1
Bilip bilmediklerime hükmetmekten
ötürü idare ediyorum hem de bol bol harcadığım zamanı tensiye edip idare
ediyorum.
Muhakeme mahkemesinde görüntü
itibariyle kayıt altına alıyorum her günü aslında eklem yerleri acıyan bir
şiire özenip elim kolum bağlansa da yaşıyorum belki de yazmak adına yaşadığım
zamanı es geçip yaşamak adına yazıyorum.
Köreldiğim kadar köreldim madem… ne
yani, sunumum yalan değil ki.
Aslıma icabet ediyorum tıpkı evrenin
dokusundaki o duygu bozukluğuna atıfta bulunanlar nezdinde.
Görüntü itibariyle ne olduğum pek de
umurumda değil hani: sadece idare ediyorum bildiklerimle. Ne paye veriyorum ne
ortak paydada buluşuyorum çoğu insanla üstelik çorabı kaçan kim ise cephe
alıyor bana ne de olsa yürekten bağcıklı giysilerim. Açmak gerekirse; varlığımı kutsayan değil
kutlayan bir coşku nükseden.
Güne gelecek olursam ya da günü
neresinden yakaladığıma ve bir izdüşümü dünkü yorgunluğumun ben epeydir
uyuttuğum neşeme sahip çıkmak adına belki de iklim iklim gezdim bu gün mevsim
yapraklarını sonlandırmamak adına güneşe çapkın bir selam verirken.
Selamın da çapkını olur mu, deyip de…
ne yani; paranoya mı geliştireceğim sonuçta insan insana selam veremez mi yine
de kuruntu sahibi olanları tensiye edip… bu sefer pergellerini açıp
yorgunluğumun, kendimi alışverişe veriyorum daha doğrusu parayı verip ürünü ve
hizmeti alıyorum yine de canım sıkkın ne de olsa somurtuk geçen uzun günlerin
ardından ben sadece neşeme sahip çıkmak adına sığındığım bir karede… ve bingo!
Herkes isyankâr ve yorgun oysaki ben
enerjime tüm gücümle sahip çıkıp ve yan kasada olan biteni seyirci kalmayıp
üstüne üstük adamın kolunu dürtüp bir de sormaz mıyım, İngilizce bilip
bilmediklerini ve işte burada kopuyor filmin galası derken söz sözü açıyor ve
yüklü bir miktar giriyor marketin mağazasına ben ise istifimi bozmadan İngilizcemin
pasını atıyorum.
Bir turist kafilesi ama konuşunca
anlıyorum ki; bu güzel insanlar aslında bir ailenin tekmili ve konuştuğum genç
kızlardan biri adımı soruyor derken anlamını. Ne desem ki?
Aslında bunu bir arkadaşımın sorması
gerekirken ilk etapta ben tüm haşmetiyle sözcüklerin uzun bir açılım
getiriyorum.
Saat çok erken değil ve neredeyse
mağaza kapanacak ben ise lafa dalmış ne aldığımın farkındayım ne de neyi eksik
aldığımı yine de uzun uğraşlar sonucu her şeyi yerleştiriyorum alışveriş
torbalarına yine sevimli kasiyer kızın sayesinde.
Boca ettiğim bir ömür hani neredeyse
çocukluğuma kadar ineceğim ama o kadar güzel ve içten bir yürek sesine ben
nasıl tepkisiz kalırım?
Günü yeni yakaladığıma kani gelin
görün ki; saat kaça gelmiş yine ağır aksak-hele ki elimdekilerin ağırlığına
garez edip-derken koşarak yanıma gelen bir genç hanım: A, demin konuştuğum o
Arap turistlerden biri yine en son elimi tutup da bana içten bir teşekkürü
sunan üstelik güzel ve iri gözlerindeki mutluluk nidalarını en içten
duyumsadığım. Gerçi sonradan fark ediyorum; beni beklediklerini ve elindeki cep
telefonunu uzatıp telefon numaramı ve ismimi yazmam istiyorum. Memnuniyetle,
dememek mümkün mü?
