Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 30.12.2016
Okunma Sayısı : 1545
Yorum Sayısı : 0


Ali İmam, Nalan hanımla evlenince İzmir'den İstanbul'a balayına gitmek üzeri yola çıkarlar. 
O günlerde Türkiye'de olan kardeşi Hasan ağabeyde onlarla birlikte İstanbul'a kadar gitmeye 
karar verir.

Yetmişli yıllarda henüz o yolda otoban olmadığı için evimizin bulunduğu İzmit-Tütünçiftlikden 
geçerken Ali ağabey Tütünçiftlik tabelasını görünce "İşte işte bizim Ahmet amcalar burada oturuyor"
diye eşine söylemiş. Sonra bir anda nasılsa Otobüs Şöförüne seslenip "Durun durun biz burada ineceğiz" 
demiş, Nalan abla ve Hasan ağabey bu ani karara şaşırsada hep beraber otobüsden inmişler. Ali ağabey 
mektupla yazışmalar nedeniyle ev adresini bildiğinden hemen bir taksiye binip evin yolunu tutmuşlar. 

O güne kadar Ali ağabey ve babam birbirlerini yüz yüze hiç görmemişler. Bilirsiniz kan bağı diye bir 
şey vardır.Kan bağı olan kişiler birbirlerini tanımasalar bile gördükleri zaman hemen birbirlerine 
ısınırlar. Ama babamla Ali ağabeyin yaşadığı gibi bir şey hiç duymamıştım. Hayatında bir birini hiç
görmeyen iki akrabanın ilginç karşılaşması...

Rahmetli babam yanlış hatırlamıyorsam evde bir şey unuttuğu için o gün öğlene doğru Tüpraş'da ki 
Gümrük binasından bir arkadaşının arabasıyla eve doğru gelmektedir. Ali İmam ve yanındakiler ise
bindikleri taksiyle aynı saatte bizim eve doğru yola çıkarlar. Tam bizim sokağa girdiklerinde iki
araba karşı karşıya gelir. Babam taksiye doğru bakar, taksinin içindeki adamda dikkatle babama 
doğru bakmaktadır. Babam arkadaşına "Bir dakika durur musun" Der. Aynı anda Ali ağabeyde taksiyi
durdurur. İkisi de arabadan çıkarlar. Diğerlerinin şaşkın bakışları arasında bir birlerini kucaklarlar.

Yakın akraba olmalarına rağmen ten renginin koyuluğu dışanda tip olarak birbirlerine hiç benzemezlerdi. 
Ali ağabeyin annesi arap kökenli olduğu için iki ayrı ebeveynin özelliklerini taşıyordu. Yüzünde arap 
hatları vardı. Ama mimikleri ile her ne kadar o güne kadar kendini Kürt kökenli sansada tam bir
Türke benziyordu. Ayrıca yaşadıkları Coğrafya nedeniyle farklı özellikler taşıyorlardı.

Eve misafirlerle birlikte gelen babamın anlattıklarına tüm aile çok şaşırmıştık. Ama hepimiz kısa
süre içinde bu güzel aileye ısındık. 

Ali ağabey evimize gelirken eşi Nalan ablaya, bir kaç saat oturur, sonra yolumuza devam ederiz demiş.
Ama hiç de öyle olmadı. Babam ve annemin ısrarlarıyla tam on gün bizde kaldılar.

Çok güzel sohbetlerimiz oldu. Bizler konuşup gülerken hiç Türkçe bilmeyen Hasan ağabey bakınıyor, 
arada bir bizimle birlikte gülüyordu. Hiç unutmam Ali ağabey bu durumu görünce kardeşine " Bizi
anlamıyorsun ama neden gülüyorsun" Diye sordu. Hasan ağabey ise "Herkes gülüyor ve mutlu bende
ona gülüyorum" Diye cevap verdi. 

Babam işe gidip geldiğinden, annemde ev işleri ile meşgul olduğu için, iki ablamla ve kardeşimle
birlikte misafirlerimizi Kocaeli'nin bir çok yerini gezdirmek görevini biz üstlendik. Birlikte
çok güzel anlar yaşadık.

Bir sohbet sırasında Ali ağabey babama soyumuzun nereden geldiğini sordu. Babam Türkmen olduğumuzu
söyleyincede çok şaşırdı. Babam onun bu şaşkınlığını gidermek için seceremizi yani soy ağacımızı 
çıkardı. 

Sülalemizin bütün mensuplarını geçmişten günümüze, belirli bir düzen içinde sıraladı. Bu sıralamayı
yaparken usulüne uygun olarak en eskiden en yeniye doğru hiyerarşik bir sistem kullandı. 

Soyağacının en tepesinde bilinen en eski aile veya sülale üyesinin Türkmen olduğunu söyledi.

Veda günü geldiğinde tıpkı Denizli-Çardak'daki akrabalarımızla olduğu gibi ayrılmak çok güç oldu.
Bir yıl Türkiye'de kaldıktan sonra Ali ağabey ve İzmirli eşi Ürdün'e yerleştiler. 

Ali imam çok akraba canlısı bir insan olduğu için daha sonraki yıllarda da Türkiye'ye geldiklerinde
kendisiyle bir kaç defa daha görüşme şansımız oldu. Bu arada Ali ağabey boş durmadı ve bizim bile
bilmediğimiz bir sürü akraba bağını da ortaya çıkardı.

Bu güzel insanlardan önce Nalan ablayı, bir kaç ay sonra ise Ali ağabeyi kaybettik. Şimdi eskileri
ve onları hatırladıkça burnumun direği sızlar.

Otuz dokuzuncu bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Otuz Dokuzuncu Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 30.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.