İşte artık yeni bir hayatın başlangıcındaydım. Yeniden bir bunalıma
sürüklenmemek için bir an önce iyi kötü bir iş bulup çalışmaya başlamam
lazımdı. Bundan sonra başımızda babamız olmayacaktı. Vatani görevde
bittiğine göre, şimdi ayakta durma zamanıydı.
Her sabah bir Kocaeli Gazetesi alıp iş ilanlarına bakmaya başlamıştım.
Ancak o zamanlar evimizde henüz telefon olmadığı için her gördüğüm
ilanın adresine bizzat gidip görüşmem gerekiyordu. O nedenle bir kaç gün
ilanları yazıp biriktiriyor ve şu gün gideyim diye tespit ettiğim günde
teker teker firmaları dolaşıp işe talip olduğumu söylüyordum.
Müracaat ettiğim yerlerin hemen tamamı asgari ücretin altında tekliflerde
bulunup, yemek, yol masrafı gibi başka hiç bir ek vaat de bulunmuyorlardı.
Hatta bazısı sigortasız çalıştıracaklarını bile söylüyorlardı.
O arada televizyon haberlerinde bir öğrenci affından söz edilmeye
başlanmıştı.
Söz edilen yasa benim durumumu da kapsıyordu. Ancak annemin dul maaşı
dışında "ki onunla da ancak ev geçindirebiliyordu." Hiç bir güvencem yoktu.
Yani eğer bir af çıkarsa tekrar okuyabilmem için hem çalışıp hem okuyacağım
bir ortam hazırlamam gerekiyordu.
Aramalarım sonucunda nihayet asgari ücret ödeyecek, ayrıca öğle yemeğimi
karşılayacak bir şirketin ön muhasebesinde iş bulmuştum. Firma Bir Nakliyat
Şirketiydi. Hemen ertesi gün işe başladım. İki ay kadar burada çalıştım.
Ancak iki ayın sonunda öğrenci Af Yasası gerçekleşti. Okula yeniden dönmeyi
çok istiyordum, ama maddi olanaksızlıklar belimi büküyordu.
Küçük ablam durumu öğrenince bana bir süre yardım edebeliceğini gidip okula
başlamamı istedi. O günlerde güzel bir tesadüfle bir komşumuzun, üstelik
rahmetli babamın mesai arkadaşının tayini Eskişehir'e çıkmıştı. Cihangir amca
ve Emine teyze dört beş ay önce iki oğullarından birisini geçirdiği ani bir
rahatsızlık sonucu kaybetmişlerdi.
Bir Cuma namazı çıkışı Cihangir amcayı buldum ve kendisine yeniden okula
döneceğimi,Eskişehir'de bir iş buluncaya kadar yanlarında kalıp kalamayacağımı
sordum. Cihangir amcam çok iyi bir insandı. Oğlunu yakın zamanda kaybettiği
için de son günlerde de iyice duygusallaşmıştı. Benim sözlerim üzerine göz yaşları
içinde " Tabi ki oğlum, istediğin kadar kalabilirsin, ben bir evlat kaybettim
biliyorsun. Sen de babanı kaybettin, belki bir tecelli bu, Emine teyzen de inan çok
sevinecek, zaten seni çok sever bilirsin" Dedi.
Sevinçle eve koştum. Durumu anneme ve ablama anlattım. On beş gün kadar
sonra Cihangir amcalar Eskişehir'e taşındılar. Bu arada ben de çalıştığım
yerden istifa ederek okula gidip tekrar kaydımı yaptırdım.
Cihangir amcalar bana evlerinde ders çalışabileceğim her türlü ortamı
hazırlamışlar, ayrı bir oda verip hatta oraya bir çalışma masası bile
koymuşlardı.
Yasa Okullar başladıktan yaklaşık bir ay sonra çıktığı için benim yeniden
okula dönüşümde dersler çoktan başlamıştı.
Hafta sonu o ana kadar işlenmiş derslerin notlarını, yeni öğrencilerden almak
için okulun hemen yanındaki Öğrenci Yurduna gittim. Yurdun bahçesine
girişimde şaşkınlığımı gizleyemedim. Her şey bizim zamanımızdan çok farklıydı.
Basketbol sahasında öğrenciler top oynuyor, yine Yurt bahçesinin bir başka
köşesinde Orkestra kurulmuş, gençler çılgın gibi dans ediyordu.
Bir an bu nasıl bir şey diye düşündüm. Biz mi doğruyu yapmıştık yoksa bu
gençler mi doğru yapıyorlardı? Ancak ders notu için birisini aramaya
başlayınca, bu gençlerin gerçekten bizden çok farklı olduğunu gördüm.
Yaklaşık üç yıl içinde Türkiye ne hale gelmişti. Konuşmak istediğim çoğu
genç bana doğru düzgün cevap bile vermedi. Herkes kendi havasındaydı.
Bir tesadüf sonucu onlardan biraz farklı olan eski bir okul arkadaşım
Ozan'ın kardeşi Baran ile tanıştım. Baran'ın ağabeyi mezun olmuş. O da
bizim okulu kazanarak seksen-seksen bir döneminde okula başlamış.
Yani tam da benim aradığım üçüncü sınıf öğrencisi.
Bu arada ilginçtir okuldan atıldığım Mali Matematik dersi de o yıl
müfredattan kaldırılmış. Benim hayatımda çok şeye mal olan ders
müfredettan kaldırıldığı için ikinci sınıftan sorumlu olduğum bu dersten
muaf duruma düştüm.
Bilmiyorum bu durum bana ayrıca Yasal bir hak doğurur muydu? Ama
artık hiç işin o tarafında değildim ve bu tür şeylerle uğraşmaya zamanım
yoktu.
Baran Adanalı bir gençti ve maddi durumlarıda iyiydi. Yurt hayatından
memnun olmadığını burada ders çalışamadığını söyledi. Babası ile konuşmuş
bir müddet sonra Yurttan ayrılıp bizim daha önce ağabeyi Ozan'la birlikte
kaldığımız otelde kalacakmış.
Fotokopi çektirmek üzere ondan ders notlarını aldım ve tekrar görüşmek
üzere vedalaştık.
Seksen yedinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN