Gönülsüz bir kıyımdan arda kalan ve yine arka bahçemde derleyip topladığım tohumlardan sızan nüvesi gizemin.

 

Sarmalındayım kâh ıssızlık ötelerken kâh rencide edildiğim bir dokunuşa meyleden nicesi üstelik durduk yerde bin bir sıkıntıya maruz kalıp sessizliğim ile bile gocunurken saklı yüzler.

 

Aklamak adına ama asla saklamaktan geri duramayan ya da boca ederken hükümleri ve yükümleri…

 

Zaman zarfları kadar emir kipleri işte döndük dolaştık ve geldik en başa belki de yeni yetme bir kız çocuğuna yöneltilen hicap dolu ama içi boş soru zarfları.

 

Kollarına burnunu sümküren bir diğer ergen belki de aşkı refüze edilen ama nakşeden döngüde her nasılsa sevmekten vazgeçmeyecek.

 

Keskin vazgeçişler.

 

Katı bir disiplin.

 

Yoğurdukça benliği harmanlanan acı ama neyin acısı?

 

Kardıkça yüreğin önünü küreğe gelen hüzün ve kül mahiyetinde yine evrenin nüfus ettiği ama yaranın daha da derinlerde dalan acısı ve cerahati.

 

Tümden gelen cümleler kurma istemim belki de ya da sükûta davetiye çıkaran sessizliğe dokunan bir naaş misali, ölü bir cümleye suni teneffüs yapıp yeniden bir hikâye yazmak adına soluklandığım sayfanın gecenin siyahı ile olan zıtlığı ve negatif elektrik aktarımı.

 

Sözler buhrandan kurtarırken.

 

Yine aynı sözler melankoliyi davet ederken ıslah olmaz bir âşık pozunu alıp da evren hükmettikçe siz de kalbinize hürmeten, sevgiyi caiz görmeyenlere inat yüklendikçe ve pompalandıkça aşkın reçinesi hele ki tıkalı damarın sibobu misali bir katre de olsa mutluluk çağrışımını asla esirgemezken.

 

Aradığım nöbetçi mahkemenin çöken istimlâk duvarında, reşit bir acı ile yükleniyorum yine kırık basamaklarına üstelik dokunulmazlığımın gök kubbeye uzanan asma salıncağında bin bir özlemle hakkaniyete olan beyanlarımı sunarken yüce Yaratana.

 

Deyişlerimde soluksuz bir tını var.

 

Demediklerime meyyal de garip bir sızı. İlaçla geçecek gibi değil hatta uyku bile fayda etmeyecek belli de derinlerde depolanan ne ise kayıp bildiğim ama aşkın sundurmasında ökse otu niyetine içtiğim.

 

Bir savcının beyanı.

 

Bir savunma avukatının kızgın sesi.

 

Dirayetimin sınandığı.

 

Mermiler doldurduğum ve son kurşunu bilfiil kendime sakladığım üstelik aklarken siyahı bu sefer beyazı kirleten mahkeme üyeleri.

 

Jürilerin beyanında, seçimlerin de gazabında belki de aşka dayanak bildiğim yine de geçiştirdiğim.

 

Titrek ellerinde hâkimin gördüğüm o nem belki alnından damlayan belki de gözyaşlarını gizlerken kaçamak bir yanılsama yine benimki: görmekten imtina etsem de göstermekle gocunmak arasında gidip geldiğim.

 

Sanrılardan sancıya uzanan.

 

Sancıdan ölüme.

 

Ölümden ise ebedi huzura.

 

Istırabımı b/ellediğim kadar insanım aslında soyutlanmaktansa somut bir nesne babında bir özdeyişe iştirak edip de başımı kuma sokmaktan da imtina ettiğim.

 

Saklı cehaletimi sorguluyorum ya da mesnetsiz ithamlara olan düşkünlüğünü insanların ve benim de insanlara olan düşkünlüğümü derken şirret bir şarkı çığırtırken gecenin sessiz imini, teyakkuza geçen bir yürekten arda kalan nameleri serpiyorum aklımda üryan bir düş’e mezar olan o hicabın da yanık türküsü iken aşkın şatafatlı coşkusu hele ki hükümranlığında bunca sıfatın, nasıl oluyor da tükenmek bilmiyor?

 

 

( Istırabımı B/ellediğim Kadar İnsanım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.08.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.