Titrinde yalnızlığın
kadim dostum yine kendim’li cümleler.
Aşınan bir kaldırımda
mavi gözlü sessizliğim:
Seslerin denginde koyu
bir düşüm,
Kelamın bayat tadında
Hayatı ıskaladığım
yetmezmiş gibi
Satırlara sürdüğüm
beyanlarım.
Boşum: Beyhude bir
gönül yoldaşıyım
Yine kendimden ırak
Ama kendime kıydığım
her diri gece:
Kehanetler biriktiren
yorgun gönlüme
Sunuyorum yine ruhumun
derinliklerinde
Derisini yüzdüğüm
cümleler boca ediyorum:
Önce titrek sesimin
cahil hükmünde
Bir de kırık bir sure
tadındayken sair gece
Ha, bir de unutulduğum
şarkılara sitemim;
Ser verip sır da
verdiğim ölümlü dostlarıma
Son reveransı şu sefil
kalemin/yüreğin.
Eşleşen tümceler
ürüyor,
Arsız dalyalar
sığdırıyorum en içimde
Çözümsüz ve mağlup
sevdamın titrine yığdığım
Kan kırmızı şerbet
tadında evrildiğim her türbe:
Gidip dönmelere
doyamadığım namazlarda
Son verdiğim ölümlü
düş/üş/lerim,
Tam kıvamında, demeye
gücümün yetmediği
Hikâye kahramanları
yine cebelleşirken ömürle.
Dengimde yoksun bir
kıyam
Aslında varlığımı
sunduğum beyhude gök kubbe
Oysaki asılı kaldığıma
dair
Duyduğum onca terane
Bir de diyemediklerimi
ekleyip
Ölümüne sustuğum
susmaların girdabında
Boş bir hecede darp
edildiğim
Ve aklımın iklimlerinde
soyutlandığım
Somurtuk düşlerim
Yine peyder pey ektiğim
mısralar tadında olmalı hayat,
Dediğim…
Ya, demediklerim?