Zoruma giden güdümleri ömrün…
Kayıtsızlığın şiar edindiği zulüm
benzeri, ölümü kucaklamak aslında ölümü tek hak eden benliğimin yazmaktan son
anda çekindiği titrek itiraf ve istifa dilekçesi.
Mahşerin kapısında bir beyit kadar
kapısına sıklıkla uğradığım.
Hastane güzergâhında aslında
edebiyatın simsarlığını yapan hurafeler.
Gölgemle kavgalıydım madem bir zamanlar…
derdimin eleme olan düşkünlüğü ve Yaradan nezdinde düşkün kimliğimle sadece
O’na ulaşmak iken ısrarcılığım.
Belki’lerimi öldürdüğüm dünümün sonrası
belli ki belli deyişimde bile titrek bir sitayiş var.
Zamanla büyümek iken derdim küçülen
egom ve satırlara kezzap döküp aslında iç sesimi öldürme istemim.
Nöbete kaldığım her şiir ve şehirde
kayıtsız şartsız tek maruzat sahibi benim.
Gün içerisinde nerede ise yirmi
milyona yaklaşan nüfusunda nasıl oluyor da kapladığım hacim itibarı ile bu
denli nefret çalım atıyor sağımdan solundan.
Ömür boyu okul yolu gözledim.
Şimdi hastane yolu gözlüyorum.
Sanrılarımı uyutmayı dilediğim bir
zaman aralığı ve koridorlardan geçip morga uzanan yolculuğu çoğu hastanın.
Ötenazi yapmayı dilediğim bir duygu
silsilesi.
Maruzatım ne ise dillendirmek değil
dinlendirmek istediğim iç sesim hatta ölümüne sevip de varlığımı lav etmek
isteyenlere asla kin beslemediğim.
Tanıdığım bir yolculuk… dün gibi.
Yüksündüğüm… ben gibi.
Aşınan tabanlarım… yük gibi.
Solan reçinesi mevsimin…
Kuşların albenisinde ben kuş bakışı
ölüyorum ve ruhumun surete dönmüş halini resmediyorum durduk yere oysaki
bilincindeyim işe yaramadığının ve yaramayacağını da yine de nükseden siyahı
beyaza boyamak aslında kayıpların tarhında göğe bir çivi de ben çakmak
istiyorum.
Çakmak çakmak gözleri kardeşimin
aslında görüntü itibari ile ben yoğum.
Zamanın alaveresi dalaveresi şükürler
olsun ki hayatımda yalana yer yok.
Zaman zarfları bir yanımda ve izlek
bildiğim bir kuytuya yer ediyor izafi ve yorgun öğeleri edebiyatın.
İmgeler sıra dışı kayıtsızlığın da
izdüşümü her günü geceye böldüğüm sonra katladığım hayatın kapları ve etiket
yapıştırıp ismimi yazdığım günleri düşünüyorum okul çatısı altında ben pembe
beyaz ellerimde yumuk yumuk seyrindeyim hangi öğretmense başımı okşayan ve ben
bir fino köpeği gibi mutluyum.
Zaman zarfları… zafiyetlerim.
Öğrenme açlığım.
Nakşeden dualar. Annem sırtımı
sıvazlarken soruyor bana:
İmtihanın nasıl geçti?
Somurtuk mizacımla söyleniyorum:
Kötü.
Akabinde en yüksek notu alan ve başka
bir sıfata nail olan mutlu çehrem yine de dokunmuyor sıfatlar.
Dokunmuyor henüz acılar.
Göğün metanetinden bihaberim ve
acılardan ve henüz bilmediğim bir duygu; ölünün arkasından gözyaşı dökmek.
İplere sarılı vücudum ne de olsa
neşriyatımda bağımlılık var ve zaman özürlü bir çocuk olma hakkım elimden
alınmış.
Evle okul arası mademki on dakika;
demek oluyor on birinci dakikada polis sirenleri çalacak ve en yakın hastaneler
kolaçan edilecek.
Sevgi… sıcağım.
Sevgi… bucağımda saklı.
İnanç… zaten ilk öğreti.
Dualarımda O’nunlayım ama yakından
tanımıyorum derken canım yanıyor ve anlıyorum ki; O’nun yeri çok ayrı.
İçimin şebekesinde henüz elem yok ve
düş kırıklığı da ve yalanlar saf tutsa da bilip bilmeden inanıp bu sefer yeni
sıfatlara nail oluyorum.
Oysaki… duymuyorum hiç birini ve
gücüme de gitmiyor doğal olarak.
Zamanda yalınayak koşuyorum.
Muhitimin dışına çıkma hakkım mademki
elimden alınmış…
Soyut bir rahle şimdilerin duasına
eşlik eden ruhumu serdiğim.
Gönülsüz bir musalla taşındayım
sanırım en çok rüyalarımda mutlu ve özgürüm.
Şimşek çakan anlarda teyit ediyorum
acılarımı sanıyorum ki mahşer kapıda oysaki kapıda soluklayan sadece bir evsiz
ve benden istediği yırtık battaniyeyi bir türlü bulamıyorum rüyalarımda.
Ve bir meczup rast geldiğim.
Ayağına taş dokunsa sanıyorlar ki
benim beylik bir zulüm ile ruhlarına kiracı ve musallat.
Kayıpların zikrinden ben bir
şifreyim.
Göğün tentesinde konan küçük bir
serçeyim.
Yüreğin merhalesinde kayıtlarım var
kimselerin bilmediği ve sevinçlerim var/dı madem bir zamanlar…
Bazen reşit bir acı konaklayan.
Bazen şirret bir şarkı kulaklarımı
mesken tutan.
Belki hiçliğin imlerine takılı
aklımla varlık katsayında oynamalar yapıyorum.
Bir varım bir yok…
Bir vardım bir…
Arkası gelmiyor ne de olsa tükenmiş
bir sayının sıfıra yuvarlanmış küsuratıyım.
Eksi ile artının birbirini götürdüğü…
sıfırdan muzdarip bir sayıdan bile küçüğüm.
Küçümen öykülerine sığınan bir
kahramanım aslında kendi hikâyemi bir türlü yazmayı beceremezken ve solan gün
ışığında solmayı bekleyen ne de olsa tetikleyicim hep o suçlu mevsim.
Suçlu benim aslında.
Suçumu itiraf ediyorum.