Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 27.02.2017
Okunma Sayısı : 1455
Yorum Sayısı : 7


Ertesi gün mesai başladıktan kısa bir sonra Güney bey beni
tekrar yanına çağırdı. İşyerimizin geceleride açık olduğunu
Kursiyerlerin barınma ihtiyaçlarınında burada karşılanması
nedeniyle nöbetçi memur ihtiyacının duyulduğunu. Her 
ne kadar görevli bekçi olsa da, ihtiyaca cevap vermediğini 
söyledi. 

Ardından konuyu bana verilecek göreve getirdi. Daha önce
Hanife hanımında söylediği gibi, iki memur ataması daha 
yapılıp, bu gerçekleştiğinde üç kişi arasında ABC nöbet 
sistemine geçileceğini anlattı. 

Ayrıca bu durumun benim işime yarayacağını, arkadaşlarımla 
anlaşırsam, aramızda zaman zaman nöbetleri değiştirerek belki 
de okulla ilgili izin sorunun kendiliğinden hallolacağını belirtti.

Bu gerçekten iyi bir haberdi. Amirimin o günkü son sözleri 
bana başarılar dilemek oldu. Sevinçle tekrar servise döndüm. 
Serviste bir taraftan elimdeki Devlet Memurları Kanunu kitabını okurken, diğer taraftan göz ucuyla orada yapılan işleri izliyordum. 

İş yerimiz hareketli bir yere benziyordu arada bir ortalık 
alevleniyor. Azize hanım tatlı sert bir şekilde birilerine kızıyor, 
sonra yine her şey normale dönüyordu. 

Aslında Şefimiz güleryüzlü sempatik bir kadıncağızdı. Odamızın
en eski ve tecrübeli memuru ise Aygün hanımdı. O nedenle Şef 
Azize hanımında bir çok şeyi paylaştığı en güvendiği memuruydu.

Ümran hanım da eski bir memurdu. Ancak o sadece gelen ve giden evrak kayıt işleri ile ilgileniyor. Başkaca bir iş yapmıyordu. Erkek memurlardan Nevzat bey pek odada durmuyor. Arada bir odaya gelerek işlerini toparlayıp sonra tekrar kayboluyordu.

Bir de Yaşar bey isminde genç ama değişik birisi vardı. Kıvırcık dalgalı saçlı, esmer tenli biraz bulmaca gibi bir adamcağızdı. 

Yaşar bey arada bir saçlarını tarıyor sonra bana dönüp bakar mısınız çirkin mi oldu saçlarım diye soruyor. Ben niye bana soruyorsunuz yaşar bey, gidip aynaya baksanıza dediğimde ise olur mu  canım arkadaş arkadaşın aynasıdır gibi garip sözler sarf ediyordu.

Bir kaç gün sonra Hanife hanım beni yanına çağırarak ilk maaşımın
ödeneceğini söyledi.  Kimseye belli etmesem de o kadar çok sevinmiştim
ki,  doğru düzgün bir işte ilk defa para kazanıyordum. Daha sonra çok iyi dost olduğum o an için bana değişik gelen veznedar Kemal bey ödemeyi yaptıktan sonra hayırlı uğurlu olsun bakalım deyince bende içimden inşallah diyerek dualar ettim.

Bir hafta sonunda elimdeki 657 Sayılı Devlet memurları Kanunu okuyup bitirmiştim. Azize hanıma bana ne zaman iş verileceğini sordum. O da durumu Güney beyle görüşmüş.Gün içinde bir kaç kere odamıza uğrayan amirimiz o gün elinde yeni bir kitapla geldi.

-Kanun kitabını bitirmişsiniz Fikret bey.

-Evet efendim okudum, teşekkür ederim.

-Peki henüz birlikte çalışacağınız arkadaşlar göreve başlamadılar. O halde şimdi siz bir de şu Personel Yönetmeliğini okuyun.

O gün herhalde görev verilene kadar canım sıkılmasın diye bana bu kitapları veriyor diye düşünmüştüm. 

Ancak hizmette yıllar geçtikten sonra anladım ki, Güney KESER en doğrusunu yapıyormuş. Gerçekten bir memurun hak ve yükümlülüklerini bilmesi çok önemli bir şey.

İşte bu nedenle ben de Memuriyet de yöneticilik yaptığım dönemlerinde Amirimin yolundan gittim ve tıpkı onun yaptığı gibi yeni memurlarıma önce hak ve yükümlülüklerini anlatan kitaplar okuttum.

Daha sonra çok çeşitli yerlerde memur ve Yönetici olarak görev yaptım. Ama şunu söyleyebilirim ki, bu ilk çalıştığım servis Amiriyle, Şefiyle, Memuruyla bana çok şeyler öğretmiş.

Tabi Serviste ve Müdürlüğün diğer kısımlarındaki arkadaşlarla oluşan dostluklarda cabası. Hani derler ya insan bazı değerlerin kıymetini kaybettikten sonra anlar diye. Yıllar geçtikçe ben o güzel dostlukların, arkadaşlığın değerini daha iyi anlıyorum.

Sakin ve gösterişsiz bir hayat
Yaşlandık be dostum
Şakaklarımı okşayan kırlar
Dökülüyor be dostum
Dudaklarımdaki gülüş tükeniyor mu?

Kâh ağır aksak kâh dört nala
Ala mı geçti desem ala...
Kâh hüzün kâh sevinç
Kâh gurbet kâh sıla
Razıydık çıkan fala.

Baş eğmedik inanınca
Ya da uysalca
Sustuk bazen
Gülmedik yıllarca
Yaşlandık, yaşlandık be dostum

Şafakla yatıştırdık
Keşkelerimizi
Duaya açtık ellerimizi
Gülümsedik güneşe sıkıntılar içinde
Karanlık eşiklerde

Güzel kokular soluduk çiçeklerden
"Büyülü bir gerdanlık gibi" astık boynumuza
O minik ellerle babalığı...
Tatdık zarifliğini
Yaşlandık, yaşlandık be dostum

Mahmuzladığımız hayat
Bir yıldız gibi parladı karanlığın içinde
Göğsümüze oturdu mutluluk
Gecenin içinde gıcırdasa da,
Umutsuzluk.

Uçan bir halıya binmişcesine
Boncuklar gibi yuvarladık yılları
Allah bilir ne kadar uzak ne kadar yakın ölüm
Düşlerimizi çiziyoruz hiç ölmeyecek gibi
Yaşlandık, yaşlandık be dostum

Adının harflerini 
Yüreğimize yazarken sevgilinin
Her saçını okşayışımızda
İki damla göz yaşı soruyor
Daha ne kadar sürecek hayat diye

Sonsuz şiirler susacak mı?
Çarşıda, pazarda satılmıyor hayat
Boşuna aramayalım
Bitecek deruhte ettiklerimiz
Yaşlandık, yaşlandık be dostum

Baki kalan dostluktur hep, son nefesimizi verinceye kadar hatırladığımız, hatırlayacağımız dostlarımız, bir gün hak vaki olunca onlarda bizi hatırlayacaklardır.

Doksan dördüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Doksan Dördüncü Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 27.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.