Usturuplu olmalı geçkin bir cümlede
yetim kalmışlığı dizelerin,
Sancıların beyanında ara katına
gömmeli mecazi ve izafi sıfatlardan damlayan heceleri sonra da kat kat boya
çekmeli acılara.
Kadın gibi zayıf, kadın kadar güçlü
ve naif hani bir de ırmaklara sermeli pür-nakıl sonra da arılar döşemeli
kovanları katmanlarında hicaz şarkılar biriktiren aklın kifayetsizliğinde yenik
bir cümle tadında olmalı aşk.
Sefasını sürüp yalnızlığın cefa
sürmeli kat kat adından akan harfler; isyanım belki de hiçliğimin dalya dediği
pejmürde bir şarkı.
Hanidir aryalar biriktiren hanidir
sapkın bir imgeden kaçan ve hanidir, hani nerdesin demelerin özlemini
biriktiren çocuk sevdalarımın aykırı bir yetişkine dönüşen hazan yüklü
sarmalında.
Bir de bir de… demelerine kanmadan…
Ya sonrası körkütük ve metazori bir âşıktan
hallice.
Serenatlar söyleyen bir yürekte
takılı bir sure kadar masum iken insan ve zarfları kayıp adresime gelmeyen
mektuplardan üreyen şiir sessizliğinde ben hala cefayı sefa bilip adını
konduramadığım ve seyrine doyamadığım duyguların bilincinde yine bir buse
kondururken şiirin bam teline.
Sen ki, demelerim bile özürlü.
Kırık mızraplarla çaldığım adından
çalındığını bildiğim zımba gibi sessizliğin nifak soktuğu hayat ile arama sen
girip de ben çın çın çınlatırken evreni bir de çılgın bir hezeyana tutuklu zaaf
yüklü gölgelerden kaçtığıma dair hangi yalansa…
Bedevi yansıması belki de bir name
tadında.
Görgüsüz bir sağanak mı yoksa ölü
şiirlerin veryansını?
Zannımca akan bir ırmak, nezdinde
sair şair hassasiyeti ve yine zuhur eden o aydınlık adını her andığımda olsa da
gecenin kifayetsizliğinde bülbül kesilmişken kalemim…
Sükûtun debdebeli isyanı aslında iç
yangınlarımın ahenksiz coşkusu bir de hangi zümre ise asılı kaldığım onca
gıybetin tutturduğu bir terennüm bozması iken kayıp giden zamandan arakladığım
nicesi…
Şatafatlı olmalı şairin ölümü.
Sakıncalı olmalı belki de imgelerine
inme inen adı konmamış şiirlerin tokadını yiyen kayıp şehirler.
İstanbul gibi yalnızsan hele ki miadı
dolmuş bir mutluluk ise tek katresini sana değişmeyeceğim…
Zaman aşımına uğrayan ellerimde
biçimlenen şiir kafalı kadınlar ve adamlar bir de hikâyelerini yazmaya
doğamadığım ölü şehirlere ait olmayan çocuk sevinçlerimde, bir nida tadında
iken yutkunduğum her sure.
Yarabbi, sen ki sabrıma katık yağdırmışken
şükrü; sen ki eklemişken adımın son harfine gülümseyen bir sureyi; sen ki
sunumunla hidayetin görkemli kapısından içeri girmeme izin veren…
Damlayan dualarımda aşkın nidaları.
Aşkın suresinde şükür yüklü varlığım
yine sensizliğin sessizliğinde ve yine senin ses olan sessiz hikmetinle…
Sonum ol, sevgili ya da başı kayıp
şarkıların nakaratında besleyelim yorgun şiirleri ve büklüm büklüm uzansın
hayat denen serenadın kırık kanadıma konan umut adlı konçertosu.
Gömdüğüm belki de görmeden öldürdüğüm
onca isyan yeter ki razı gel hem belli mi olur bir de yüzü gözü açılmamış çocuk
neşem galeyana gelir de bir şarkıyı evlat edinirim yine şiir kokan ellerinde
şairin, büyüttüğüm gonca güllerle huşu içinde uzandığım Rabbimin tecellisi her
günü yüreğime bandığım.