1 Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Kırk Altıncı Bölüm)

Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 6.01.2017
Okunma Sayısı : 1517
Yorum Sayısı : 0


Gözümü açtığımda saatin on bir olduğunu gördüm. Diğer üç arkadaşım halen uyuyordu. Benim de 
canım yataktan hiç kalkmak istemiyordu. Gece olanları düşündüm, ne kadar garipti her şey. Nerelere 
gelmiş neler yaşıyorduk. 

O gece askerler bizi götürse hiç kimsenin haberi olmayacaktı. Kim bilir ailelerimiz şu anda bizi nasıl 
merak ediyordu.  

Aslında sokağa çıkma yasağı ikinci günden itibaren artık sadece geceleri uygulanıyordu. İzmit'e 
dönsem her an okullar açılabilirdi. Ayrıca bırakın İzmit'e gitmeyi Postaneye telefon etmeye gitmeye 
bile çekiniyordum. 

Yatakta fazla oyalanmanın alemi yoktu. Ben kalkmasam kimse kalkmazdı. Elimi yüzümü yıkadıktan 
sonra mutfağa geçtim. Geceki atıştırmadan sonra evde yenecek bir lokma bir şey kalmamıştı. Bakkal 
amcaya da borcumuz epeyce kabarmıştı. Acaba dedim aşağı inip yüzümü eğsem de Rıza amcadan yine 
veresiye biraz bir şeyler mi alsam . Sonra bunu gururuma yediremeyip vazgeçtim.

Çaresiz her zaman aç kaldığmızda yaptığımız şeyi yapmaya karar verdim. Önce ocağın üzerine çayı 
koydum, ardından biriken bayat ekmekleri dilimleyip küçük elektirik ocağının üzerinde teker teker 
kızarttıktan sonra üzerlerine önce o zamanların malum margarinini, onun üstünede domates salçası sürüp 
üst üste dağ gibi yığdım.  

Kokuyu duyan arkadaşlar birer birer kalktılar. Hep birlikte kahvaltımızı ettik, yine hiç kimseden ses çıkmıyordu. Hiçbirimizin neşesi yerinde değildi. Aslında ders çalışmak için bulunmaz bir fırsattı ancak 
hiç kimse eline kitap da almıyordu.

Öğleden sonra saat iki sıralarında tekrar kapı çaldı. Heyecanla bir birimize baktık. Kim olabilirdi ki?
İnşallah komşulardan biridir diye düşündüm. Gelen Postahanede görevli bir memurdu. 

Memur İzmit'den telefonum olduğunu bu nedenle Postaneye gelmem gerektiğini söyleyince çok 
sevindim. Arayan ya ablam ya da babamdır diye düşündüm. 

Evet arayan o zamanlar Tüpraş'da çalışan küçük ablamdı. Nihayet ailemle haberleşme imkanı 
bulmuştum. Ama Postanenin hali beni çok ürküttü.  Çok az sayıda insan vardı. Kapının önü ve 
Postanenin içi nöbetçi askerlerle doluydu. Neredeyse memurdan fazla asker vardı. 

Sonradan öğrendiğime göre o zaman bütün Resmi Dairelerin durumu aynıymış.  Sadece nöbetçi 
askerlerle kalmamış, ayrıca bütün resmi dairelerde asker yönetime el koymuş.

Genel durumu kısaca özetleyecek olursak " 6. Süleyman Demirel Hükümeti ve Türkiye Büyük 
Millet Meclisi feshedilmiş, sendika ve derneklerin faaliyetleri durdurulmuş ve genel sıkıyönetim ilan 
edilmişti. 

Darbenin gece 03.00' de ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit 
ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay Başkanı Evren tarafından birer tebliğ gönderilmişti.

Tüm tebliğlerde, "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz 
düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" ifadesi kullanılmış, liderlere gidecekleri adresler 
de belirtilmişti.

Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzaköy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan'a 
ise Uzunada İzmir adres olarak gösterilmişti.

Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzaköy'a götürüldü. Yaklaşık bir ay boyunca, 11 
Ekim 1980'e kadar burada kaldılar.

Necmettin Erbakan ise aynı gün uçakla Uzunada'ya götürüldü.

Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül'de bir bildiri ile teslim 
olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtmiş. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül'de Ankara 
Merkez Komutanlığı'na teslim olmuş ve Uzunada'ya gönderilmiş."

Telefonda ablama hiç bir sıkıntımız olmadığını, okulların açılmasını beklediğimizi söyledim. Endişe
duymasınlar düşüncesi ile evimizin arandığından ve askerler tarafından sorguya çekildiğimizden hiç 
bahsetmedim. Belkide bahsetseydim İzmit'e dönmemi isteyecekti. Onlarında sağlık haberlerini alınca
oldukça rahatlamıştım. Ayrıca ablamın bir kaç gün sonra para göndereceğini söylemesi de sevindirici
bir haberdi.

Eve dönüşte kapıda bakkal amcayla karşılaştım.  Ona bir kaç gün içinde paramın geleceğini ve borcumu
ödeyeceğimi söyleyerek özür diledim.  Rıza amca "babacan bir şekilde olur mu oğlum, bu dönemde 
para mı düşünülür, alacak bir şeyin varsa çekinme al"Dedi. Bir de gece olanları sordu. "Komşular duymuş 
gece sizin eve askerler gelmiş, bir şey çıkmadı inşallah" Deyince. Yok amca bizde sıkıntı yok diye cevap
verdim ve kahvaltılık bir şeyler ile bir kaç ekmek alıp yukarı çıktım.

İçeri girdiğimde arkadaşların oturup ders çalışmaya başladığını görünce memnun oldum.  Demek ki 
artık her şey normale dönüyordu. Bende çalışmalıydım.  Arkadaşlarsa elimdeki yiyecekleri görünce 
yerlerinden heyecanla fırladılar.  Bolulu her zamanki muzipliği ile "Ne o yoksa telefonla para mı 
göndermişler sana" Diye takıldı. Artık okula gitmek dışında her şey normale dönmüştü.

Nereden bilirdim ki, bu sevincin, bu yeniden hayata dönüşün kursağımızda kalacağını, zor çok zor
günler bekliyordu hepimizi.

Kırk altıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Kırk Altıncı Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 6.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.