Ertesi gün mesai başladıktan kısa bir sonra Güney bey beni
tekrar yanına çağırdı. İşyerimizin geceleride açık olduğunu
Kursiyerlerin barınma ihtiyaçlarınında burada karşılanması
nedeniyle nöbetçi memur ihtiyacının duyulduğunu. Her
ne kadar görevli bekçi olsa da, ihtiyaca cevap vermediğini
söyledi.
Ardından konuyu bana verilecek göreve getirdi. Daha önce
Hanife hanımında söylediği gibi, iki memur ataması daha
yapılıp, bu gerçekleştiğinde üç kişi arasında ABC nöbet
sistemine geçileceğini anlattı.
Ayrıca bu durumun benim işime yarayacağını, arkadaşlarımla
anlaşırsam, aramızda zaman zaman nöbetleri değiştirerek belki
de okulla ilgili izin sorunun kendiliğinden hallolacağını belirtti.
Bu gerçekten iyi bir haberdi. Amirimin o günkü son sözleri
bana başarılar dilemek oldu. Sevinçle tekrar servise döndüm.
Serviste bir taraftan elimdeki Devlet Memurları Kanunu kitabını okurken, diğer taraftan göz ucuyla orada yapılan işleri izliyordum.
İş yerimiz hareketli bir yere benziyordu arada bir ortalık
alevleniyor. Azize hanım tatlı sert bir şekilde birilerine kızıyor,
sonra yine her şey normale dönüyordu.
Aslında Şefimiz güleryüzlü sempatik bir kadıncağızdı. Odamızın
en eski ve tecrübeli memuru ise Aygün hanımdı. O nedenle Şef
Azize hanımında bir çok şeyi paylaştığı en güvendiği memuruydu.
Ümran hanım da eski bir memurdu. Ancak o sadece gelen ve giden evrak kayıt işleri ile ilgileniyor. Başkaca bir iş yapmıyordu. Erkek memurlardan Nevzat bey pek odada durmuyor. Arada bir odaya gelerek işlerini toparlayıp sonra tekrar kayboluyordu.
Bir de Yaşar bey isminde genç ama değişik birisi vardı. Kıvırcık dalgalı saçlı, esmer tenli biraz bulmaca gibi bir adamcağızdı.
Yaşar bey arada bir saçlarını tarıyor sonra bana dönüp bakar mısınız çirkin mi oldu saçlarım diye soruyor. Ben niye bana soruyorsunuz yaşar bey, gidip aynaya baksanıza dediğimde ise olur mu canım arkadaş arkadaşın aynasıdır gibi garip sözler sarf ediyordu.
Bir kaç gün sonra Hanife hanım beni yanına çağırarak ilk maaşımın
ödeneceğini söyledi. Kimseye belli etmesem de o kadar çok sevinmiştim
ki, doğru düzgün bir işte ilk defa para kazanıyordum. Daha sonra çok iyi dost olduğum o an için bana değişik gelen veznedar Kemal bey ödemeyi yaptıktan sonra hayırlı uğurlu olsun bakalım deyince bende içimden inşallah diyerek dualar ettim.
Bir hafta sonunda elimdeki 657 Sayılı Devlet memurları Kanunu okuyup bitirmiştim. Azize hanıma bana ne zaman iş verileceğini sordum. O da durumu Güney beyle görüşmüş.Gün içinde bir kaç kere odamıza uğrayan amirimiz o gün elinde yeni bir kitapla geldi.
-Kanun kitabını bitirmişsiniz Fikret bey.
-Evet efendim okudum, teşekkür ederim.
-Peki henüz birlikte çalışacağınız arkadaşlar göreve başlamadılar. O halde şimdi siz bir de şu Personel Yönetmeliğini okuyun.
O gün herhalde görev verilene kadar canım sıkılmasın diye bana bu kitapları veriyor diye düşünmüştüm.
Ancak hizmette yıllar geçtikten sonra anladım ki, Güney KESER en doğrusunu yapıyormuş. Gerçekten bir memurun hak ve yükümlülüklerini bilmesi çok önemli bir şey.
İşte bu nedenle ben de Memuriyet de yöneticilik yaptığım dönemlerinde Amirimin yolundan gittim ve tıpkı onun yaptığı gibi yeni memurlarıma önce hak ve yükümlülüklerini anlatan kitaplar okuttum.
Daha sonra çok çeşitli yerlerde memur ve Yönetici olarak görev yaptım. Ama şunu söyleyebilirim ki, bu ilk çalıştığım servis Amiriyle, Şefiyle, Memuruyla bana çok şeyler öğretmiş.
Tabi Serviste ve Müdürlüğün diğer kısımlarındaki arkadaşlarla oluşan dostluklarda cabası. Hani derler ya insan bazı değerlerin kıymetini kaybettikten sonra anlar diye. Yıllar geçtikçe ben o güzel dostlukların, arkadaşlığın değerini daha iyi anlıyorum.
Sakin ve gösterişsiz bir hayat
Yaşlandık be dostum
Şakaklarımı okşayan kırlar
Dökülüyor be dostum
Dudaklarımdaki gülüş tükeniyor mu?
Kâh ağır aksak kâh dört nala
Ala mı geçti desem ala...
Kâh hüzün kâh sevinç
Kâh gurbet kâh sıla
Razıydık çıkan fala.
Baş eğmedik inanınca
Ya da uysalca
Sustuk bazen
Gülmedik yıllarca
Yaşlandık, yaşlandık be dostum
Şafakla yatıştırdık
Keşkelerimizi
Duaya açtık ellerimizi
Gülümsedik güneşe sıkıntılar içinde
Karanlık eşiklerde
Güzel kokular soluduk çiçeklerden
"Büyülü bir gerdanlık gibi" astık boynumuza
O minik ellerle babalığı...
Tatdık zarifliğini
Yaşlandık, yaşlandık be dostum
Mahmuzladığımız hayat
Bir yıldız gibi parladı karanlığın içinde
Göğsümüze oturdu mutluluk
Gecenin içinde gıcırdasa da,
Umutsuzluk.
Uçan bir halıya binmişcesine
Boncuklar gibi yuvarladık yılları
Allah bilir ne kadar uzak ne kadar yakın ölüm
Düşlerimizi çiziyoruz hiç ölmeyecek gibi
Yaşlandık, yaşlandık be dostum
Adının harflerini
Yüreğimize yazarken sevgilinin
Her saçını okşayışımızda
İki damla göz yaşı soruyor
Daha ne kadar sürecek hayat diye
Sonsuz şiirler susacak mı?
Çarşıda, pazarda satılmıyor hayat
Boşuna aramayalım
Bitecek deruhte ettiklerimiz
Yaşlandık, yaşlandık be dostum
Baki kalan dostluktur hep, son nefesimizi verinceye kadar hatırladığımız, hatırlayacağımız dostlarımız, bir gün hak vaki olunca onlarda bizi hatırlayacaklardır.
Doksan dördüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN