İşte’ler emrediyor işkillenen
duygulara hürmeten,
Kanıtlar ise emre amade kuşpalazında
seyri ölümün,
Maktulün izleri kanıtlarla hemhal
Ölgün günün zifiri tebessümü belli ki
beyhude bir ikram,
Yine evrenden tescilli yazsız
akşamları Kasım’a sunduğu ömrün.
Naşı gölgelerin sevici birer lehim,
Beşer ile hasbıhal eden meleklerin
tanzimi
Kırık bir nizam, kırılgan hecelerde
çatı bellediği
Kiplerin de sona meyleden tahayyülün
açık kapı illeti
Kapattığı gözlerinde Tanrının izafi
bir dokunuş
Âdeme secde etmeyen iblis kadar
kararlı iken nefis.
Harcıâlem ömür, keyfe keder zulüm
Baş tacı olmalı kimine göre en
münafık ölüm
Yine Besmeleme siz günün girizgâhı
bilinmezi tehdit
Dünü gözlerin kapanmaz tülü gök
kubbenin
İhtimam gösterdikçe elzem reçete
Duaların nezdinde yok sayan kibri.
Reşit sancılarımı bölen uyku
İnce aralıklı normalden deliye
bahşedilen sunum
Hem de aşkın kaderi kadar garip bir
tahakküm
Leyla’ların kayıp mutluluğuna bir
çentik daha
Kaderin dokunaklı tınısında vakur bir
esinti
Beynamaz mülkiyetin en tutarsız
Öksüz olmalı cümle hele ki öykünmekle
övünmek arasındaki o köprüyü de ihlal etmeden tek bir imge dahi.
Tehir etmek olası hem zulmü
gölgeleyen hem aşkı tetikleyen sair cümle.
Sandıklarında sakındıkların gizliyse,
aklın çekmecelerinde ise çalkantılı yürek sesi sonra da sükûtu kucakladığın
geniş bir düzenek: ellerin titrerken sen titrini sonlandırmamak adına, sesin
duyulmazken kalabalığı el yordamı takip etmek sonra da sürüklendiğine değil de
sürüklemek istediklerini peşi sıra oturtmuşken bir eksene.
Sonsuzu sonlandırmak istemekle bitmiyor
kaygılar ya da yeni baştan anlattığın anıların bir de anmadıkların var ki…
Ara bölmesi yine artıların sıfırla
savaşı belki de nifak sokan eksileri darp etmek adına.
Kanıtlar topladıkça dünden senlerin
bensiz çığlığı.
Kayalar ufalandıkça toz bulutunun
görünmezin engeline takılıp da telaşe müdürü bir şiir kadar da hıçkırığa
boğulmuşken.
Kıtalarda yarımlar, yarımlarda
bütünlenme ihtimalini kayıt altına alıp da serkeş bir yüreği mahmuzlamakla yok saymak
arasında gidip geldiğin.
Aklımın şafağı attı atacak aslında
bir öngörüden yola çıkıp son görü misali bir de aklın erdemlerine sahip
çıkmaksa işin aslı.
Kıtalarda seğirten coğrafya.
Coğrafyaların mimarı yine halk ve
demokrasi ve pekişen isyanları bastırmak adına hoş görünün mimarı kim ise ahkâm
peşinde.
Gözlerim çakmak çakmak yine bilfiil
teyit etmekle tehir edinme ilkelerinden taviz vermediğim.
Suretlerin yanılgı, yenilgilerin
yergi, yargıların ise esefle dokunduğu nice izdiham nice katliam ve nice inkâr
aslında peşrevi hüznün bir de mutluluğun sarkacı korunaklı bir çetelede ardı
ardına nokta atışı yaparken.
İsli söylemlerde, çakırkeyif
suretlerde, kalabalık isyanlarda yine elinde meşale züğürt tesellisi ile düşüp
de yollara kim ise kimin gözünden düşene aldırış etmeden gemisini kurtaran
korsan kaptan.
Bir hak ihlali belki de ya da
haksızlığın zanaatına kılıf geçiren hakkaniyetli bir söylence ve aklın
balyalarında metazori bir gülümseme hele ki çatık kaşların Abaza ağrısına göz
yuman Tanrı.
Mutluluğun iskeleti çökmüş de
haberimiz yok.
Halk suskun gözükse de birbirine
zulmü çok.
Aşk ölmüş de yasını tutan yok.
Yok saydıklarımızla varlığımıza
ihanet etmek ya da var oluş sancımızı askıya almak belki de kükreyen aslanları
darağacında sallandırmak.
Ölüm mademki huzura atıf…
Aşk mademki yasaklara boyun eğmeden
gövde gösterisine çıkmış.
Yollar mademki yürünmekle aşınmıyor
lakin aşılan dağ tepede kurda kuşa yem olmakla da ölünmüyor madem…
Kurusıkı bir lahza.
Lehimledikçe dünü eğreti bir güne
atıfta bulunup yarının İlahi doğurganlığına da zulmedip.
Kindar yüreklerde ölümü küreyen.
Zindanlarda dünü körükleyen.
Gölgelerde aslına kavuşmak adına
zinhar yalan, deyip de maskesini düşürmekle yok olmak arasında gidip gelen.
Belki de el yordamı gerçeğe ulaşıp
yeri göğü inletmekle varacağı noktayı şimdiden yok sayan.
Gölgelerin laneti düşmüşken güneşin
aydınlığına inat.
Surelerin aşkına gelip ömrü hepten
talan eden kederi sollayan bir anlayışa da göğüs geren o çetrefilli hükümlerde
anlık bir gaflete düşüp de ömürlük yenilgiyi kabullenmiş.
Belki de lav etmek yok sayılmaktan
öte ölümün zikrine yaraşır bir şekilde sonlandırmakla sonu yakalamayı şerh
düşmüş adalet mekanizmasına ve eninde sonunda İlahi Adaletin vuku bulacağına
gönülden inanan zihniyeti yine şiar bilmişken ömür denen yolculukta.
Sakıncalarını görmezden gelip
sanrıları da gerçek bilip.
Aşkın nüansında sadece kekremsi bir
acı yine var oluş mertebesinde yokluk ve yoksunluk kaygısı üstelik büyüttüğümüz
değil de gözlerinde büyütüldüğümüz o şaşalı var oluş sancısına kepenk indirip
bir yoklukla bir de varlıkla imtihan olduğumuz.
Göreceli ne ise görkemin şatafatı.
Batıl ile aslına ihanet eden beşerin
de zafiyeti aslında tüm olup biten ve dereyi görmeden sıvadığımız paçaya
bulaşan çamurdan muzdarip emsalsizliğimizle dünyaya meydan okuduğumuz.