Arkasında sayısız insan hem yol
yorgunu hem de sıcaklığa dayanıklı ve hep bir ağızdan hoşça kal, derken bana…
epeydir böylesine coşkulu bir kalabalığa rast gelmemişken-üstelik sırf benim
için biriken onca tebessüme… Allah’tan para çantamı kaybettiğimi de yeni fark
ediyorum tam da güvenlik yanıma gelmiş çantamı bana teslim ederken.
Mizansenin hoşluğu sanki göğe sirayet
etmiş ve mavi siyaha dönmeden hala pembe bir gamzesi var bulutların.
Beklenmek ne güzel.
Sevilmek.
Adımı daha da seviyorum şimdi ve dün
yazdığım o mutsuz yazıma inat bu sefer gülümseyerek yazıyorum bu satırları.
Kardeşimle paylaştığımda benden bile
mutlu oluyor sanırım içimdeki döngünün de en yakın tanığı. Kocaman gülen
gözlerle bana elini uzatan… kim ise… sevdiğini ve hoşnutluğunu da gizlemeyen
kim ise…
Aklıma son bir sahne geliyor ben bu
güzel insanları yollarına uğurlarken. Yanı başımda bir genç, yine alışverişe
bizim gibi geçe kalmış. Ben alışveriş arabasını ona yer açmak için tam çekecek
iken hayli emir yüklü bir kip ile adeta hükmediyor içimdeki özgür ve saf
çocuğa. Neşemin kaçması için al sana sebep… demiyorum işte demiyorum.
Gülümsemem dudaklarımda donup kalırken… yola koyuluyorum arkama baktığımda
artık neyi hissettiysem ve o güzel gözlü turist kızla göz göze geliyoruz.
Sevgi.
Sevgi insanın dokusunda saklı ve her
hücresinde üstelik din, dil ayırt etmeden ve cinsiyet de ve meslek de… aklınıza
ne gelirse gelsin.
Yabancı dil bilmek bir avantaj ama
ben yine de insanların yürek dili ile konuştuğuna inanıyorum. Alın işte, bu
güzel sohbetin ardından bana ters ters bakıp rencide eden o genç adam üstelik
aynı dili konuştuğumuz üstelik aynı semtte oturup komşu olduğumuz.
Önyargıları sevmiyorum.
Önyargı besleyen insanları ise artık
görmezden geliyorum.
İyi ki sevgi var ve iyi ki yürek dili
var.
Sevmek ve değer vermek neden zor
gelir ki insanlara, demeyi zaten ertelediğimden beri ayırım yapmadan kapılarını
açtığım gönül sarayımda biriken hoşluklar sayesinde hayatımı iyi kötü idame
ettiriyorum üstelik son yıllarda başıma gelen her olumsuz olaydan ve musibetten
ders alıp gardımı da alıp eş zamanda mutlu olmayı beceren ender insanlardan
biriyim. Gerçi mutsuzluk ve kötümserlik bazen kanıma fazlaca nüfus edip ben bir
şekilde gülümsemeyi tehir etsem de… zor da değil hani hem de hiç zor değil.
Mutluluk değil benim derdim sadece sevip feyiz almak insanlardan bu zaten
mutluluğun ve huzurun ilk koşutu.
Dualarımızda saklı tuttuğumuz nice
insan ve Allah’ın en yakın hatta tek dostumuz olduğu gerçeği… önyargıdan
arınmış insanları seviyorum ve asla bir diğerinden duyduğuna itibar etmeyen-adı
gıybet ya da dedikodu ne ise halk dilinde ama asla muteber olmayan Allah
katında.
Yabancı.
Uzak ya da yakın.
Şartsız şurtsuz sevebilmek hele ki
sebepler de eklediniz mi sevginin kartopu gibi büyümesine vesile olan değmeyin
gitsin mutluluğun izdüşümüne sevgi bazlı, iyi niyet odaklı ve huzurun
garantisi…
Sevgimle.