Sözcüklerin ikircikli hayallerinden çıkıp da yola, yarım ağız mutluluk çağrıştıran o hegemonya.

 

Görüntü kirliliği yaratan saf kan Arap atlarına bir şeker ikram etmek adına jokey kılığına girdiğim o sergüzeşt bestelerin eşliğinde salınan ılıman ruhum.

 

Devasa yenilgilerden çıkıp da yola, bir sanrı vasıtası ile gerçek olmasını dilediğim kendi halinde hayatlar ve şimdi turşusunu kurduğumuz dünün de hakkını vermek lazım hani.

 

Okaliptüs ağaçlarında şakıyan bülbül ve benzeri kuşlar sanırım cennete düştü yolum ve Aralık bana, hüznünü ve soğuğunu teslim ederken gidip geliyorum aklımın koridorlarında.

 

Sakındığım değil de sarıldığım umutlar belki ölümü anıp ölümüne sevdiklerime sunduğum bir içim su adeta içimdeki fırtınanın meltem esintisine dönüşüp bir kuram bellediğim kural dışı varlığım.

 

Tembel düşlerim hala yerinde sayıyor ve ne yazık ki; aklıma gelmeyenlerle muhatabım son zamanlarda.

 

Sıra dışı bir özlem duyumsuyorum aslında ölümü düşlüyorum. Yere düşen hazin ve sevdalı bir yaprağa kondurduğum o masumiyet ve arayışını yere düştüğünde bitiren doğanın kanunu misali her gece.

 

Minnet duyuyorum Rabbime ve yaralara merhem olmak değil de merhemin örgün gücünde yeni acıları konu etmek ki bariz olan bunca yenilgiden sonra neyle muhatap olmam gerektiğinin bilincine varma istemim ve t-cetvelinde hayat denen rutinin basit kebir işlemleri ve kanıksadığımdansa kayıtsız kalabilmek adına pek de kayda değer bulmadığım sayısız safsata oysaki bu gibi soğuk içimdeki duvarlar ve ben ördüğüm cümlelere yeni sıfatlar yüklerken bilfiil terk ediliyorum.

 

Oturaklı bir sunumu acının belli ki bataryası biten iç sesimin yankısında duyulmayan bir şive, az sonra gelecek mutluluğun müridi bir kahkahayı içime sokma istemim.

 

Kibirli şehir efsaneleri parandalar atarken ben paralel dünyaların ihya eden o kıvrık dansına aşinayım sanki göğün metanetini soluyorum ne zamanki başımı yukarı kaldırsam.

 

İri cüsseli adamlardan kaçan narin kadınlar.

 

Aşka, sevdaya banıp da hayatlarını ansızın gerisin geri kaçmayı uygun gören o yenilmişliği ile nakşediyor zaman ve fıtratına yenik düşen sirk cambazları.

 

Göreceli bir ihanet.

 

Görkemli bir yok oluş çağrısı ve gerçekten de ısrarcı kaderi ve kederin iş birlikteliği.

 

Lal sitemlerde telaffuzu olmayan bir cümle adeta kuşdiline uyarladığım dünkü mağlubiyetlerimi ben bencilce kendime saklayıp menfi müspet bir gölge olmanın verdiği hezeyanla nasıl da tetikleniyor içimdeki soluksuz sorular birdirbir oynamayı erteleyip birbirinden uzağa gitmek adına elinden geleni yapan.

 

Kurduğum bu yalnızlar cumhuriyeti ve bayat bir aryayı ifşa eden o tiz sesli soprano.

 

Mağduriyetin iklimlerinde meczup bir rabıta ben ki keyfe keder istikamette hala nasıl oluyor da iyimserliğimi koruyor olabilmenin ihanetini yaşıyorum?

 

Dudaklarında bin ton renk, doğa karşıtı yapay kadınların ve saçları seyreldikçe saç ektirmeyi insanlıktan çok ayrı tutan ve çabalarken daha genç ve ihtişamlı bir görüntüye sahip olmak adına, ne sitem çağrıştırıyor göğün karambola giden umutları ne de sitayiş ediyor evrenin kayıp yarım adaları.

 

Bir batında doğmam gerekirken ben basit bir hesap yapıp kaç kişiye denk düştüğümü sınıyorum.

 

Atalarımdan miras ne ise ihanet etme hakkımın olmadığı.

 

Annemin tutumlu ve itaatkâr dünyası.

 

Babamın kuralları.

 

Ben olmaya dair ne kalmadıysa sanırım ben bir avuç yenilginin külüyüm ve basit bir hesaptan çıkıp da yola ondalıkla sayısız sayının rüştünü ispatlamak adına mütemadiyen içime yuvarladığım o bol kepçe ondalıklar.

 

On’dan çıkıp da yola belki adım çıkmışken dokuza ben nasıl oluyor da sekizde saf tutuyorum?

 

Şimdi muteber bir son dileyip aslında içimdeki sayısız beni dilimleyip ve altın tepside ruhumu sunduğumun garantisi ile bedellerime denk düşüyorum.

 

Ne anlık bir yenilgi ne ömürlük bir riya belki de ben bu dünyaya hiç gelmemeliydim, dercesine sabah ezanında uykusuz kalmama değecek kadar da bol ümidi saklı tutup, dualarımdan ayrı kalamayacağımın da garantisi iken hicap duyulası tüm canlılardan uzak durmaya yeğlediğim manevi dünyam ve ikircikli bir eksende ben aslında maskesiz bir dünya eksenine gıpta ile bakıp da bekleyişte olmamın akıl karı olup olmadığını sindirememiş olmam kadar da bariz bir söylem.

 

İçimde palazlanan umutlardan aktarım yaptığım yarınlara sunduğum itiraf dilekçem en azından saf tuttuğum ömrün sahiline varan ölü hayaller kadar tutarsız olabilmeyi artık nasıl beceriyorsam…

 

 


( Kuşdili... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 24.12.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.