Bazen ve bazı duygular haddinden
fazla örtülü ki inancın etkisinde, sür-git bir arayış.
Mevsimlerden hazansa eğer ki… dipçiği
yoksunluğun ya da şerrine hasıl olunan o zanlarla kirlendiğimize dair bir inanç
geliştirdiğimiz…
Kusur addedilen bir yücelik değil mi oysa
hazanda güneşin peşine takıldığımız; dostluğun kıblesinde donattığımız yer gök
yine ebemkuşağının renkleri ile cıvıl cıvıl.
Nüktedan bir söylemden çıkıp da yola
ve bazen vesvese yüklenip, içimizi kirlettiğimiz şüphe odaklı bir davranış
silsilesi…
Kış güneşine vakıf olunası bir öğle
vakti belki de kuşluğu kaçırdığımız ama kuş gibi sektiğimiz bir dostun gönlüne
yakın durma arzusu ile yine aralıksız perdeli gözleri görmezden gelip,
tenhaları bile perdeden arındırıp yüzde yüz varlığımızla teslim olduğumuz…
Kırağı çalan göğe sığındığımız;
makber öncesi yattığımız vicdan ötesi sezilerde bir dokunulmazlık ilan etmek
adına yine mevzu bahis inanç ve sevgi ise…
Dokunduğum bir yürek aslında yüreğime
dokunan belki de batılı ömrün hele ki şakıyan ıslanmış serçe güruhuna avuç
dolusu bisküvi kırıntısı ve ıslak ekmek ikram ederken elbette nimete
saygısızlık etmeden, usulca pencerenin içine bıraktığım ve geri çekildiğim ne
de olsa; korku tüm canlılarda hayatını idame ettirmek adına hâsıl olan karmaşık
bir sezi bildirgesi.
Günümü dondurabilirim de hani belki
de kayıtsızca süzülen duygularımı önce Rabbime ikram ederim, sonra saf tuttuğum
inancın kıblesinde, huşu içerisinde kâh gülümser kâh ağlarım. Kim suçlayabilir
ki sahip olduğum hüznü Rabbim ile dostlarımla pay ettiğim için?
Geçmişin kırıklarına bir kırık daha
eklerim belki bu gün: kâh bir dostumun serzenişi; kâh Rabbimin sunumunda ben
hazır ola duyduğum onca duygu mertebesine sığınıp teslim olduğum…
Bangır bangır bağıran bir medya belki
ölü çocukların ifşa edildiği o can pazarı ekran; belki küçük çocukların anne
adayı olduğuna dair garip ve inanılmaz duyumlar… peki, ben sıkıntılarımı
ertelemiş bu sefer de gözyaşımı onlar için döküyorsam, bu bir insanlık suçu mu
yoksa insanlık ayıbı addedilen lanetli saplantılar ve sapkınlıklar görünmezden
mi gelmeli?
Kayıtsızca saf tuttuğumuz hayat ve
peyderpey körelen insanlığımızı yeri geldi mi; birbirimize atıp tuttuğumuz,
atıfta bulunduğumuz… Ya, yüreğin isi? Ya, sevginin kör kurşunla delinip geçildiği?
Marazi öfkeleri insanoğlunun ve
gruplaşan nice söylem bazında, bizler azınlıkta kalıp bir kanadımızın
kırıldığı. Ya diğer kanadımız?
Allah’ın huzurunda geçirdiğimiz zaman
belki de bizler sadece birbirimizin huzuruna çıktığımızı düşünüp, artçı şoklar
yaratıyoruz İlahi Gücün de gücüne gittiğinin de bir kanıtı iken her yeni gün
dünya acılarla ve felaketlerle yoğrulan…
Kimin kime gücü yetiyorsa ya da söz
ağızdan bir kez çıkar misali, biz sırrımızı ve derdimizi paylaştığımız bir
dosta kanıp da sırtımızdan vuruluyoruz.
Çocuklarımız heba oluyor. Mümkün mü
şen kahkahalar atmak?
Gençlerimiz kanıyor bir söze bazense farklı
camialarda, yakınlarının ya da yabancıların tacizine uğruyor masum
yavrularımız. Bu demek değil ki; herkes zan altında ya da sürekli paranoya geliştirelim
lakin duyarlı bir insan olmanın gereğidir hüzne ve acıya ortak olmak üstelik
bunca acının ve şerrin sunumunda bizler körkütük sarhoş mu olalım mutluluktan
hele ki göstermelik ise üstelik sırf nefsimiz istiyor diye ya da kanacağız en
ufak söyleme belki gözünün üstünde kaşın var, deyip yerle bir edeceğiz kim ise
haz etmediğimiz oysaki bu cehaletin ve zulmün ayak sesi değil mi?
Kimse kimseden üstün değil ki olamaz
da yalnız iyi ahlakla ve samimiyet ile ölçülür üstü kapalı gerçeklerden çıkıp
da yola.
Hazandan öte de mevsimler var elbet
lakin yüreğin de kışı var yazı var en önemlisi vazgeçemedikleri var: bazen bir
dost meclisine sığınan bazense yalnızlığı tercih eden.
Bir kanadımız yok ki bizlerin tıpkı
kuşların yürekleri gibi pır pır eden duygularımızın da boyutsuzluğunda, saf
tuttuğumuz şu düzenek…
Hatta Peygamber Efendimize sormuşlar:
‘’Yarın ahrette Siz de mi sorguya
çekileceksiniz? Ve aldıkları yanıt şu olmuş: ‘’En çok ben çekileceğim.’’
Uyumaktayız genelde üstelik ayakta
uyuyan benliklerimizle uyum sağlamak adına da inanmaktayız birbirimize ya da
duyduğumuz fısıltıları gerçek sanıp kirletmekteyiz saflığımızı ve tok sesi
vicdanın kapımızı çalsa bile yok kimse, deyip geçiştirmekteyiz an itibariyle
oysaki günah çetelemiz günbegün kabarmakta. Ki bu; kimsenin umurunda değil
demek yoksa bu denli acı ve haksızlık hala yaşanır mıydı?
Hazreti Mevlana’yı anmadan mümkün mü
konuyu toparlamak ve işte vurguladığı o çarpıcı gerçek:
‘’Mutlaka senin kuşunun iki kanadı
olsun: korku ile ümit. Yani hem ne olacağını bilmeme korkusu, ama hem affedici
o Allah’ın büyüklüğünün idraki. Bu ikisi seni uçurur, tek kanatla
uçamazsın.’’(Alıntı)
Zaman öbek öbek.
Sayfalar bazen sarı bazen pür-ü pak.
Ya vicdanlarımız?
Sevip sevmemekten öte; teslim
olduğumuz kadar insanız ve asla da hak yemeden büyüdüğümüz ve büyüttüğümüz
ekinlerimiz.
Teslim olmak aslında sosyalleşme
ihtiyacını idrak edip, bireysel kaygılarımızı ve inancımızı tehir edip,
çoğunluğa uyma ihtiyacı bu yüzden yalnızlık asla korkutucu değil sadece neyden
ibaret olduğumuza vakıf olalım ve vicdanımızla hesaplaşırken kendimizi huzurlu,
mutlu ve gururlu hissedelim lakin gurur, sadece benliğin Allah katında yükselen
çıtası.
Zanlar…
Zamirler…
Sıfatlar…
Önyargılar…
Nefsimiz…
Gölgelerin tortusu aslında aşkın
yücesi aslında varlığımızı kalıcı ve muteber kılan.
Bazen bir isyan bazense nedamet ama
en önemlisi kendimizi, nefsimizi ve duygularımızı ölçüp biçip asla da iyi
niyetimizi bozmadan yaşadığımız ve masumiyeti yaşattığımıza kani olduğumuz
gerçeği…
Sevmek neden bu denli zor, diye
düşünmek belki de kuytumuzun feraha çıktığı lakin sözüm ona sevgiler değil kast
edilen bilakis Allah rızası için yaşayıp, dostluğun da insanlığın da şanının
yürüdüğü.
Kıştan bahara geçiş yaptığımız aynı
gün belki de: ne de olsa sabahında kışı yaşadığımız akşama doğru göğün maviliği
ile umudu kucakladığımız bu anlamda hatalar da sevaplar da bizler için ötesinde
hüzün ne bir hata ne de çalıntı bir nimet bilakis Hakkın rahmetine ulaşmak
adına geçtiğimiz yollardaki dikenleri de yok saymadan ulaşacağımız cennet
bahçesi üstelik dünya denen mekânda…
Bir sabahımı bir de yüreğimi fetheden
canım dostuma armağanımdır yine yüreğimdeki sevgiden nasiplenmesinden mutluluk
duyduğum hele ki insan sevdiği kadar sevildiğini de biliyorsa…
Tüm güzellikler ve iyilikler sizlerle
olsun İnşallah.
Sevgilerimle gönül dostlarım.