Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 7.04.2017
Okunma Sayısı : 1841
Yorum Sayısı : 3



Trabzon'da futbol bir tutkudur, hatta bir aşktır. Sadece erkeklerin ilgi gösterdiği bir şey
değil, kadınıyla, yaşlısıyla, çocuğuyla herkesin aşkıdır. Ve tabi ki Trabzonspordur bu aşkın
tek takımı.

"Ülkemiz topraklarında, Futbol memleketi sıfatıyla değerlendirilen bir şehir düşünün. O ki,
Kendisinden nüfusça fazla, toprak alanı büyük ve ekonomik yönden daha zengin olan şehirlerin 
arasından sıyrılan bir futbol memleketidir bu şehir. 

Futbolun erkek sporu olarak değerlendirildiği bir arenada, kara lastikleri ile yaylalarda topun 
peşinden koşan peştamallı kızların olağan karşılandığı bu memleketin adı Trabzon’dur...

Yaşlı ninelerin dahi futbol bilgisi ve memleketinin takımına karşı bir taktik düşüncesi olduğu, 
yaklaşık 1 milyon teknik direktörün yaşadığı Trabzon şehri… Ve Trabzon’un, ünü Türkiye dışına 
çıkmış futbol takımı Trabzonspor..."
 
Öyle ki bu şehirde yaşadığım ve Türkiye Ligi Futbol maçlarını TRT'nin verdiği yıllarda hiç
unutmam "Yaşadığımız lojmanlarda Asuman ve Abdullah isimli arkadaşlarımı ziyaretim sırasında,
yaşlı annelerini sorduğumda" "Yandaki odada maç izliyor" cevabını aldığım bir şehir Trabzon.

Bu nasıl bir takım aşkı, nasıl bir renk aşkıdır ki, o zamanlar küçük bir çocuk olan, Abdullah
beyin küçük kızının sırf renkleri "bordo mavi" diye ben Barcelona'yı da tutuyorum demesi çok
ilginçti.

"Futbol narkozunun tüm dünyayı sardığı dönemlerde, hırçın dalgaların sahili dövdüğü bu şehirde  
futbol bir sevdaya dönüşmüştür. İdman Ocağı, İdman Gücü, Necmiati, Muallim Mektebi, Yolspor, 
Yalıspor, Akçaabat Gençlik, Sürmene Gençlik, Doğan Gençlik, Trabzon Lisesi ve daha sayamadığım 
takımların kıyasıya rekabeti, şehrin futbolcu yetiştirme fabrikasına dönüşmesine şüphesiz çok
büyük katkı sağlamıştır."

Ben bir zamanlar koyu bir Kocaelispor taraftarı olmama rağmen aynı zamanda fanatik bir G.Saray
taraftarıyım. Ama doğruyu söylemem gerekirse ne Galatasaray'da ne de diğer büyük takımların
taraftarlarında futbol aşkının böylesine yoğun yaşandığını görmedim.

"Trabzon İdman Yurdu, Trabzon’da Türk’lerin kurduğu ilk futbol kulübüdür. 1913 yılında kurulan 
kulüp, 1.Dünya Savaşı patlak verince, üyelerini cepheye yollamış, faaliyetleri de sona ermiştir. 

Kurumsal açıdan bakıldığında, 1921 yılında kurulan Trabzon İdman Ocağı, Trabzon’da futbolun 
temellerinin atıldığı ilk kulüp olmuştur.

İdman Ocağı’nın kuruluşundan 2 yıl sonra, yani 1923 yılında, bu kulübe ezeli bir rakip çıkar. 
Trabzon İdman Gücü… İki takım arasındaki kıyasıya rekabet, belki Trabzonspor’un kuruluşunu 
geciktirmiş, ancak şehrin futbol seviyesinin her geçen gün yükselmesine de vesile olmuştur.

İki kulüp arasındaki rekabet yıllarca devam etmiş, bu rekabetin birleşmesiyle TRABZONSPOR, 
2 Ağustos 1967 yılında kurulmuştur. 

Trabzonspor için yazılacak daha o kadar çok şey var ki; İsterseniz konuyu renklerini nasıl
aldığı hikayesi ile bitirelim. Ben İngilizlerin The Guardian gazetesinin yalancısıyım.

"Trabzonspor'un renklerini; Trabzon'un simgesi olan hamsinin gözünün bordomsu duruşu ve 
teninin mavimsi grisinden aldığı veya iki takımın (İdmangücü ve İdmanocağı) birer renk seçmesiyle 
aldığı gibi iddialar olsa da Trabzonspor renklerini, kurulduğu dönemde İngiltere'nin en başarılı 
takımlardan biri olan Aston Villa'dan aldı. Eski Kulüp Başkanlarından Şamil Ekinci, İngiltere'den 
gelirken; Aston Villa'nın formalarını getirmiş ve Trabzonspor ilk yıllarında Aston Villa'nın 
Trabzonspor Logosu takılmış formalarıyla mücadele etmiştir. Bundan dolayı, Trabzonspor'un 
renklerinden olan mavi, açık mavidir. Bunun sonucu olarak, bir dönem formaların koyu mavi ile 
tasarlanması; bazı kesimlerin tepkisine neden olmuştur.

Trabzonspor 2010'a dek alternatif renk olarak turuncuyu kullanmıştır. Ancak 2010 yılında alınan 
bir kararla, hamsi rengi olan grinin ikincil (alternatif) renk olarak kullanılmasına karar 
verilmiştir."

Rengi nereden gelirsen gelsin, ben bordo maviyi çok sevdim, seviyorum...

Hamsi dedim de; Bir de tadını unutamadığm, başka şehirlerde yesem de o lezzeti bulamadığım
hamsi var elbette. O yıllarda tesislerimizin hemen yanında Sahil Telsiz İstasyonu vardı.
Balıkçılar buraya kasalarla hamsi gönderirdi. Salih Telsiz memurları ise kasaların bir ikisini
tesislerin bahçesine herkes alsın diye bırakırdı. O akşam bütün lojmanları bir hamsi kokusu
sarardı ki, evlere şenlik. Düşünsenize on beş, yirmi evde birden hamsi piştiğini, ama o
ne lezzet Aman Allahım! Yok böyle bir şey...

Mehmet Fikret ÜNALAN
Yüz yirminci bölümün sonu
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Yirminci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 7.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.