamadan önce Pladini plajının ilerisindeki dağlarda önceden belirlenen hedefler
Jet uçaklarımızca bombalandı. İlk çıkarma aracı saat 08:50’de sahile ulaştı.
3. ve 4. taburlarımız yoğun topçu ve havan ateşine tutuldular. Bu nedenle dağınık olarak inebilen
taburlar bir hayli zor şartlarda toparlanabildiler.
Tank ve zırhlı araçlarla takviyeli Yunan Alayı hava kararmak üzereyken Kıbrıs Türk Alayı'na karşı
taarruza başladı Taarruz, Kıbrıs Türk Alayı tarafından geriye püskürtüldü. Diğer taraftan Rum Milli
Muhafız kuvvetleri Girne Boğazı'na hakim oldu ancak 1. Komando Taburu Doğruyol Tepesini ele
geçirerek Girne Boğazını kontrol altına aldı.
Harekatın ikinci günü Rumlar havadan inen birliklerle, denizden çıkan birliklerin birleşmesini
engellemek ve bu birlikleri imha etmek üzere harekât gerçekleştirdi. Ada topraklarında savaş
sürerken haberleşme ve koordinasyon eksikliğinden dolayı Kocatepe muhribi Türk uçaklarınca
batırıldı 54 askerimiz şehit oldu.
Bu haber bütün Türkiyeyi yasa boğdu. Bu nasıl bir şeydi. Ne umutlarla gitmiştik Kıbrısa ama ne
yazık ki bir hata sonucu kendi askerimiz kendi askerimizi vurmuştu.
Her yerde olduğu gibi o gün bizimde ağzımızı bıçak açmıyordu. Belki haberi bir çok kimseden önce
eniştem vasıtası ile BBC'den öğrenmiştik. Yengemin annesinin ve ablasının bu habere hüngür hüngür
ağladığını hatırlıyorum. Hepimiz yine gergin bir havaya bürünmüştük.
Kocatepe olayı üzerine Pakistan, seyyar bir hastane, İran seyyar hastane ve sağlık malzemesi
gönderirken Libya Türkiye’ye başta yedek parça olmak üzere her türlü yardımı yapmaya hazır
olduğunu bildirmiş; bu gelişmenin ardından Türkiye için gerekli yedek parça ihtiyacı Libya
tarafından karşılanmıştı.
Bu haberler yüreğimize bir nebze su serpmişti. Dış baskıların artması neticesinde, Türk hükümeti,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararını kabul ederek harekatın üçüncü günü
olan 22 Temmuz 1974 saat 17:00'den itibaren ateş kesmeye karar verdi ve bu karar Başbakan Bülent
Ecevit tarafından saat 10:00'da düzenlenen basın toplantısında açıklandı.
Karar açıklandığı sırada henüz Kıbrıs'ta havadan inen birlikler ile denizden çıkan birlikler birleşmiş
bir durumda değildi; akşam 17:00'ye kadar bunun gerçekleşmesi beklenmekteydi. 10:30'da Pladini
Plajı'na varan Bora Özel Kuvveti, 3. Komanda Taburu ile birlikte saat 17:00'de Girne'ye girdi.
Çatışmalar üç-dört saat daha devam etti. Küçük Kaymaklı köyü Lefkoşe Sancağı Mücahitleri
tarafından 18:30'da ele geçirildi.
22 Temmuz'dan 30 Temmuz'a kadar geçen süre içinde yaşanan ateşkes ihlalleri sonucunda,
birliklerimiz, Yukarı ve Aşağı Dikmen(Dikomo), Kaynakköy(Sihari), Taşkent(Vuno), Akçiçek
(Siskilip) bölgelerini ele geçirdiler ve ayrıca Lefkoşe Havaalanı çevresinde de ilerleme kaydettiler.
Lefkoşe Havalimanı'nın durumu İngiltere ve Türkiye arasında bir krize yol açmıştı. İngiltere
Başbakanı Harold Wilson ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Bülent Ecevit arasında hava limanının
durumu üzerine sert bir telefon görüşmesi gerçekleşti ve Wilson Türklerin Hava limanına herhangi
bir taarruzda bulunmaması konusunda tehditkar bir tutum aldı.
O zamanlar bu durup dururken ortaya çıkan ateşkese bir mana verememiştim. Ama diğer ülkelerden
gelen yoğun baskılar üzerine Başbakan Bülent ECEVİT, bu ateşkesi kabul etmek zorunda kalmıştı.
Daha Kıbrıs Harekatı gerçekleşmeden evvel, temmuz ayının başında haşhaş ekimi serbest bırakıldığı
için ABD, Türkiye'ye ambargo uygulama kararı almıştı. Üstüne bir de batının istemediği Kıbrıs Barış
Harekatı eklenmişti. Türkiye artık ekonomik bunalımlarla sürecek bir dönemin içerisine girmişti.
Sonuç olarak Amerika'nın ve diğer ülkelerin sıkıştırmaları etkili olmuştu. Ama henüz her şey
bitmemişti.
Otuz dördüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN